1
Tozkoparan fırtınası; düşlerimden
dahi soyutlandığım gerçeklerin çığırtan frekansı.
Önce bir düş’ ün eğrisiydim: düşün
babam, düşün.
İmla hatası bellediğim kaderin keder
yüklü küfesi.
İhmalkârdı insanlar: sevilmek ne
kelime, sevmeme dahi katlanamayanlar.
Harmandalı oynadı mevsim oysaki
düşlerim ve tüm çekincelerim hoyrat bir dala asılıydı: çökertme oynayan çökmüş
şebeke sistemi şehrin…
Karanlıklardı arya söyleyen.
Karartılardı sigortası atmış insanlar
silsilesi…
Sular kesikti tıpkı yüreğim gibi.
Sureler asılı hülyalara devinen aşkın
kırık tekeri.
Öznemse içtiğim şap.
İçerlediğim şaşkın kozalak:
Hani, içinden çıkmak bilmediğim kozam
iken tek kozum sevginin irdelediği o devasa çan eğrisi kim bilir nerelerde
çiziliydi ruhumun kırık nidaları.
Ölçmüştü biçmiş de:
Biçilmiş kaftan adeta dumura uğratan
imgeler sağanağı.
Gönül gözümle arpacı kumrusu gibi
düşündüğüm bilememişken de gözümdeki ağrının nedenini arpacık idi mademki çıkan
yetmedi inip çıktığım basamaklar ve o kayıp toynak nazara geldiğimin ertesi
ölümle sık sık rastlaştığım nizamı duaların suretimde saklı kimi insanın
isyanı.
Öğün atlamışken bilmem kaç kere ve
öğretiler kulağıma küpe:
Babadan tembihli: zarf atan hangi
ulaksa mektubum hazır ve ucu yanık hayallerim örtüştüğüm kaderimde inzivada
iken kederim ve hemhal olduğum yazgıma alt yazı geçtiğim.
Sonra sustum.
Sus payı her söylemde kimse nifak
sokan benimle kalemimle ve işte yıkılan kumdan kalelerim oysaki bilemedim
bilemedim elbet hayallerimdi kum döken ve o kırık kum saati, bilediğim zaman
bilemediğim insan bilinçsizce sevdiğim eşrafım ve yüreğim biteviye tartaklanan.
Kimdi sahi yürek yiyen?
Benimse yüreğim ağzımda beklemede
kıblemde mesaiye kaldığım şiirlerin gizeminde ansızın da soluklandığım.
Solandım.
Sonlandırıldığım.
Sökün eden ruhum yüreğimse Çıfıt
çarşısı.
Ve bedenim.
Ve belleğim.
Tozutan imgelerin rüzgârında toz
konduramadığım kadar da içimde saklı o yaralı yetim çocuğa.
Tozunu almıştım mademki oturduğum
idam sehpanın ve az ileride celladım elinde devasa bir orak bense celladına âşık
bir maşuk ve eşrafı yitik sözcükler çoktan nezle olmuş hapşıran imgelerim ve
sağdıcım kalemim solumdaki kapıyı açamazken o sol anahtarı ve işte
soluklandığım soldan sağa saydığım ben ki mevsimin delişmen çiçeği ve uçuşan
polenlerim zemheride gerisin geri kaçtığım soğuğun izi sıcağın terlettiği.
Gün saydığım.
Yetmedi…
Şafak saydığım.
Yetmedi…
Şafağımın attığı.
Yetmedi…
Şakağıma dayalı bir namlu bense
namusuna sahip çıkan her insan gibi sıradan da olmadığım bir Allah’ın kulu ve
sıra sayı sıfatlarında at koşturduğum mazim, hayallerim, at başı kulvarında
telaşla ötüşen kuşları gözünden vuran şaşalı bir tüfek ben ki top tüfek
donanmış asker adımlarında yalnızlığın aralıksız nöbete durduğum bazen bir
nefer bazen bir emir eri ne de olsa emir büyük yerden yürekse çoktan konmuşken
tefe…
T/av olduğum değil.
Tevazu yüklü bir şelale çağladığı
kadar çığırtkan ağladığı kadar hüzünlü en çok da üstü örtülü hayal dünyamda
çıkan izdiham ve de aşk nasıl ki bir b/ölü iki iken tek kişilik yaşamak.
Hınca hınç bir gün.
Solumdaki kafes.
Yetmedi alıp da sakladığım nefes.
Ve bir hevesle koşup annemin boynuna
sarıldığım pay etmek adına nefesimi piri olmak kadar sevginin ve işte
sözcüklerin tininde çıkan yangın misali en çok da dokunmaya kıyamadığım annemin
titreyen elleri.
Bozguna uğradığım.
Boğuk sesi karanlığın…
Hicap duyulası.
Karartıları dahi neşeye
dönüştürebilen içimdeki coşku gaipten gelen gıyabında sevdiklerimin yüreğimi
çoktan söktüğüm yerinden.
Akan divit.
Akan gözyaşı.
Akan kan.
Akışkan duygular ve sıvışmak isterken
ruhum bedenden.
Fazlalık hissettiğim bilemediğim
sayısız neden.
İnzivada geçen ömür.
İhtiyaç sahibi bayandan satılık
hayaller durağında duraksadığım kadar varamazken diğer yakaya yetmedi yakamdan
düşmeyen imgeler.
Soy ağacım.
Soyutlandığım cihan.
Solan yüzüm.
Solak rahmetli babam bense asla bir
ağlak çocuk olmadım.
Sağalttığım kadar dünümü.
Köküne sadık.
Rabbime dönük yüzüm.
Sarmalında duyguların.
Reşit bir âşık olamadığım kadar
insanları safça çocuksa bir sevgiyle sevdiğim onlara bağlandığım ki çoğunun
haberi dahi yokken bense uzaktan uzağa sevebilirken.
Yaşım on yedi on sekiz.
Yaş eğrim.
Çan eğrim.
Mimlendiğim.
Miadı dolsa bile sevginin
vazgeçmediğim.
Ölümse bıçkın bir delikanlı bizim
dolaylarda naralar atarken bazense sessizce gelip kapıyı usulca çalan akabinde
ölümün rövanşı iken dualarımın kabul gördüğü…
Yangından kurtaramadığım zaaflarım.
Ruhuma zarf atan hülyalarım.
Demli bir âşık demlendiğim dertlerin güzergâhında
ansızın bastıran yağmur gibi için için ç/ağladığım…
Aşk hep mi hep mi acıtır yüreğin
tininde saklı bilumum güzellikle dolu iken insan ve gözümün görmediği hali
hazırda gönlümden de ırak olmadığı kadar.
Kararan göğün ve günün finali bense
tüm benliğimle teslim olmuşken yüce Rabbime sönmemek adına aşkın ferinde asılı
bir hece bir çiçek belki gam belki gül belki sol yanımdan sökün eden bir hikâye
yazılmayı beklerken tarafımca azat edilesi ruhumdan sökün edecekken de binlerce
cümle cümleten sevdiğim cümleten cüret edebildiğim kadar da aşkın
dokunulmazlığında şerh düştüğüm kadar dinmeyen hayallerime…