Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 8/12/2023
Okunma Sayısı : 455
Yorum Sayısı : 3
Sevr  Antlaşması  Ve  Milli  Sır—3. Bölüm---

Sevr Antlaşması diye imzalamamız istenen antlaşmasının esasları ile ilgili olarak İstanbul, şartlarda revizyon yapılırsa kabul edilebilir ama bu haliyle kabul etmek imkansız.’’ Derken Ankara, ‘’ 16 Mart 1920’den sonra İstanbul Hükumetinin imzaladığı ya da imzalayacağı her şeyin yok hükmünde olduğunu söylüyordu.
Evet.. Herkes bir şeyler söylüyordu ama İstanbul Hükumeti henüz bu antlaşma taslağı ile ilgili olarak net bir cevap vermemişti. Bunun üzerine İtilaf Devletleri, verdikleri bir aylık süreye on beş gün daha ilave ettiler. Yani en geç 26 Haziran 1920’ye kadar İtilaf Devletlerine ‘’ Antlaşmayı kabul ediyoruz.’’ Ya da ‘’ Kabul etmiyoruz.’’ Diye cevap verilmeliydi.
İstanbul Hükumeti 10 Haziran 1920’de Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın Türk barış heyetinin başında olmasına karar verdi ve Paşa 12 Haziran’da İstanbul’dan Paris’e hareket etti. Ağır antlaşma şartlarını yumuşatacağını umuyordu.
Bu arada İtilaf Devletleri, İngiltere’nin ev sahipliğinde Manş Denizi kıyısında bir kasabada toplanmışlar ve antlaşmayı imza etmeyeceği belli olan Mustafa Kemal ve Ankara Cephesinin yola getirilmesi için 15 Mayıs 1919’dan beri İzmir ve çevresini işgal altında tutan Yunanlıların daha da ileriye Ankara’ya doğru hareket etmesine karar vermişlerdi. İşin aslında her ne kadar bu karar İngiltere’nin kararı olsa da...
Bu karar çerçevesinde Yunan Kuvvetleri 22 Haziran 1919’da Bursa ve Uşak üzerinden harekete geçirildi. Kırkağaç ve Salihli’den sonra 30 Haziran’da Balıkesir düştü.
Bu arada Paris’e gelen Sadrazam Damat Ferit Paşa, Fransa başbakanına bir mektup yazdı. Mektubunda Yunan taarruzlarının işleri daha da karıştırdığından, bu taarruzun derhal durdurulması gerektiğinden ve Türkçe konuşulan topraklarda Türk hakimiyetinin tanınması gerektiğinden bahsetti. Bu son husus Wilson İlkelerinin gereği idi ama İtilaf Devletlerinin Wilson İlkelerini sallamak gibi bir niyeti yoktu.
Ferit Paşa, antlaşmanın Yunan ordusu tarafından zorla kabul ettirilmeye çalışılmasının kabul edilemeyeceğini de bildirdi.
Bu gelişmeler içinde Osmanlı Devletine verilen süre doluyordu ve İtilaf Devletleri kulaklarını dört açmış Türklerin vereceği cevabı beklerken 2 Temmuz 1920’de cevap TBMM’den geldi:
‘’ Bir Milletin kutsal ve temiz nesi varsa saldırdıktan sonra ateşkes hükümlerinden söz edilmesi adalet ve insanlıkla alay etmektir. 16 Martta Türkiye’yi idam etme zamanının geldiğine karar verdiler. İngiliz Emperyalizmi sun’i bir biçimde Büyük Yunanistan İmparatorluğu meydana getirmeye çalışıyor. Bütün dünya, milletimizin esir olmamak için gösterdiği milli harikalara hayrandır. Bizi kıyılarımızdan da sıkıştırabilir, iktisadi abluka uygulayabilirler. Yaşamak isteyen milletimizin isteği basit bir kelimedir: İstiklal ( Bağımsızlık ) Avrupa’nın yönetici ve sermayedarlarından ayrı olarak soylu milletler de bizim hayatımızı bize çok görmüyorlar. Bütün milleti birleşmeye ayaklanmaya davet ederiz.’’
İngilizler, Türklerin koyun misali boyunlarını bıçağa teslim etmeyeceklerini anlayınca kendileri de harekete geçtiler ve 5 Temmuz 1920'de İzmit’i işgal ettiler. Daha sonra İngilizler tarafından bombalanan Mudanya, Yunanlılar tarafından işgal edildi.
Antlaşma şartlarının kabul edilmesi için Damat Ferit Paşa’ya bir on gün süre daha tanınırken Damat Ferit Paşa, İtilaf devletlerinin her birisine şartların hafifletilmesi gerektiği yolunda bir muhtıra verip Paris’ten ayrıldı.
Yunan kuvvetleri 8 Temmuz 1920’de Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’yı işgal ettiler. O gün TBMM kürsüsüne siyah bir örtü ötüldü duyulan üzüntüyü ifade etmek için ve o örtü Bursa düşman işgalinden kurtarılana kadar kürsüde kaldı.
Aynı Gün Damat Ferit Paşa, bir kez daha İtilaf Devletlerine antlaşma maddeleri olarak belirlenen hususların bağımsız bir devlet kavramıyla bağdaşmadığını, antlaşmanın bir daha gözden geçirilmesini talep etti.
Damat Ferit Paşa’nın bu talebinden hemen sonra İtilaf Devletleri temsilcileri 11 Temmuz’da Belçika’da bir araya geldiler ve bu konferanstan şöyle bir karar çıktı: ‘’Türkler antlaşma şartlarını kayıtsız şartsız kabul ettiklerini bildirmelidirler. Eğer reddederlerse İstanbul da Türklere verilmeyip ellerinden alınacaktır. ‘’ Yine bu toplantıda Türkiye’de yaşayan çeşitli etnik toplulukların Devlet haline getirilmesi kararı alındı ( Ermeni ve Kürt devletleri gibi. )
Bu karalar daha sonra Fransa Başbakanı tarafından Osmanlı temsilcisi- İçişleri Bakanı Reşit Bey’e iletildi. Bu arada Barış antlaşmasının imzalanması için verilen süre bir kez daha uzatıldı. Bu sefer son tarih olarak 27 Temmuz belirlenmişti.
Reşit Bey bu antlaşmayı imzalamadığı gibi bakanlıktan da istifa etti.
Bu aşırı baskılar neticesinde sadrazam Damat Ferit Paşa ve hükumeti Sevr Antlaşmasını kabul etmeye karar verdi. Çünkü Damat Ferit Paşa’ya göre direnilmesi halinde İtilaf Devletlerinin Türklere bırakacakları o el kadar toprak parçasını ve İstanbul’u da kaybederek tamamen yok olma tehlikesi vardı. Bu şartlar dahilinde en makul olanı ‘’Hiç yoktan iyidir.’’ deyip antlaşmayı kabul etmekti.
Bu arada hemen araya sıkıştıralım: Damat Ferit Paşa’nın Mustafa Kemal düşmanlığının sebebi de işte budur. Ona göre Mustafa Kemal, sonu olmayan bir macera yüzünden vatanın tamamının kaybedilmesine sebebiyet verecekti. Oysa antlaşma ile çok az da olsa bir vatan toprağı kazanmak mümkündü. Damat Ferit Paşa’ya göre Mustafa Kemal vatana ihanet ediyordu.
Sonunda üç kişiye antlaşmayı imzalama yetkisi verildi: Rıza Tevfik, Hadi Paşa ve Reşat Halis Bey.
Ancak?
Ancak antlaşma imzalansa bile yürürlüğe koyma yetkisinin parlamentoda olduğu, dağıtılmış parlamentonun ise şu anda toplanıp böyle bir antlaşmayı imzalayacak durumda olmadığı da İtilaf Devletlerine bildirilecekti.
Evet... Dikkat edilecek olursa Sevr Antlaşması olayının Ankara tarafında, Türk Milleti topyekun bir savaşa davet edilirken , İstanbul Hükumeti tarafının sürekli bir oyalama içinde olduğu göze çarpar.
Mesela neredeyse hiç kimse ‘’ Madem ki Sevr eninde sonunda imzalanacaktı niçin bu kadar beklendi? Neden habire imzalanması için ek süreler istendi?’’ Diye sormaz.
Gerçekten de... 26 Nisan 1920’de kabul edilmesi mümkünken neden 27 Temmuza uzamıştı bu iş? Hatta 27 Temmuzda bile ‘’ Tamam imza ederiz ama yürürlüğe konması parlamentonun yetkisindedir. Parlamentomuz yok ve toplanması bayağı bir zaman alır.’’ Denilerek İtilaf Devletleri oyalanıyordu?
Bu sorunun cevabını ve Sevr ile ilgili 27 Temmuz’dan itibaren meydana gelen gelişmeleri gelecek bölümde ele alalım.
Siz değerli okuyucularım da bu arada San Remo’da ilk konferans yapıldığı ve Sevr Antlaşmasının şartları belirlendiği anda Yahudilerin niçin ‘’ İsrail Devleti Doğuyor ‘’ Diye sevinçlere gark olduğuna kafa yorun olur mu?
( Sevr Antlaşması Ve Milli Sır—3. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8/12/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.