Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 4.06.2021
Okunma Sayısı : 793
Yorum Sayısı : 10
SEKSEN BİN KÖPEĞİN AHI VE SULTAN II.ABDÜLHAMİT’İN MERHAMETİ.

Efendim bugün çok farklı bir konuyla karşınızdayım ancak konunun Ermeni Meselesiyle ilgisi var mı yok mu ben de karar vermedim. Okuyun bakalım var mı siz karar verin.

******

Sizler şimdiye kadar İstanbul’da 80.000 Köpeğin bir kaç gün içinde öldürüldüğünü duymuş muydunuz. Ben ilk kez duydum, ve ilgi ile okuduklarımı sizlerle de paylaşayım istedim.

Köpek, Anadolu topraklarına Türklerle gelmiş bir hayvan imiş. Türklerden önce Anadolu’ya hakim olan Bizans ise kediciymiş.

Türkler İstanbul’un fethiyle Bizans’ı tarihe gömse de haliyle İstanbul’da bol sayıda Rum var ve bu Rumlarda zamanla şöyle bir inanç oluşmuş: ‘’Köpekler İstanbul’dan giderse ya da bir şekilde yok olursa Türkler de yok olur.’’

Bu inanç aslında çok da haksız değildi zira Türkler köpekleri çok seviyorlardı. Hatta öyle ki Osmanlı Devletinin gerileme ve çöküş dönemlerinde bile köpek sevgisi adeta had safhadaydı. Mesela o dönemlerden kalma kartpostallarda bolca köpek resmi görmek mümkündü.

Ancak batılılaşma denilen bela ile birlikte bazı aydın(!) kesim, evet evet cahil cühela değil, aydın kesim köpek düşmanı kesilivermişti birden bire.  Neymiş efendim, Evropa’da hiç bir şehrin sokaklarında köpekler böyle başı boş dolaşamazlarmış.

Mesela Şinasi.. Hani Edebiyat Derslerimizde öğretmişleri ya bize ‘’Türkiye’de oynan ilk Türkçe tiyatro eseri Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı eserdir.’’ diye.  İşte o Şinasi  bu köpek düşmanlarından biri...’’ Defedin bunları ıssız bir adaya’’ Diyordu.

Ancak, Şinasi’nin bu teklifinden önce de İstanbul’da yaşayan köpeklerin İstanbul’dan sürülmesi eylemleri olmuştu.

Mesela I. Ahmet ‘’ Sürün şu köpekleri İstanbul’dan’’ Demiş ve binlerce köpek İstanbul’un Avrupa yakasından toplanıp Asya yakasında Üsküdar’a sürülmüşlerdi.( O taraf henüz İstanbul sayılmıyor o dönemlerde. Tabii ki böyle bir sürgüne can kurban.)

Mesela II. Mahmut döneminde Galata’da dolaşan bir İngiliz, bizim köpeklerin nazar-ı dikkatini celbetmiş. Erkek deseler değil, kadın deseler değil, insan deseler değil, hayvan deseler değil. Bu garip yaratığa hırlamışlar, havlamışlar. O da elindeki bastonu sallayıp ‘’ Please dont hart my popo ‘’ yani ‘’ Lütfen popomu hart diye ısırmayın’’ Demiş ve geri geri giderken bir duvardan düşüp ölmüş. Al sana Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında ciddi bir sorun.

II. Mahmut ‘’ Köpekler toplatıla ve Sivri Adaya sürgün edile’’ Diye ferman çıkartmış.

Bunun üzerine köpekler toplanmış, kayıklara doldurulmuş ve Sivri Adaya doğru yola çıkılmış ama kayıkların bir ikisinin karaya oturması üzerine ‘’Allah istemiyor köpeklerin sürülmesini. Daha fazla ısrar edersek başımıza daha büyük felaketler gelebilir.’’ Denilerek bu girişimden vaz geçilmiş.

Sultan Abdülaziz zamanında da köpekler yine sorun olarak görülmüş ve1864 de toplatılarak Hayırsız Ada’ya(Hayırsız Ada ile Sivri Ada aynı şey. Kafalar karışmasın. )  bırakılmış. Ancak hayırsever İstanbul halkı kayıklarla adaya gidip köpeklere yiyecek ve su götürerek yaşamalarını sağlamışlar. Bu arada 1865 de çıkan büyük İstanbul yangını Bayezıt semtinden Gedikpaşa semtine kadar tüm evleri, konakları yakıp kül edince halk bu yangını ‘’ Köpeklerin ahı’’ olarak yorumlamış ve saraya yapılan müracaatla köpekler İstanbul’a geri getirilmiş.

Daha sonra Sultan II. Abdülhamit Döneminde Alman İmparatoru Wilhelm’in Türkiye’ye gelmesi söz konusu olunca Almancı yalakalar Padişaha müracaat ederek sokak köpeklerinin toplatılması ricasında bulunmuşlar. Hani olur ki biri Kaiser hazretlerini ya da heyetindeki nazik Almanlardan birini ısırır, rahatsız eder.

Padişah ‘’Asla ‘’ Demiş. ‘’Ama Efendim  Kuduz...’’ Demişler.  Köpeklerin kuduz gibi çok tehlikeli ve sonu çok ıstıraplı bir ölüm olan hastalığı bulaştırdığını söylemişler. II. Abdülhamit ‘’ Bunun çözümü köpekleri itlaf etmek değildir. Köpeklerin peşine düşeceğimize kuduzun çarelerinin peşine düşelim’’ Demiş ve Fransa’da kuduza çare arayan Lui Pastör’ü Türkiye’ye davet etmiş.

Pastör İstanbul’a gelmeyince adama 10.000 Frank maddi yardımla destekleyip Fransa’da Enstitü kurmasına yardım ettiği gibi Türk doktorlar gönderiyor onun yanına ve bu Türk doktorlar( Dr. Aleksandr Zoeros Paşa ve Dr.Hüseyin Remzi Bey ) Lui Pastör’ün yanında bir müddet çalışıp kuduz aşısını öğrenmişler. Daha sonra da Türkiye’de ilk kuduz hastanesi İstanbul’da 1896 da Da’ül Kelp adıyla kurulmuş. 1905 de ise Selanik’te yine Da’ül Kelp adıyla kuduz hastanesi kurulmuş.

Dahası da var.

‘’Hocam dahası ne olsun ki?’’ Dediğinizi duyar gibiyim.

Dahası, Sultan II. Abdülhamit, ateşli silahlarla avlanmayı da kesinlikle yasaklamış.

Sonra?

Sonra II. Abdülhamit 1909 da tahttan indirildi bilindiği gibi. Devletin yönetimi artık İttihat ve Terakkinin ellerindeydi.


İttihat ve Terakki’nin İstanbul Şehremini yani Belediye Başkanı Suphi Bey 3 Haziran 1910 da belediye meclisinden çıkarttığı kararla İstanbul’u da modern Avrupa şehirlerine benzetmek için şehri köpeklerden kurtarmakta kararlıydı. 5 haziran günü başlayan toplama işlemleriyle 80 bin sokak köpeği alınıp Sivriada’ya gönderildi. Hava sıcaktı ve ada kuraktı. Ayrıca 1864 deki sürgünde olduğu gibi halkın köpeklere yiyecek ve su götürmelerine izin verilmiyordu.  Köpeklerin bir kısmı açlıktan, bir kısmı son bir çare olarak atladıkları denizde boğularak, bir kısmı ise birbirini parçalayarak öldü. Hatta anlatılanlara göre zavallıların ulumaları geceleri yakın sahillerden ( Mesela Fenerbahçe sahili) duyuluyordu.

Oysa Türk-İslam, özellikle de Osmanlı geleneğinde yoktu böyle bir vahşet. Tam tersine Osmanlı geleneğinde sokak hayvanları, hayırsever insanların görevlendirdiği ‘’Mancacı’’ adı verilen görevliler tarafından düzenli olarak beslenirdi. Mancacılar, hayırsever insanlardan aldıkları paralarla hem kendi geçimlerini sağlar, hem de sokak hayvanlarını doyururlardı.


Sonra ?

Bu olaydan iki yıl sonra Trablusgarp’ta (Yani Libya’da) İtalyanlara yenilip Libya’yı kaybettik.

Bu olaydan üç yıl sonra girdiğimiz Balkan Savaşlarında  Balkan topraklarını kaybettik.

Bu olaydan dört yıl sonra girdiğimiz ve dört yıl süren I. Dünya Savaşında büyük bir yenilgi aldık. Topraklarımız işgal edildi.

Sizce o seksen bin köpeğin ahı olabilir mi?

Bence olur. Zira Peygamberimiz Hz. Muhammed’den ( S.A.S ) şöyle bir hadis rivayet edilir: ‘’ Allah, (C.C) hayvanlar benim sessiz kullarımdır, onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır.’’

İşin acı tarafı nedir biliyor musunuz?

Bu zulmü yapanların hiç biri ne yurt içi basında ne de yurt dışında  yukarıdaki  resimlerden üst sağdaki karikatürde resmedildiği gibi resmedilmemiştir de köpeklerin toplatılmasına kesinlikle karşı olan, kuduz için çareler arayıp ülkeye kuduz laboratuvarı, hastaneleri kazandıran, ateşli silahlarla hayvan avlanmasını yasaklayan  merhamet abidesi II. Abdülhamit, eli kanlı bebek katili olarak resmedilmiştir.

Son olarak...

Bu seksen bin köpeğin katledilmesi bugün hâlâ Ermeniler tarafından ‘’ Ermeni sürgünü ve soykırımının provasıydı.’’ Olarak yorumlanmakta ve sunulmaktadır.

Hayvan Partisi adı verilen bir oluşum 4 Haziran 2012 de Sivri Ada’da bu seksen bin köpek adına bir anıt yaptırmış fotoğrafta da gördüğünüz gibi.

Evet bugün 111sene önceki bir hayvan katliamının yıl dönümünde hem o katliamı hem yazdım hem de tarihimizden bazı kesitler sundum. Ermeni Meselesi konusundan çıktım mı çıkmadım mı karar sizin.


( Seksen Bin Köpeğin Ahı Ve Sultan Iı.abdülhamit’in Merhameti. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.