Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 13.10.2022
Okunma Sayısı : 451
Yorum Sayısı : 2
HIRİSTİYANLIĞIN AMENTÜSÜ VE ÇOK TANIDIK AMA BİLİNMEDİK BİR KİLİSE.---5. BÖLÜM-

Hz. İsa’nın ne olduğu 382 Yılında sona eren I. Konstantinopolis Konsili ile halledilmiş gibi görünüyordu ancak 428 Yılında İstanbul Patrikhanesine Nestor adlı psikopos patrik olarak seçilince işler değişti birden.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Nestor, İsa'ya 30 yaşındayken Kelam'ın indiğini, ancak o zamandan sonra İnsan ve Tanrı karakterlerini taşıdığını, Meryem'in, Tanrı olan İsa'nın değil, insan olan İsa'nın annesi olduğunu dolayısıyla da, Meryem'e "Tanrı'nın annesi" (Theotokos) denmesinin küfür olduğunu, Tanrı'nın doğrulamayacağını, veya doğurmadığını söylüyordu. Nestorius'a göre İsa'nın insani kimliği ile tanrısal kimliği birbirinden ayrıydı.

İstanbul Patriği Nestor’un bu görüşleri İskenderiye Patriği Cyrill tarafından şiddetle reddediliyor ve sapkınlıkla suçlanıyordu

İskenderiye Patriği Cyrill sonunda Roma’nın Papası I. Celestin’e göz yaşları içinde bir mektup yazdı: ‘’Aziz Papa. Oturduk şapa... Bu Nestor denen sapık yine Hıristiyanları iğfal ediyor Hz. İsa’nın insani kimliği ile tanrısal kimliği birbirinden ayrıdır diyerek... Bana bir akıl verin. Ne yapalım bu zındığa.’’

Papa Celestin cevap verdi: ‘’ Sana yetki veriyorum. Derhal aforoz et şerefsizi.’’

İskenderiye Patriği Cyrill, İstanbul Patriği Nestor’u, Roma’nın Papasından aldığı yetkiyle aforoz etti ama Nestor ‘’ Sen kimsin ooolum. Senin o papan da baban da bana vız gelir. Haydi şimdi sıkıyorsa bir konsil yapalım da sana ağzının payını vereyim.’’ Dedi.

Cyrill ‘’ Hodri meydan. Tamam madem yapalım bir konsil de ak popo kara popo ortaya çıksın.’’ Diye cevap verdi.

Evet.. Bir konsil daha yapılacaktı ama bunun için imparatordan izin almak gerekiyordu.

Nestor, İmparator II. Teodosius’un huzuruna çıktı. İmparator, Nestor’un niçin geldiğini üç aşağı beş yukarı anlamıştı.

-Hayırdır Patrik efendi? Ne oldu yine?
-Şeyyy.. Yüce Sezar sizden bir konsil için...

Der demez Teodosius öfkeyle gürledi.

-Hay Konsiliniz batsın. İsa çarpsın ki bıktırdınız anasını satayım. Ne lan bu zırt pırt konsil.
-Ama Yüce Sezar..
-Sezarının da senin de...Ne lan sizden çektiğimiz? Koskoca Roma ikiye ayrılmış, ( Evet Roma 395’de Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmıştı.) ben bir sürü düşmanla savaşıyorum, ayrıca şehrin etrafını surlarla çevirmeye uğraşıyorum, sizin derdinize bakın.
-Yüce Sezar ! Siz sadece he deyin gerisine karışmayın. Konsili biz hallederiz.
-Tamam o zaman ama gözümden ırak bir yerde yapın konsilinizi. Mesela İzmir’in Selçuk İlçesindeki Meryem Ana Manastırı uygundur.
-İzmir mi? Selçuk ilçesi mi?
-Of be Nestor, amma cahilsin. Bir de patrik olmuşsun. Yani Simirna’nın Ephesus’unda yapın konsili uyar mı?
-Uyar Yüce Sezar.
-O zaman sittir git de işimize gücümüze bakalım.

Evet...431 Yılında toplam 250 papazın katılımı ile Efes’te bir konsil daha yapıldı. Bu konsile tabii ki Nestor ile Cyrill’in tartışmaları damga vurdu ama için ilginç olanı konsilin yapılmasını isteyen Nestor olduğu halde konsilden çıkan karar Nestor’un aforoz edilmesiydi. Yani Nestor Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuştu.

Nestor ve yandaşları aforoz edildikleri gibi İstanbul’dan sürüldüler. Kısaca teslisçiler bir kez daha kazanmışlardı zaferi her ne kadar Doğu kiliseleri bu kararları onaylamadıklarını bildirseler de. ( Bu kiliseler daha sonra Ermeni Süryani ve Nasturi Kiliseleri olarak ayrıldılar.)

Kararlar neydi peki:

*Nestorius, Caelestius ve onların takipçileri aforoz edildiler
*Konsilin kararlarına uymayanlar bulundukları görevlerden alınacak ya da aforoz edileceklerdir.
*İznik Konsili tarafından kurulan inanç sisteminden herhangi bir ayrılışa asla izin verilmeyecek ve müsamaha gösterilmeyecekti.

*Hiçbir piskopos başlangıçtan bu ana kadar kendi elinde ya da haliflerinin elinde olmayan hiçbir bölgeyi kontrol etmeyecektir. ( Yani psikoposlar kendi görev ve sorumluluk alanları dışındaki yerlerin işlerine burunlarını sokmayacaklardır)

Bu konsilde ilk kez Hz. Meryem’in ne olduğu da tartışılmış ve karara bağlanmıştır: Hz. Meryem Tanrının annesidir. O Tanrı doğuran bir kadındır.

Şimdi yazıyı baştan beri takip edenler çok tanıdık ama bilinmeyen kilise ‘’Efes- Meryem Ana Kilisesi mi acaba ?’’ Diye düşünüyor olabilir. Hemen söyleyeyim değil... Bahsedeceğim kilise o kadar göz önünde ki hayret edersiniz...Her gün önünden on binlerce insan geçer ( Hatta bazen yüz binlerce )
******
Efes Meryem Ana Evi ve Meryem Ana manastırı hakkında herhangi bir şey yazmayacağım zira herkesin rahatlıkla ulaşabileceği bilgilerdir bunlar. Ancak burada ‘’Meryam Ana’nın Efes’te ne işi vardı?’’ Sorusuna da cevep vermek lazım.

Aslında Meryem Ananın, Efes’te hiç bir işi yoktu. Efes’e ayak basmışlığı da yoktu. Çünkü o Hz. İsa’nın ölümünden sonra ( Hıristiyan inancına göre tabii ki) hayatının kalanını Kudüs’te geçirdi ve Kudüs'te ölerek toprağa verildi. Sonra da oğlu İsa gibi göğe yükseldi.

Ancak Hıristiyan inancına göre Hz. İsa, çarmıhtayken annesi Meryem’i Yuhanna’ya emanet etmişti. Yuhanna son zamanlarında Efes’e geldiğine göre kendisine emanet edilen Meryem Anamızı da Efes’e getirmiş olmalıydı... Evet... Bir zandan başka elle tutulur bir delil yoktu.

Ancak şimdi bakın olay nasıl bir seyir alıyor? ( Biraz karışıktır. İnşallah anlatabilirim.)

1774 Yılında Almanya’da Westfallen’de dünyaya gelen Anne Catherine Emmerich adlı bir kadın, sürekli hastalığı ve sağlık sorunları sebebiyle kendisini tamamen dine verir. Hatta rahibe olur. Bu aradada da özellikle Hz. Meryem ile ilgili bir sürü şey anlatır. Anlattıkları içinde en garip olanı da Hz. Meryem’in Efes’te öldüğü ve oradan göğe yükseldiği ile ilgilidir. Hıristiyan dünyası ise o tarihe kadar Hz. Meryem’in Kusüs’te öldüğüne ve oradan göğe yükseldiğine inanmaktadır.

Derken efendim Anne Emmerich’in anlattıkları Clemens Brendato adlı bir ozanın dikkatini çeker. Hayatında Almanya’dan dışarı adım atmamış olan bir insan ta İzmir’deki Meryem Ana’nın evinden, kilisesinden bahsetmekte, daha da ileri giderek Hz. Meryem’in Efeste öldüğünü ve göğe yükseldiğini söylemektedir. Acaba bu mümkün müdür? Bunu öğrenmenin tek yolu vardır: İzmir’e gitmek. O da öyle yapar...

İzmir’e gelir ve geliş amacını o zamanki İzmir Lisesi Müdürü Henry Jung’a anlatır. Henry Jung, Anne Emerich’in yazdığı ( Ya da doğrudan doğruya Clemens Brendato tarafından kaleme alınan ) Kitabı inceler ve ‘’ Yahu buradaki Rumlar her sene 15 Ağustos’ta Bülbül Dağına ( Panaya Kapulu ) yürüyüş düzenleyip bayram kutluyorlar. Bunun bir hikmeti olsa gerek’’ Der.

Aslında herhangi bir hikmet yoktur. Zira Türkiye’de olsun Türkiye dışında olsun Hz. Meryem adına yapılmış bir çok manastır vardır ve geçen bölümde de işaret ettiğimiz gibi Hırıstiyanlığın 3. Konsili Efes’te yapılmış olduğundan - o yıllarda harabe halinde olsa da- Efes- Meryem Ana Kilisesinin olduğu yerde bir kilisenin ve rahiplerin kaldığı evlerin olması gayet doğaldır.

Neyse efendim, gelirler ve araştırırlar. Araştırma sonunda da ‘’ Anaaaaaa ! Meryem Anamızın evini bulduk’’ Diye sevinç çığlıkları atarlar. Ama bu önemli haberi tüm dünyaya duyurmadan önce bir adım daha atılması gerekektedir: Bu yerin mülkiyetini bir Hıristiyanın satın alması...

1882’de bu iş de hallolur. Meryem Ana kilisesi ve evinin bulunduğu topraklar Kasım 1892’de Rahibe Mary de Mandant Grancey adlı bir Fransız rahibenin üzerine tapulanır.

Geriye bir tek şey kalaktadır: Papa’nın da burayı ziyaret konusunda ‘’ şer’an caizdir ‘’ Demesi...Nitekim 1896’da papa da Meryem Ananın evi denen bu yapıyı hac yeri olarak kabul eder.

Buranın mülkiyeti genelde Hıristiyanların elinde olmuş 1951 yılında ise Panaya Kapulu ( Hz. Meryem Ana) Derneğine hibe edilmiştir.

Burayı ilk kez ziyaret eden Papa ise 1967’de VI. Poul 1979’da II. Jean Poul olmuştur.

Devam ediyoruz tabii ki. Daha bitmedi.
( Hıristiyanlığın Amentüsü Ve Çok Tanıdık Ama Bilinmedik Bir Kilise.---5. Bölüm- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 13.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu