Müzmin bir düş’ün tarihçesidir
yazdığım şiirlerim hele ki hayatla kalem arasına koyduğum o ayraçtan sonra
biliyorum artık iki dünyanın müdavimi olduğumu.
Gizil bir eldir de beni masaya
oturtup kalemi de aldı mı eline.
Benden çıkan sözcükler.
Beni bana taşıyan cümleler.
Kâinatın en güzel bestesi elbet
sadece benim zihnimde çalan ve ömrümden çalan kimse elbet rütbemle kimseye da
pabuç bırakmazken.
Renklerin en asili iken aşk.
Hüsran bulutlarından yağan rahmet
iken özlem.
Kavisli bir yolda hasretini çektiğim
huzurdur elbet kalemi baştan çıkaran ve elimdeki raptiye ile duygularımı
astığım o dev pano aslında içimde saklı bir kara tahta elbet çocukluğumun ve
öğrenciliğimin tadını doya doya çıkardığım.
Sandık odasında saklı devasa bir kara
tahta ve ne zamanki salona taşındı elbet annemin da isyanı ve feryadı dün gibi
kulağımda.
Babamın son öğrencisi olmakla hep
gurur duymuşumdur bir o kadar ilk öğretmenim yine babam iken.
Renk renk tebeşirlerle yazıp
çizdiğimiz kara tahtaya ve işte coşkumun tavan yaptığı ve öğrenciliğin ne ulvi
bir duygu olduğunu daha o zaman anladığım.
Yazılacak çok şey var işte.
Üstünü çizmem gereken de çok insan ve
dünde kalmış hayal kırıklıkları en çok içimdeki kara kutuyu otomatiğe bağladım
elbet hayata alt yazı geçtiğim her gecenin de nüansı iken içimdeki dinmek
bilmeyen fırtına.
Bir hüzünse takılı kaldığım.
En çok da umudun penceresinde asılı
kaldığım ve sözüm ona yazarak bir gün sonrasına hazırlık yaptığım fırından taze
çıkmış sözcüklerim ve duygularım.
Aklımın kristal avizeleri nasıl da şıkır
şıkır.
Süslenmeyi pek sevmesem de hayatı ve
günü boyamayı ve takıp takıştırmayı pek seviyorum yüreğime en çok da açmaza
düştüğümde bir koşu kürüyorum duygularımı bir o kadar gerçeklerin gerekçesi bir
o kadar hayal dünyamda yanıp sönen ışıklar gibi cümlelerle süslüyorum hayatı ve
makyajsız duygularımla kendime geçici huzur bulacağım bir dünya arayışı ile
kalemle hemhal bir o kadar sanıyorum ki; yazarak illa ki bir şeyler değişecek
illa ki dünya kötü insanlardan arınıp herkes için bir cennete dönüşecek.
Afaki olan çok şey var elbet.
Mutluluksa rölantiye alınan ve işte
dünümün rövanşıdır her gün yazmaya doyamadığım bir o kadar sönen yaşama
sevincime kat çıktığım.
Bir kristal küre gibi adeta zihnimin
ve kalbimin iş birliği yaptığı ve işte o sihirli küreye bakıp da kendimi çok
başka bir âlemde ve mutlu addediyorum lakin ihlal edilen dünyamdan firar ediyor
sözcükler bu kez ihbar ediyorum olup biteni ve işte idam mangası iş başında
elbet az sonra başım kesilecek ve gövdemden ayrılıp çok başka bir boyuta ışınlanacağım.
Her gün nerede ise her gün tünediğim
umut pencerem elbet geceden hazırlık yaptığım bir gün sonrasını cennet addedip
ölen günden arda kalan cümlelerle baş tacı yapıyorum umudu ve sevgiyi ve
dikenli yollarda yürümeye başladım mı bu sefer elimdeki balonlar tek tek
patlayıp sönüyor ve anlam veremediğim bir ıssızlığa sürükleniyorum.
En çok insanların tepkisizliği.
En çok sevdiklerim üstelik.
Bazen aykırı addedilen zararsız
varlığım ve rencide edilmenin güncesinden taşan sözcükler ve duygular.
Aidiyet duygumu sorgulamama sebebiyet
verenler ki ben de bu dünyaya aitim gerçi uzağında kaldığım çok şey çok insan
da var ama sevgiyle o uzaklığı o engeli kırdığıma inanıp tüm iyi niyetimle tüm
saflığımla sadece elimi uzatıyorum birileri tutsun diye.
Kimliğim neyden ibaretse artık
insanların gözünde ve ben bir çınar ağacı belliyorum kimi insanı elbet
öncesinde iman gücümle sahip çıktığım bir duygu karnavalı en çok da içimdekini
sunmak adına bazense dış ses o kadar baskın çıkıyor ki ve ben göz göre yokmuşum
varsayılıp bu sefer kendime yükleniyorum.
Kısaca rutine dönüşen bir eğim.
Vasıflarımdan öncesinde insanlığımla
ve insan sevgimle salındığım bir dünyanın belki de en garipsenen varlığıyım.
Haraç mezat yok saydığım.
Haraç mezat duygularımın kümelendiği
her izlekte illa ki canımı yakıyor birileri.
Fıtratım gereği samimi bir üslupla
yaşamayı görev edinmişken en çok da öğrenci kimliğimle yaptığım hataların da
farkına varıp özür dilemekten asla çekinmezken…
Cümlelerle kanat çırptığım.
Sözcükleri gagalarken ruhumu doyurduğum.
Umut ektiğim zaman zaman hayal
kırıklığı yaşadığım…
En çok da anlamsızlıkla anlam
bulmanın güçlüğü ve zor bir insan olmamdan kaynaklanan belki de insanlardan
genelde kaçtığım her halükarda severken sessizce yüreklerine ve kulaklarına
fısıldadığım elbet geri dönümünde bolca eziyet yaşadığım ve bunu bile bir
meziyet bildiğim…
Şairin de dediği gibi:
‘’Hayat çok şey öğretti bana:
Balkona yorgun çamaşırlar asmayı
Ki uçlarından çile damlardı.
Hem insan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım…’’