Yorgun bir tümlecin damarına bastım
tutkuyla zikrettiğimi fikrim b/ellediğim kadar yorgun ve bitik bir o kadar
elden bırakmadığım tevazu gel gör ki: onurum nasıl ki önden gidendi siz
peşinden duygularımı tamir etmenin de en güzel yolu ve güzergâhı elbet kendimi
sevmekten geçerken de kendime ve işte kavuşulası frapan bir mutluluk ve
delicesine sevgi boşa harcadığım zaman ve Tanrı ise arkamdan seslenen:
‘’Unut sadece unut mademki umut saklı
hayallerinde…’’
Düşümün kovuğundan taşan bir isyan
bir b/aşka yol açan acının emaresi söküklerin tamiri ve işte yüreğim delicesine
saplarken acısını öfkesini o beyaz zemine arzı endam eden o gaipten gelen
coşkumla kendimi kucaklamanın da çoktan gelip geçmişken zamanı.
Hep de zamandan dert yandığım ve
aman, demeden yol ayrımında kimse ruhumu tartaklayan ve işte sözcüklerin
cilvesi imgelerin esintisi düşmek bilmezken yakamdan nasıl oluyorsa artık,
‘’aşkın ibaresi.’’
Bir mildi ki önümde uzanan.
Bir mim ruhumu saran.
Mimlendiğim neydi tükenen duyguların
yanında ve işte ş/aşkın bir mim sanatçısı iken kalemim, keyfe keder yazmadığım
bir o kadar aşikâr.
Ünlenmiş beşer.
Namı almış yürümüş bir kere.
İmleci kayıp bir zafer:
Bense sonsuzluğun sönmeyen ferine müptela.
Ayracım ve de:
Bir şiir daha dikmeli iken en tepeye
ve rica üzerine değil ilhamın estiği minvalde coşkuyla tutkuyla yazdığım kadar
tutulan nutku dünün ve tükenen sabrımla deşerken yüreğimi dalaşan zalime taviz
vermeden sektiğim bir minvalde kendime kavuşmanın kaydı ve zaferi…
Şimdimi tehir ettim bir iyelik
zamirinden daha firar ettim sefil bedenimden ötesi bir yolculuk iken
hayalimdeki mizansen ve sanrılar ülkesi ruhumu kanatan coğrafyasında hüznün
hazır ola yaşamanın da müdavimi iken muadili olduğum hüznün bitmek bilmeyen
saltanatı…
Kırağı çalan bir duygunun peşindeyim
ya da tam tersi
İçimi kolladığım kadar korkuyorum
ölümün diklendiği bir günü bir hayatı alabildiğine uzaklaştırıyorum.
Her tırnak açtığımda simli bir oje
ile boyuyorum semayı.
Bir imleç şaşkınlığında kök saldığım
yerkürenin azıcık uzağında belki de bir kapı aralığından çıkıp kaçmak istiyorum
yaşadığım hayattan ve bir adım sonrası yüklendiğim kadar hayalleri ve eski
neşemi yeniden göç etmek istiyorum çok farklı bir bedende algılarımın
kutsandığı bellekte topladığım kayıtlardan örüyorum yarınları.
Ruhumu dans kaldıran hüznün
alabildiğine de sürdüğü sefası.
Cefadan yana temkinle yaklaştığım
insanlar ve tedbir koyduğum yüreğim de bir daha düşmesin diye aşka…
Nefesimi tutuyorum.
Yenik düşmemek adına nefsime tortulu
bir göğün semaisi.
Yanık kelamın da diyetini öderken baş
veren umudun coşkulu sesi.
Renklerse içtimada.
Hangi rengin müdavimi isem karanlığın
gönül çeldiği.
Hangi ruh halinde yaşadığım da değil
çok başka bir boyuta konmanın da hayalini kurarken ve gecenin köründe kordan
heceler uykumu delerken ve zırnık vermediğim asla da önemsemediğim içimdeki
yaralı çocuğun hüznünü sağaltamadığımdan mıdır ne sağdıcım bildiğim kalemi
diklemesine saplıyorum A4 kâğıdın öncüsü iken zamkla yapışan bir dip notu
ekliyorum hayat hikâyemin tam da altına.
Tekbir getiren sesler.
Takriben kaç ışık yılı uzağında isem
kendimin.
Top tüfek kuşandığım ve kaç cephede
mücadele verdiğimin ertesi caka satan gölgelerden işkilleniyorum.
Zaman hoyrat.
Rüzgâr hayta.
Sıfatlar acı ile yükümlü.
Yalnızlığın da bir kere verildi mi
hükmü…
Geçersiz kılındığım bir mecradayım
sanırım ben ve hayallerim ve diplomalarım zaman aşımına uğradı.
Elimden kayıp giden hayatın taslağına
sığınıp yeni bir hayat diliyorum evrenden evladiyelik bir köprü kurmak adına
dünümle günümden ayrışan hüznün kerrat cetvelinde yeter ki çoğalmasın acılar
elbet yarınlara Allah kerim…