Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 1.05.2024
Okunma Sayısı : 261
Yorum Sayısı : 18
Atatürk'ün  Yaptığı  En  Büyük  Hata.---1. Bölüm--on Dirhem  Gümüş Mihr-i Müeccel--


Başlığı  okuyan  bazı  arkadaşların  gerildiklerini  hissediyorum  zira o  arkadaşlara  göre  ''Atatürk''  ve  ''  Hata ''  kelimeleri  asla  yan  yana  gelmemelidir. 

Peki  bu  durumda  zaten  kırık  olan  ayağıma  bir  kurşun da  ben  mi  sıkıyorum  böyle  bir  başlık  atmakla?   Hayır.  Çünkü  bugün  sizlere  Atatürk'ün  bizzat  kendisinin  ''  Hayattaki  en  büyük  hatam.''  dediği  olayı  anlatacağım. 


Mustafa Kemal  Atatürk'ün  hayatına  yerli  ya  da  yabancı  pek  çok  kadın  girmişti  ama  özellikle  iki  isim  derin  izler  bıraktı:  Fikriye  ve  Latife.

Fikriye,  Mustafa  Kemal'in  üvey  babası  Ragıp  Efendi'nin  yeğeniydi  ve  Ragıp  Efendi'nin  himayesinde  büyüdüğü  için haliyle  Atatürk'ün annesi  Zübeyde Hanım kendi  evlatları  Mustafa  Kemal  ve  Makbule  gibi  Fikriye'ye  de  annelik yapıyordu.

Güzel  bir  kızdı  Fikriye. Genç  kızlık  çağına  geldiğinde  ise  artık  Mustafa  Kemal'e  abi  gözüyle  bakmıyordu.  Mustafa  Kemal  de  Fikriye'nin  güzelliğine  kayıtsız  değildi  işin  doğrusu. Yani  rahatlıkla  sonu  izdivaçla  biten  bir  birliktelik   kurulabilirdi  ama  ortada  çok  büyük  iki  engel  vardı: 1-  Zübeyde  Hanım  2-  Makbule  Hanım. 

Atatürk'ün  annesi  de kız  kardeşi  de  Mustafa  Kemal Paşalarına  layık  görmüyorlardı  Fikriye'yi.  Makbule,  sık  sık  ''  Abimden  uzak  dur.''  kavgaları  yapıyordu  Fikriye  ile. 

Bu  arada  unutmadan  bir  hususun  altını  daha  çizelim: Rumelili kardeşlerimiz  bugün  bile  hâlâ  evlendirecekleri  kız  ve  erkek  evlatları  için  yedi  göbek  akrabalık  arar  ve  en  ufak  bir  akrabalık  varsa  evlilik  olmaz.  Her  ne  kadar  Mustafa  Kemal  ile  Fikriye  arasında  bir  kan  bağı  olmasa  da aynı  evin  çocukları  olmaları  da  evlenmelerine  maniydi  zaten. 

Balkan  ve  I. Dünya  Savaşı  yıllarında  yakın  akrabalarının  neredeyse  tamamını  kaybeden Fikriye,  Mısırlı  bir  zengin  ile  evlendirilip  kıksa  bir  süre  Mısır'da  yaşasa  da evlendiği  şahsı kendine  denk  görmediği  ve  kalbindeki  Mustafa  Kemal  aşkı  sebebiyle kocasını  terk edip ( daha  sonra  boşanarak ) İstanbul'a  geldi. 

1920  Yılında Türkiye  artık  İstanbul'dan  değil  Ankara'dan  yönetiliyordu  henüz  daha  saltanat  kaldırılmış  olmasa  da...

Bu  arada  11  Nisan'da  İstanbul  Hükumeti   Mustafa  Kemal  aleyhine idam  kararı  alınca  Fikriye Ankara'ya,  Mustafa  Kemal'in  yanına  gitmek  istedi  ve  her  ikisinin  de  dostu  olan Mithat  Bey'in  aracılığı ile Ankara'ya  geldi.

Fikriye  Hanım  bir  buçuk  yıl  kadar  Direksiyon  Binasında ( Ankara  Tren  Garı ) daha  sonra  da   Çankaya'daki  bağ  evinde Mustafa  Kemal  ile  yaşadı. 

Zamanın  inanç  ve  geleneklerine  göre  bir  kadın  ve  bir  erkeğin  nikahsız  birlikteliği toplum  tarafından  hiç  hoş  karşılanmazdı  velev ki  bu  Anafartalar  Kahramanı  Mustafa  Kemal  Paşa  dahi  olsa... O  sebeple  yaklaşık  herkes  Mustafa  Kemal  ile  Fikriye  Hanımın nikahlı  olduklarını  düşünüyor,  Fikriye  Hanım'ı Mustafa  Kemal'in  refikası ( eşi ) olarak  kabul  ediyorlardı  ama Mustafa  Kemal'in  en  yakını  olan  yaveri  ve  çocukluk  arkadaşı  Salih  Bozok  ikisi  arasında  bir  nikah  olmadığını,  Fikriye'nin  rolünün  sadece  ve  sadece  Mustafa  Kemal'in  ev  işlerini  yapan  bir  hizmetçiden  ileri  olmadığını  söylüyordu. 

Velhasılıkelam Mustafa  Kemal'in  en  sıkıntılı  ve  zorlu  günlerinde  yanında  olan  kadın  Fikriye  idi  ama Fikriye  ağzıyla  kuş  tutsa  da  Zübeyde  ve  Makbule  Hanımın  gözüne  giremiyordu  bir  türlü. 

Hassas  bir  bünyeye  sahip  olan  Fikriye  Hanım  1922  Yılında  o  zamanların  korkulu  rüyası  olan  verem  hastalığına  yakalanınca  Mustafa  Kemal  onu  Almanya'ya  gönderdi  tedavi  için.  Fikriye  Hanım  istemeye  istemeye  de  olsa  Almanya'ya  gitti.

Evet,  dikkat  edecek  olursanız  buraya  kadar  Latife  Hanımdan  hiç  bahsetmedik  zira  Latife  Hanım  işte  bu  noktada  hikayeye  dahil  oluyor. 

Türk  orduları  9 Eylül  1922'de  İzmir'i  düşmandan  temizlediler  ve  ertesi  gün  de  Mustafa  Kemal'in  İzmir'e  gireceği  kesindi  ama bu  orduya ve  başkomutanına  bir  karargah  lazımdı. 

İzmir'in  sayılı zenginlerinden  Uşşakizade  Muharrem  Bey ''  Buyurun  bizim  konağa.''  Deyince  bu  ihtiyaç  giderilmiş  oldu. On  altı  günlüğüne Uşşakizadelerin  konağı  Mustafa  Kemal  ve komutanlarının  karargahıydı.

İşte  bu  konakta  tamamen  Avrupa  kültürü  ile  yetişmiş güzel  bir  kız  yaşamaktaydı:  Latife. 

Muammer  Bey'in  kızı  olan  Latife;  Mustafa  Kemal'in hayal  ettiği  gelecekteki  Türk  kadını tipinin  mücessem  bir  modeliydi. Latife  için  ise  Mustafa  Kemal Paşa  ''  Koca '' diye  koluna  girilebilecek  yegane  erkekti. 

Peki  Latife  Hanım,  Zübeyde  ve  Makbule  engelini  aşabilecek  miydi? 


Latife  Hanım'a  hep  ''  Lütfiye ''  Diyen  Zübeyde  Hanım, Latife'yi  oğlu Mustafa  Kemal'e  layık  görüyordu.  En  azından  Fikriye  ile  kıyaslandığında  Latife (  Zübeyde  Hanıma  göre  Lütfiye ) çok  daha  layıktı  ama çok  önemli  bir  sıkıntı  vardı: Latife  acaba  Mustafa Kemal  Efendi'yi  mi  seviyordu  yoksa  Mustafa  Kemal  Paşa'yı  mı?  Yani   Latife'nin asıl  sevdiği  Mustafa Kemal  Bey  miydi  yoksa  Mustafa  Kemal  Paşa'nın  sahip  olduğu,  dolayısıyla  kendisinin  de  sahip  olacağı  kudret  miydi? Bu  soru  Zübeyde  Hanımın  beynini  bir  kurt  gibi  kemiriyordu.  O  sebeple  de  Latife  Hanım'ı  yakından  görmek  ve  tanımak  için  İzmir'e  gitmeye  karar  verdi. 

Makbule  Hanıma  gelince: O  abisi  Mustafa  Kemal  Paşa'ya  hiç  kimseleri  layık  görmüyordu. Latife  değil  feriştahı olsa  bu  dünyada  abisine  layık  kadın  yoktu. Dolayısıyla  Latife  de  layık  değildi  ama  Fikriye'dense  Latife  daha  ehven-i  şerdi. 


Mustafa  Kemal'in  ''  Yapma  ana,  etme  ana,  sen  hastasın  yerinden  kımıldama  ana.''   ikazlarına  rağmen  annesi  Zübeyde  Hanım, Latife'yi  yakından  görüp  tanımak  için 12  Aralık 1922'de   İzmir'e  gitti  ve Latife  Hanım  tarafından  adeta  bir  kraliçe  gibi  karşılandı,  büyük  bir  saygı  ve  hürmet  gördü,  el  üstünde  tutuldu. Dolayısıyla  da  Zübeyde  Hanım artık Latife'nin  Mustafa  Kemal  için  en  ideal  eş  olduğuna  inanıyordu.

Zübeyde  Hanım,  evladı  Mustafa  Kemal'in  mürüvvetini  görecek  olmanın  tatlı  telaşını  yaşıyordu  ama  bir  taraftan  da hastalığı  giderek  şiddetlenmişti. Nihayet  14  Ocak  1923'de hayata  gözlerini  yumdu. 

Vasiyetinde  İstanbul-  Beşiktaş'taki  Yahya  Efendi  Türbesi  haziresine  defnedilmeyi  istemesine  rağmen  Zübeyde  Hanım  İzmir- Karşıyaka /  Ferik  Osman  Paşa Camiinin  avlusuna  defnedildi. Arkasından  hatim  okutulmasından  sadaka  dağıtılmasına,  mezar  taşının  yaptırılmasına kadar tüm  cenaze  işleri  ile  Latife  Hanım  ilgilendi. 

Mustafa  Kemal  Paşa  neredeydi  annesi  öldüğünde? 

Büyük  bir  yurt  gezisine  çıkmıştı.  Annesinin  ölümünden  on  üç  gün  sonra  27  Ocak  1923'de  İzmir'e  vasıl  oldu  ve  ilk  iş  olarak  annesinin  kabrini  ziyaret  etti. 

İki  gün  sonra  yani  29  Ocak  1923'de Uşşakizadelerin  Göztepe'deki  köşkünde  Latife  Binti  Muammer  ile  Mustafa  Kemal  Bin  Ali  Rıza'nın  nikahları İzmir  eski  müftüsü  Rahmetullah  Efendi  tarafından  kıyıldı.  Nikahta  Mustafa  Kemal'in  şahitleri Mareşal Fevzi (Çakmak) ile Kazım (Karabekir) Paşa  idi.  Latife  Hanım'ın  şahitleri  ise  İzmir Valisi Abdulhalik (Renda)  ve Mustafa  Kemal'în yaveri Salih (Bozok)idi.

Rahmetullah  Efendi, Latife  Hanıma '' Seni 10  Dirhem gümüş mihr-i  müeccel  ve 1500 Lira  süt  hakkı  karşılığı  Mustafa  Kemal  Paşa  ile  nikahlıyorum. Aldın  kabul  ettin  mi?'' diye  sorduğunda Latife  Hanım'' Kabul  ettim.'' demişti. Tabii  ki  Mustafa  Kemal  de  imam  Rahmetullah  Efendinin  belirlediği  mihr-i  müecceli  ve  süt  hakkı  parasını  kabul  etmişti.

Mihr-i Müeccel: Bir  erkek  dinen  karısını  boşadığı  takdirde  kadının  mağdur  olmaması  için  acilen  kadına bir  miktar  para  veya  değerli  bir  şeyler  vermek  zorundadır.  Buna  mihr-i  müeccel  denir.

Süt  Parası:  Evlilik  öncesinde  kızın  babasına  verilen  bir  miktar  para ( Bir  nevi  başlık  parası  olup  medeni  ailelerde  bu  para  kızın  ihtiyaçları  için  harcanır  ya  da  baba  tarafından  kızın  kendisine  verilir. 

*****


Eee  Mustafa  Kemal'in  en  büyük  hatası  ne  peki?

Gelecek  bölümde  açıklayacağım.  Daha  doğrusu  bizzat  kendisi  açıklayacak.  

( Atatürk'ün Yaptığı En Büyük Hata.---1. Bölüm--on Dirhem Gümüş Mihr-i Müeccel-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.05.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.