Bir hışımla içeri dalan kara bulutun
burnunda öfkesi
Ah, keşke bir punduna getirseydim…
Ben nasıl da dilerdim nasıl
Rahmetine karışmayı yağmurun
Gözlerimdeki bulutlardan firar
edebilmeyi
En çok da bedenimden
Ah, taşkınlara mahal veren yüreğim
Azımsanan hayaller durağında
Sahi, söyle bana:
Beklemeye değdi mi?
Frapan bir sabah geçirdim üzerime
Hayli şık ruhuma şirk koşan bir
elbise
Öncemde sökük
Yaramda kabuk
İçimde esen rüzgâr
Heyhat, hatıralarım
Haydan gelip huya giden
Mırıldanmalarım
Annemin beşiğini tıngır mıngır
sallayan
Sahi, kimdir kimin annesi?
Bir nida saklı hem o beşiğin altında
Eşik miydi yoksa geçemediğim
Tahterevalliden düştüğüm mü
çocukluğumda?
Şimdi çocuk olmak vardı
Yaş almadığım yas salmadığım
Sağalttığım kadar içimin sonlanmış
dirayetin
Kabuk b/ağlamasaydı sahi yaralarım…
Künefe tadında bir gün ve öğlen vakti
Bir hışımla çıkardım ne varsa üstümde
Hali hazırda örtündüğüm o acımasız
tüzükle
Kanun hükmünde kararnameler gibi
Geçmesini beklediğim meclisten
Tebaası belki de yalnızlığın
Sahi, zam gelir miydi bunca sevginin
üstüne
Bilfiil bedeller ödediğim
Sevgi fakiri bir ahali
Tamtakır kumbaram
İçinde saklı dahi değilken bozuk
param
Bozulduğum kadar insanların
sevgisizliğinde
Bozdurduğum dünüm ruhumun çeyrek
altını
Kör topal yaşarken asla da yokmuş bir
farkı
Dünkü hayatımın günden
Ve işte eşref saati kalemin
Endamlı bir sessizlikle sınandığım
kadar
Eşrafıma ettiğim iki çift kelam
Hayta rüzgâr
Ah, tohuma kaçan sevdalar
Hırpani gövdem
Kök saldığım toprak ve şehri İstanbul
Bir içimlik dediğim şiirlerden de
çekeceğim var hani
Tutamadığım balık gibi oltaya
Gelense iç dünyam
Baskın dış sesin yarattığı o izdiham
ne ki?
Gelir bir de misafir edeyim sizleri
İçim dışıma çıkmışken
Dışımdan yana telaşım
Bir baltaya sap olamadımsa çok mu
umurumda?
Yaş kemale ermiş
Nidalar oksitlenmiş
Sözcüklerse kırağı çalan
Yüreğin uyandırdığı intiba
Bir sandıkta çıkmaz mı üç beş çürük
v/eda?