HÜSEYİN’İN YOLDAŞI FURKAN

 

AHMET İLHAN

 

“Küçüğüm, Yavrum. Çiçeğim. Canım. Oğlum. Can Parçam. Suyum. Susuzluğum. Duam. Gül dalım. Ciğerparem. Akıllım. Mücevherim. Doğanım. Kıratım. Nar tanem. Nur tanem. Örneğim. Kibarım. Fidanım. Yıldızım. Denizim. Öne geçenim. Koşanım. Uzananım.

“Anasının şirin kuzusu. Babasının dağlar gibi iftiharı. Dedesinin temiz tertemiz duası. Nenesinin parlak çiçeği. Kardeşlerinin duvarı, omuzları, ilahisi, masalı. Kayseri’de Erciyes Dağı. Filistin’de Gazze Şehri. Suffe’ye dikey geçiş yapan ilk Fen Lise’li. Musab’ın arkadaşı. Tayyar’ın kanatları. Hüseyin’in yoldaşı. Kerbela sakini.

Ehli Beyt şahidi. Seyyidel Mürselin Takipçisi. Bedir’in kılıç şakırtısı. Uhud’un sızlayan oku. Hendek’teki şahadet yeli. Hayber’in ve Hayber’in ve Hayber’in Kapısı.”(Sibel Eraslan)

 

Uzun zamandır gemi hazırlıklarını biliyorduk. İHH’ nın Kayseri Şubesi gönüllüleri çok yoğun çalışıyorlardı. Nihayet hareket zamanı geldi. Kayseri’den 10 kişi katılacaktı. Katılanlar arasından Ali Tokluman ve Gönül Memiş Hanımı yakından tanıyordum. Onlar aktif olarak İHH için çalışıyorlardı. Camii Kebir’den dualarla uğurlandıklarında Furkan diye bir gencin de olduğu hiç de dikkatimi çekmemişti. Oysa O da müracaat etmiş, ısrar etmiş ve kafileye katılmıştı.

 

Rifat Hisarcıklıoğlu Fen Lisesi son sınıf öğrencisi olan Furkan Doğan'ın sınıf arkadaşı Mustafa Kıranatlı, arkadaşının güler yüzlü ve yardım etmeyi seven birisi olduğunu hatırlatarak, "Üniversite sınavlarına giriyorduk. Hayalleri çok yüksekti. Yabancı dil eğitimine çok önem veriyordu. Kendisiyle arkadaşlar olarak belirli zamanlarda birlikte sabah namazı kılardık ve sabah kahvaltısını birlikte yapardık. Gitmeden önce son görüştüğümüzde ise bizden helallik istedi. Belki geri gelemeyeceğini ve ne olup olmayacağını bilemediğini söyleyerek, bize 'hakkınızı helal edin' dedi. Biz de kendisiyle helalleştik. Böyle olacağını hiç düşünmemiştik." şeklinde konuştu

O,diğerleri gibi helallik alarak uğurlanmıştı. "Gemide yolculuk yaparken herkesin geri dönebilir miyiz gibi söylemleri olmuş. 'Bu sırada kardeşim 'biz buraya insanlar için yardım getirdik, geri dönmeyi mi düşünüyorsunuz' şeklinde söylemleri olmuş. Demek ki kendisinin de içine şehit olacağı doğmuş."diyen Ağabeyi Mustafa doğan ve ailesi Onun nasıl bir yolculuğa çıktığını bildiğini söylüyordu. Şahadetinden kısa bir süre önce günlüğüne şunları yazmıştı:

“Şahadet şerbetine son saatler. Var mı daha güzel şey? Varsa o da sadece annemdir ama ondan ben de emin değilim. İkisinin kıyası çok zor. Şahadet mi annem mi? Salon boşaldı. Şu ana kadar olmayan ciddiyet bir anda herkesi kapladı.”

Mavi Marmara Gemisi, uzun yolculuklara uygun bir gemi değildi. Yolcular bunu dert etmemişlerdi. Bir kısmı yerlerde yatıyordu. Gemi yolculuğu da çok verimli ve neşeli geçiyordu. Sohbetler, eğitim çalışmaları yapılıyordu. İş bölümü yapılmıştı. Gençler bu arada Furkan görevler almışlardı.

 

Furkan Doğan'ın Kayseri İHH ekibinden arkadaşı Ali Yunusoğlu Doğan ile birlikte çıktıkları yolcuğun başından beri yaşadıklarını anlatırken Doğan'ın moral olarak üst seviyede olduğunu vurguladı. Kayseri'deki hazırlıkların tamamlanmasının ardından İstanbul'a geldiklerini ve ekipte 10 kişinin bulunduğunu belirten Yunusoğlu, 'Hayaller ve coşkuyla birlikte Mavi Marmara gemisine bindik. Her şey o kadar güzeldi ki o gemideki hava başka bir zaman, başka bir yerde asla yaşanmaz. Herkes birbirine karşı duyarlı ve anlayışlıydı. Tam bir birliktelik ve beraber hareket etme arzusu vardı' dedi.

Saldırı olayının gerçekleştiği gece arkadaşlarının namaz için geminin tepe üstü bölümünde hazırlık yaptıklarını anlatan Yunusoğlu, 'Ben elimdeki kamera ile arkadaşlarımın görüntülerini çekiyordum. Furkanlar da namaz için hazırlık yapmaya başlamışlardı. Tam o sırada İsrailliler saldırdı. Bazı arkadaşlarımız ilk iki askeri etkisiz hale getirdi. Silahlarını denize attı. Ben bu olayları kameraya çektim ve görüntüleri geçmek için reji odasına indim. Bu andan sonra Furkan'ı bir daha göremedim." Sözleriyle yaşananları aktardı.

Filistin'e yardım götüren Mavi Marmara gemisine, İsrail komandolarının saldırısı sonucu hayatını kaybeden Furkan Doğan'ın yanında bulunan Halis Akıncı, baba Ahmet Doğan'a taziye ziyaretinde bulundu. Akıncı, burada olayları anlatırken, İsrail askerlerinin çekinmeden gerçek silah kullandığını söyledi.

Furkan Doğan'ın babası Ahmet Doğan'a taziye ziyaretinde bulunan ve uzun süre baş başa görüşen Halis Akıncı, gemide yaşanılanları ve Furkan'a acımasızca sıkılan kurşunu gördüğünü anlattı.
Furkan Doğan'ın baba evinin bahçesinde kurulan çadırda misafirleri ağırlayan Ahmet Doğan, Halis Akıncı'nın yapmış olduğu ziyaretten dolayı memnun olduğunu söyledi.

Burada gazetecilerin sorularını yanıtlayan Halis Akıncı yardım amaçlı gemide İsrail askerlerinin gerçekleştirdiği katliamı şu şekilde anlattı:

"Amacı insani yardım olan gönüllü insanların dünyanın dört bir tarafından bir araya gelerek 17 yaşından 70 yaş aralığında olan, işi Gazze'deki insanlara yardım götürmek ve yaralarını sarmak olan gayri Müslim, müslüman, ırk ayrımı olmadan aynı kilimin deseni olmuş bir sürü insan tek bir amaç için, yardım için bir araya geldi. Rotamız Filistin yükümüz insani yardım kampanyası çerçevesinde geminin yola çıkacağını internet sitesinden duyduk. Bunun için başvuruda bulunduk, başvurularımız da kabul edildi.

Antalya Kepez'den gemilere binerek insani yardım gemileri ile beraber yola çıktık. Bu süreç içerisinde Furkan kardeşimiz ile beraber hizmetlerde bulunduk. Kantin işini beraber yaptık. O, 2'nolu biz 3'nolu kantin ile ilgilendik. Bu şekilde yaş ortalaması büyük olan insanlara yaşlılara hepsine yardımcı olmaya çalıştık. Onların yemekleriyle çayıyla sohbetleri ile ilgilendik."
En son sabah namazı vaktinde İsrail askerleri namaza hazırlandığımız zaman İsrail askerlerinin saldırısına uğradık. Bu saldırı sonucunda birçok kardeşimiz vardı. 17 yaşında Usame diye bir kardeşimiz vardı o da bizimle beraberdi. Diğer arkadaşlarımıza gözü dönmüş İsrail askerleri gerçek silah kullandılar. Ben de bel bölgemden yaralandım. Diğer arkadaşlarımıza da Kayserili Ahmet ağabeyimize de gerçek silah kullandılar."

"İnsanları kadınları doktorları hatta o Kayserili Ahmet ağabeyimiz yaralandığı sırada, 3 Türk doktor vardı. Onlar yardım etmek istediler. Bu sefer doktorları dipçik ile dövdüler. 'Siz doktor musunuz, doktorsanız burada ne işiniz var' diyerek doktorların yaralılara ilk müdahalesini engellediler."

"İsrail askerlerinin gözleri dönmüştü oradaki insanları tamamen öldürmek istiyorlardı. Ona yönelik ateş ettiler. Doktorları da darp ederek oradaki arkadaşlarımızı psikolojik olarak çökerttiler. İsrailli doktorlar gelene dek bizi çatı noktasında beklettiler. Müdahale ettirmediler. Bunun sonucu olarak birçok arkadaşımız kan kaybından hayatını kaybetti. İsrail askerleri çok acımasız davrandı. Herkesin üzerinde helikopterler uçtu sırt üstü yatırdılar. Buzdolabı işkencesi diye tabir ettikleri bir işkence gördük.

 

Kanlı saldırıda 9 şehit verilmişti. Çok sayıda da yaralı vardı. Uzun süre gemiden ve yolculardan haber alınamadı. Bölük pörçük haberler arasında Furkan’ın adı hiç geçmiyordu. Ahmet Aydan Bekar’ın ağır yaralı olduğu öğrenilmişti. O da son anda gemiye binenlerdendi. Gazetelere verilen listelerde ismi bile geçmiyordu. Furkan’ı ve ailesini tanıyanlar Onunu Amerikan vatandaşı olması sebebiyle Türkler arasında isminin geçmiyor olabileceğini söylüyorlardı. Furkan’ın vurulduğunu doğrudan gören kimse yoktu. Gemi teslim alındıktan sonra sağ olarak gören de yoktu. Onun uçakla dönenler arasında olacağı düşüncesiyle babası da diğer İHH gönüllüleri ve gemide olanların yakınlarıyla birlikte İstanbul’a gitmişti.

Saldırı anını Gazeteci Hakan Albayrak şöyle anlatıyordu:” Sabah namazı sırasında saldırıya geçtiler. Sivil bir yolcu gemisine karşı iki savaş gemisi, bir denizaltı, dişine kadar silahlı askerlerle dolu sayısız Zodyak (bot) ve helikopterler... İsrail donanmasının en seçkin komandoları...

Güverteye asker çıkarmak için gemiye yanaşan botları tekbirlerle karşıladık, korsanların üzerine su sıktık, güvertede ne bulduysak (kova, pet şişe vs, vs, vs) botlara fırlattık; onlar da gemiye ses bombaları, sis bombaları, gaz bombaları attılar ve üzerimize plastik mermiler boşalttılar; ama geri çekilen biz olmadık, onlar oldu.

Botlar defalarca yanaştı ve her defasında geri çekildi.

”Biz güvertede bu mücadeleyi verirken geminin çatı kısmındaki arkadaşlarımız da kaptan köşkünü ve uydu sistemini savunuyorlardı; helikopterle indirilen "seçkin komandoların tepesine bindiler ve silahlarını alıp denize attılar; kameraların kaydettiği destansı bir direnişle İsrail'i rezil rüsva ettiler.
Yaklaşık bir saatlik bir mücadeleden sonra, "Çok şehidimiz ve yaralımız var. Daha fazla kanın akmaması için beyaz bayrak çekiyoruz. Herkes mücadeleye son verip salonlarda toplansın" gibi bir anons yapıldı.”(Hakan Albayrak)

 

 

Ailenin tüm fertleri bu zorlu sınavı başarı ile verdiler. Sanki gönüllerinde olanı diğeri için söyler gibiydiler. Sanki onlar değildi bu sınavdan geçen. Babaanneyi anlatıyordu. Oysa anlattığı kendisiydi. Kendi duygularıydı. Meçhuldeki anneyi anlatıyordu, yürekleri bütünleşmişti. Bu bütünlük tüm şehri sardı. Şehir bir bütün oldu. Havaalanından karşılamaya gelenlerin duyguları da aynıydı.

 

 

Şehidin babası Ahmet Doğan hissettiklerini şöyle anlatıyordu:

İlk duyduğumuzda buna inanmak gerçekten çok zordu. Onu kucaklamak için üzere gittik, ancak Onunla morgda karşılaştık. Ancak Allah bize öyle bir metanet verdi ki… Onun o nur yüzlü cesedini görünce inanın ağlamak falan gelmedi içimden. Oğlum şehitliğe yakışır bir hayat sürdü. Onun şahadet haberini duyduğumuzda çok üzülmedik, ama biraz hasretliğinin vermiş olduğu bir üzüntü var. Son nefesini böyle bir güzel yolda vermesi ve şehit olması bizi ayrıca bir gururlandırdı, şereflendirdi. Hatta şehrimize bile ayrı bir gurur verdi. Herkes sahiplendi Onu. Evimizde öyle bir yas havası yok. Annesi, ablası ve ağabeyi de çok metanetli. Annesi Nimet Hanım beni teselli etmeye çalıştı. Annesi ile Furkan arasındaki münasebet çok daha farklıydı. Furkan’ın yetişmesinde annesinin rolü çok büyük. Onun her anıyla uğraşan bir anne. Sürekli iyiliği telkin eden, Onun inancını kuvvetlendiren annesidir. Annesi için O çok farklıydı. Furkan çok sessiz, sakin bir çocuktu. Annesi Onun şahadetine inandığı için şimdi çok rahat. Çocuğumuz şahadetiyle aslında bize de bir mesaj vermiş oldu. Türkiye’nin dört bir yanından insanlar arıyor, gençler geliyor.”Biz 25 yaşındayız, Onun gibi düşünemedik” diyorlar. Furkan’ın şahadetinden çok etkilenmiş insanlar.

Furkan’ın Mavi Marmara’ya tamamen insani yardım amacıyla bindiğini belirten Şehide Babası;”Doğrusu Furkan’ın İHH ile ciddi bir bağı, ilişkisi yoktu. Gerçekten çok iyi niyetle, halisane bir niyetle yola çıktı. O,Gazze'deki çocuklara eliyle yardım etmek, ambargoyu kırmak istiyordu. Ancak Furkan ve gemiye binen hiçbir kimse İsrail’in bu kadar vahşet içinde saldıracağını, katliam yapacağını düşünmemişti. İsrail’in insani ve vicdani tarafının da olabileceğini düşünmüşüz, tabii büyük hata etmişiz. İsrail’in yaptığı tamamen korsanlık ve vahşettir. Bunun affedilecek, tevil edilecek, mazeret gösterilebilecek herhangi bir tarafı yok. İnsanlık suçudur. Kesinlikle cezalandırılmalıdır. Başta ABD olmak üzere bütün ülkelerde İsrail yöneticileri için ceza davaları açılmalıdır. Oğlum aynı zamanda ABD vatandaşıdır.”

 

Oğlunun sınıf arkadaşlarına Gazze'ye gitmeden önce, “Galiba dönüşümüz olmayacak” dediğini belirten baba Ahmet Doğan, “Amerika'nın New York kentinde öğretim üyesi olarak çalışırken, oğlumuz Furkan dünyaya geldi. 2 yaşına girdiğinde Türkiye'ye döndük. Furkan'ın ölümüne hiçbirimiz üzülmüyoruz. Tüm aile onun şahadet mertebesine ulaştığını düşünüyoruz. Onunla gurur duyuyoruz. O, cennete gitti. Keşke veya gibi pişmanlık içeren kelimeler ağzımızdan çıkmayacak. Onu gönderdiğimiz için gidişine izin verdiğimiz için pişman değiliz. O şahadet mertebesine ulaştı” dedi.


Ahmet Doğan, oğlunun vücudundan 5 kurşun çıktığını söyledi. Cenazeden önce cesedini teşhis etmek için morga girdiğini belirten Doğan, kafasında 3, göğsünde bir ve ayağında bir kurşun deliği gördüğünü anlattı: “O öyle zor bir andı ki. Öylece bakakaldım. Kendime geldiğimde daha fazlasını görmeye dayanamadım. Ayağındaki yaraya bakamadım. Oğlumu bu halde görmek için göndermemiştim.”

Adli Tıp Kurumu Başkanı Haluk İnce’nin kendisiyle görüştüğünü ve meslek hayatında böyle yaralar görmediğini söylediğini anlatan Doğan, “Bana ’Çocuğunuza çok yakından ateş edilmiş. Bu yaralar çok güçlü bir silahla ve çok yakından ateşleme sonucu oluşmuş olabilir’ dedi. Ancak raporu resmi olarak yayınlanmadan veremeyeceklerini söylediler” diye konuştu

 

 

 

Şehidin cenazesi Namazı Hunat Camiinde kılındı. Hiçbir cenazede bu kalabalık görülmemişti. Cenazeye katılanlar Şehitliğe kadar cenazenin arkasından yürüdüler. Talas ilçesi Reşadiye mahallesinde, Erciyes’e bağrını veren, dumanlı başını kim bilir ne duygularla seyrettiği Erciyes'in eteklerinde aile mezarlığına defnedildi. Şehitler ordusuna O da katıldı. Şehitlere serdar oldu.

Furkan’ın şahadeti, İsrail’in zulmünü bütün dünyaya gösterdi.

İsrail askerlerinin katlettiği 9 Türk’ün vücudundan 9 mm’lik toplam 30 mermi çıktı. Bu 9 Türk’ten 5’inin kafalarından vurularak öldürüldüğü tespit edildi. 19 yaşındaki Furkan Doğan, 45 cm’den daha yakın bir mesafeden 5 kez vurulmuş. Öldürülenlerden sadece birinde tek kurşun vardı.

 

“Açılın Denizler.
Yarılın Deryalar.
Yol verin Ummanlar…
Hz. Musa’ya (as) açıldığınız gibi açılın, Hz. Musa’ya yarıldığınız gibi yarılın. Hz. Musa’ya yol verdiğiniz gibi yol verin… Furkan geliyor! Şehit geliyor. Şikâyetlerini dünyada bırakmış genç fedakâr geliyor.
Tanık geliyor. Kudüs’ün. Mescid-i Aksa’nın. Gazzeli Meryem binti İmran’ın şikâyetleriyle. Tanık geliyor…

Uyanın ölüler.
Dirilin kabirdekiler.
Kalkışın unutkanlar.

Hz. Peygamber (sav) işaret ediyor gökleri. Miraca misafir kurbanlık koç misali Furkan geliyor. Ahzap Suresi gürül gürül inerken göklerden, şahadeti bekleyenler arasından Furkan öne çıkıyor. İşte burada Ya Resulullah, işte burada. Tanık geliyor. Sana yazdığımız hasret mektubu gibi Furkan geliyor. Bir elinde kalem tutmuş, bir elinde süt. Furkan geliyor. Sana koşuyor Ya Resulullah. Sana koşuyor. Alnındaki kurşun yaraları kına çiçeği gibi, Sana bakıyor. Göğsündeki parlak şahadet izi, Ay’ları yaran işaret parmağının mührü gibi ışıldıyor. Furkan Senin mührün, evladın, ümmetin, tanığın, bekçin, öğrencin, takipçin, iz sürenindir Efendimiz. Kabul buyur Ya Resulullah…”(Sibel Eraslan)

 

 

 

( Hüseyinin Yoldaşı Furkan başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 12.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.