Via Dolorosa Ve Mustafa Kemal’e Minnetler- Teşekkürler.
VİA DOLOROSA VE MUSTAFA KEMAL’E MİNNETLER- TEŞEKKÜRLER.
Konuyu Değiştirmedim değerli dostlar. Yine Ermeni meselesine devam ediyorum.
Önce Via Dolorosa ne demektir onu açıklayayım:
Hıristiyan inancına göre Hz. İsa öldürülmeden önce ayaklarından ve ellerinden
çivileneceği çarmıh sırtına yüklenir ve büyük hakaretlerle, işkencelerle
öldürüleceği yer olan Kudüs’teki Zeytin Dağına çıkartılır. Burada el ve
ayaklarından çivilenir ve yine ağır işkencelerden, hakaretlerden sonra
öldürülür. İşte bu olaya Hıristiyan aleminde ‘’ Kutsal Yürüyüş’’ manasında ‘’
Via Dolorosa’’ Denirmiş.
Konumuzla alakası ne?
1 No lu resme bakın şimdi.
O karikatürde bir elinde kılıç, diğer elinde kırbaç olan bir Türk görüyorsunuz
değil mi?
Ama daha fazla bir şey göremiyorsunuz zira resim küçücük bir şey. Bir de ben
bilgisayarda biraz büyütmeye çalışınca kırbaçlı, kılıçlı Türk’ten başka bir şey
seçilmiyor. Oysa karikatürde bir de sırtında
haçını taşıyan Ermeni var. Yani kısaca bu karikatür 1915 de biz Türklerin
zavallı masum(!) Ermenilere yaptıkları zulmü(!) ifade ediyor.
Hangi ülkenin basınında yayınlanmış bu resim?
1922 yılında ABD nin New York World gazetesinde...
ABD- yüz milyonunu çiçek hastalığı mikrobu
bulaştırdığı battaniyelerle öldürdüğü- dört yüz milyon Kızılderili'nin hesabını
vermek yerine Türklerin yok ettiği (!)
üç milyon Ermeni'nin derdine düşmüş (!)
Şimdi 2 no lu resme bakalım.
Karikatürde Türkiye bir sırtlana benzetilmiş. Ayaklarının altında da zavallı
Ermeniler var ve salyalı ağzıyla zavallı Ermenilerin kemiklerini yerken ‘’
Askeri zorunluluk ‘’ Diyerek yaptığı soykırıma mazeret uyduruyor.
Peki bu karikatür hangi devletin basınından?
1915- İrlanda basınından...
Evet, 1847 de ülkelerinde baş gösteren kıtlık üzerine Osmanlı padişahı Abdülmecit’in
hem para hem de gemiler dolusu yiyecek göndererek ( Üstelik İngiltere Kraliçesi
Victoria’nın tüm engellemelerine rağmen) ölümden kurtardığı İrlanda’da
yayınlanıyor.
Türklerden gördükleri bu büyük ve önemli yardımın üzerinden sadece 68 yıl geçmiştir
ki Osmanlı Devletindeki Ermeniler hakkında muhtemelen hiç bir şey bilmeyen
İrlanda halkı 1915 de bir gün gazetelerinde işte bu karikatürü görüyor ve
dindaşları için göz yaşı dökerek 68 yıl önce kendilerine en büyük dostluk elini
uzatan Türklere lanetler yağdırıyor.
Ama bitmedi. Bakın aynı yıllarda dış basın hangi başlıkları atmış haberlerinde:
*"Ermeni Dehşet Hikayeleri Doğrulandı" -----27 Eylül 1915, The New
York Times
"Bu göçmenler ve kurbanlar
arasında, Amerikan okullarında ve üniversitelerinde öğrenci olanlar ve Amerikan
ve Avrupa üniversitelerini bitiren ve en az bir nesildir ülkenin beyin ve
girişimcileri durumunda olan öğretmenler ve profesyoneller de var."
*"Ermenistan'da Gerçekleşen Dehşetin Anlatısı"---- 4 Ekim 1915, The
New York Times
"Çaresiz bir halka karşı bir yok
etme politikası uygulamaya kondu. Haftalardır Türk Ermenistanı'ndaki durumu
araştırmakta olan bir grup seçkin Amerikalıdan oluşan Ermeni Vahşeti Komisyonu,
dün bu araştırmanın detaylı bir raporunu yayınladı. Rapor, son 1000 yıl içindeki
hiçbir şeyin acımasızlık ve dehşet konusunda Türklerin Ermeni halkına mevcut
zulümlerine eşdeğer olmadığı çıkarsamasında bulunuyor.
Rapor, Türk İmparatorluğu'nun her bölgesinden toplanan bilgilere dayanıyor. Rapor,
15 yaşından küçük olan çocukların boğulmaları için Fırat nehrine atıldıklarını,
kadınların kollarındaki bebeklerini ölmek üzere yol kenarına terk etmek zorunda
kaldıklarını, genç kız ve kadınların Türkler tarafından sahiplenildiklerini,
saldırıya uğradıklarını, haremlere alındıklarını ya da açık artırmalarda
satıldıklarını, erkeklerin ise öldürüldüklerini ve işkenceye uğradıklarını
anlatıyor.
*"800.000 Ermeninin Yok Edildiği Tahmin Ediliyor"----- 7 Ekim 1915,
The New York Times
"Vikont Bryce, Lordlar Kamarasına
Türklerin kurbanlarının sayısının muhtemelen bu olduğunu söyledi. Lordlar Kamarası, pek duygusal olmayan bir
meclistir. Fakat kamara, Abdülhamid'in vahşetlerini bile önemsiz kılan dehşet
hikayelerinin herbir detayı karşısında gerilim yaşadı.
*"Papa, Sultan'dan Ermenilerin Canlarını Bağışlamasını Rica Ediyor"----
11 Ekim 1915, The New York Times
*"Bir Irka Suikast" 18 Ekim 1915---- The Independent
*"Dini Katliamların En Büyüğü" -----18 Ekim 1915, The Independent
*"Giresun Şehrindeki Bütün Ermeniler Öldürüldü"---- 26 Ekim 1915, The
New York Times
*"Ermenilerin Dağlardaki Kahramanca Direnişi" ---- 27 Kasım 1915, The
New York Times
"Erkekler, Kadınlar ve Çocuklar, Bıçaklarla, Tırpanlarla ve Taşlarla
Savaştılar. Neticede Hepsi Yok Edildi. Bazı genç kadınlar, Türklerin eline
geçme tehlikesine girdiklerinde kendilerini kayalıklardan attılar - kimilerinin
ellerinde bebekleri vardı."
1915-1922 Yılları arasında dış basında yer alan bu yazıları ve ilk iki
karikatürü nereden aldım derseniz?
Ne bir Ermeni sitesinden ne ABD ne İngiliz ne de bir başka devletin kaynaklarından...
Dış basında o zamanlar çıkmış olan bu yazıları ‘’ Ermeni Soykırımının delilleri
olarak sunan Serdar Kaya adlı bir Türk’ün yazdığı ‘’Soykırım’’ Başlıklı bir
yazıdan...
Tabii ki bahsettiğim yayınlar 1915 ve sonrasındaki yayınlardı ama bunun öncesi
de vardı.
Diğer resimlerde gördüğünüz gibi Sultan II. Abdülhamit de eli kanlı bir katildi
dış basına göre. Özellikle de Ermeni katili 3-4-5-6-7 No lu resimler.)
Bu arada günümüzde de devam ediyor bu şerefsizlik (maalesef hem içte hem
dışta.) 8 no lu resim ( Dış basından---İçtekileri yayınlamıyorum.)
********
Şimdi gelin Serdar Kaya’nın kısacaca anlattığı Hayran Baba’nın idamını önce
onun kaleminden, sonra da Hayran Baba ile hapishane arkadaşlığı yapmış olan
Falih Rıfkı Atay’ın kaleminden okuyalım.
Serdar Kaya diyor ki:
Erzincanlı Hafız Abdullah Avni Bey
Erzincan jandarmasında yazıcıdır. Tehcir sırasında Erzincan Ermenilerini imha
ve mallarını yağma ettirmekten hüküm giyer. 22 Temmuz 1920 tarihinde infaz
edilir.
Bu kadar...
Falih Rıfkı Atay ne diyor hapishane arkadaşı Hayran Baba ile ilgili olarak ‘’
Çankaya’’ İsimli kitabında?
‘’Hayran Baba, Erzincan eşrafından Hafız Avni Efendi’nin saz şiirlerinde
kullandığı ismi idi. Olgun bir ehl-i dil olduğundan bütün derdi, gamı kendi
içinde idi. Tevkifhanede gitgide muvazenesi bozulduğu için doktor raporu
üzerine hastaneye yolladılar. Ertesi gün Divan-ı Harp Reisi Nemrut Mustafa Paşa
Hayran Baba’yı istedi. Hastanede olduğundan getirmediler.
Nemrut Mustafa Paşa müdürü çağırarak, “Bu adamı niçin getirmediniz?” diye
sordu. Hastanede olduğunu söylediler. ‘’Ben bu adamamı asacağım! Nasıl şuraya
buraya gönderirsiniz?’’ diye bağırdı. Nihayet iş Muhafız Komutanına geldi.
Muhafız, Doktor Necip beyi yanına çağırıp: ‘’Hayran Baba’yı niçin hastaneye
gönderdiniz?’’ diye sordu. Doktor; Bu
emirle! diyerek cebinden hasta mevkuflar( tutuklular) hakkındaki tamimi(genelgeyi)
çıkarıp okudu ve: ‘’Ben rapor vermeğe mecburum, gönderip göndermemek makama
aittir.’’ dedi.
Merkez komutanı, Hayran Baba’nın Divan-ı Harbe yollanmasını emretti. Muhakeme
günü hastaneye bildirildiyse de hastane doktorları Hayran Baba’nın bir yere
çıkamayacağı hakkında rapor verdiler.
Daha mahkemeye çıkmadan Hayran Baba’nın idam olunacağı ağızdan ağıza
söylenmekte idi.
Bu sırada bütün hasta mevkufların ancak Selimiye Hastanesi’nde tedavi olunacağı
hakkında bir karar verildiğinden Hayran Baba’da Selimiye’ye gönderilmek üzere
raporu ile beraber tevkifhaneye(Hapishaneye) teslim edilmiş fakat Selimiye’ye
gönderilmeyip hapsedilmişti. Hayran Baba’nın sağlık durumu gitgide
fenalaştığından doktorlar yeni bir rapor daha verdiyse de okumadılar bile.
Bir gün Hayran Baba’nın çektiği ıstıraba kalbi dayanamayan doktor her türlü
tehlikeyi göze alıp yeni bir rapor daha vermeye cesaret etti.
Hayran Baba’yı muhafaza altında Selimiye Hastanesi’ne gönderdiler. Divan-ı Harb
reisi vakayı haber alır almaz gece yarısı bir zabit yolladı, hastanın
bileklerine kelepçe vurdurdu. Hayran Baba’yı sürükleye sürükleye Haydarpaşa
iskelesine indirdiler, zavallı adam doğruca sehpaya gittiğini sanıyor:“Beni
asmağa götürüyorsunuz, biliyorum, sabaha kadar sabretseniz, ne olur?” diyordu.
Hayran Baba’yı getirdiler, o bitkin halinde taş locaya attılar. Bizler
Sultanahmet Tevkifhanesi’ne nakil olunacağımız sırada eline kelepçe vurulduğunu
ve omzuna bütün eşyasının yüklendiğini gören Hayran Baba:’’ Ölüm eziyeti
dediğin beş dakikadır. Bu cevr ve cezaya ne lüzum var?’’ diye inliyordu.
Hayran Baba idam olacağını bilerek yirmi gün yirmi gece taş locada aç ve
ilaçsız yattı. Biraz merhamet duygulu gardiyanlar bile aynı locanın yanında
yatan bir mahkûma: Şu mahkûma biraz süt veriniz! diye yalvarıyordu. Hayran Bab
bu yirmi günün ölüm bekleyişi içinde kıvrandı; şu kapıyı bir lahza açsanız,
biraz hava alayım, diyordu. Ve böylece loca rutubeti ve açlık içinde yirmi gün
işkence çektikten sonra, bir gece sabaha karşı kendini asılmak için
uyandırdıkları zaman, tıpkı hürriyetine kavuşuyor gibi sevindi.’’
Evet, Hayran Baba’nın( Hafız Abdullah Avni Efendi ) hikayesi böyle.
Peki bu hikayenin Mustafa Kemal Atatürk ile ilgisi ne?
Efendim ilgisi şu:
Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra İngilizlerin baskılarıyla sözde Ermenilere
soykırım uygulayanlar Osmanlı Divan-ı Harbinde yargılanmaya başlar. Lakabından
da anlaşılacağı üzere Divan-ı Harbin başkanı Nemrut Mustafa Paşa adlı hain
başlar idam kararları vermeye. Bu bağlamda 10 Nisan 1919 da Boğazlayan kaymakamı
Kemal Bey, 22 Temmuz 1920 de Hafız Abdullah Avni Bey ( Hayran Baba ) ve ve 5
Ağustos 1920 de Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey idam edilir.
Daha pek çok idamın gerçekleşeceği de kesindir ama Mustafa Kemal devreye girer
ve vatan evlatlarının tehcir nedeniyle asılmaya devam edilmesi durumunda elinde
bulunan İngiliz esirleri asacağını bildirir. Bunun üzerine Divan-ı Harb-i Örfî
Mahkemeleri, çalışmalarına son verir.
Mustafa Kemal’e niçin minnetler, teşekkürler dediğimi anladınız mutlaka.
Evet, son olarak iki soru ile bitireyim. Bakalım cevabını bilen var mı?
1-10 Aralık 1912 de Van’ın hem Ermenilerce hem Türklerce çok sevilen Ermeni
Belediye Başkanı Bedros Kapamacıyan’ı öldüren Taşnak katili Aram Manukyan’a bu
suçundan dolayı Ermeniler herhangi bir ceza verdi mi?
2- Son resimde yaptığı itirafı gördüğünüz, Ermenistan’ın ilk başbakanı Ohannes
Kaçaznuni’nin sonu ne olmuştur?
(
Via Dolorosa Ve Mustafa Kemal’e Minnetler- Teşekkürler. başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
3.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.