Seksen Bin Köpeğin Ahı Ve Sultan Iı.abdülhamit’in Merhameti.
SEKSEN BİN KÖPEĞİN AHI VE SULTAN II.ABDÜLHAMİT’İN
MERHAMETİ.
Efendim bugün çok farklı bir konuyla karşınızdayım ancak konunun Ermeni
Meselesiyle ilgisi var mı yok mu ben de karar vermedim. Okuyun bakalım var mı
siz karar verin.
******
Sizler şimdiye kadar İstanbul’da 80.000 Köpeğin bir kaç gün içinde
öldürüldüğünü duymuş muydunuz. Ben ilk kez duydum, ve ilgi ile okuduklarımı
sizlerle de paylaşayım istedim.
Köpek, Anadolu topraklarına Türklerle gelmiş bir hayvan imiş. Türklerden önce
Anadolu’ya hakim olan Bizans ise kediciymiş.
Türkler İstanbul’un fethiyle Bizans’ı tarihe gömse de haliyle İstanbul’da bol
sayıda Rum var ve bu Rumlarda zamanla şöyle bir inanç oluşmuş: ‘’Köpekler
İstanbul’dan giderse ya da bir şekilde yok olursa Türkler de yok olur.’’
Bu inanç aslında çok da haksız değildi zira Türkler köpekleri çok seviyorlardı.
Hatta öyle ki Osmanlı Devletinin gerileme ve çöküş dönemlerinde bile köpek
sevgisi adeta had safhadaydı. Mesela o dönemlerden kalma kartpostallarda bolca
köpek resmi görmek mümkündü.
Ancak batılılaşma denilen bela ile birlikte bazı aydın(!) kesim, evet evet
cahil cühela değil, aydın kesim köpek düşmanı kesilivermişti birden bire. Neymiş efendim, Evropa’da hiç bir şehrin
sokaklarında köpekler böyle başı boş dolaşamazlarmış.
Mesela Şinasi.. Hani Edebiyat Derslerimizde öğretmişleri ya bize ‘’Türkiye’de
oynan ilk Türkçe tiyatro eseri Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı eserdir.’’
diye. İşte o Şinasi bu köpek düşmanlarından biri...’’ Defedin
bunları ıssız bir adaya’’ Diyordu.
Ancak, Şinasi’nin bu teklifinden önce de İstanbul’da yaşayan köpeklerin
İstanbul’dan sürülmesi eylemleri olmuştu.
Mesela I. Ahmet ‘’ Sürün şu köpekleri İstanbul’dan’’ Demiş ve binlerce köpek
İstanbul’un Avrupa yakasından toplanıp Asya yakasında Üsküdar’a sürülmüşlerdi.(
O taraf henüz İstanbul sayılmıyor o dönemlerde. Tabii ki böyle bir sürgüne can
kurban.)
Mesela II. Mahmut döneminde Galata’da dolaşan bir İngiliz, bizim köpeklerin
nazar-ı dikkatini celbetmiş. Erkek deseler değil, kadın deseler değil, insan
deseler değil, hayvan deseler değil. Bu garip yaratığa hırlamışlar,
havlamışlar. O da elindeki bastonu sallayıp ‘’ Please dont hart my popo ‘’ yani
‘’ Lütfen popomu hart diye ısırmayın’’ Demiş ve geri geri giderken bir duvardan
düşüp ölmüş. Al sana Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında ciddi bir sorun.
II. Mahmut ‘’ Köpekler toplatıla ve Sivri Adaya sürgün edile’’ Diye ferman
çıkartmış.
Bunun üzerine köpekler toplanmış, kayıklara doldurulmuş ve Sivri Adaya doğru
yola çıkılmış ama kayıkların bir ikisinin karaya oturması üzerine ‘’Allah
istemiyor köpeklerin sürülmesini. Daha fazla ısrar edersek başımıza daha büyük
felaketler gelebilir.’’ Denilerek bu girişimden vaz geçilmiş.
Sultan Abdülaziz zamanında da köpekler yine sorun olarak görülmüş ve1864 de
toplatılarak Hayırsız Ada’ya(Hayırsız Ada ile Sivri Ada aynı şey. Kafalar
karışmasın. ) bırakılmış. Ancak hayırsever
İstanbul halkı kayıklarla adaya gidip köpeklere yiyecek ve su götürerek
yaşamalarını sağlamışlar. Bu arada 1865 de çıkan büyük İstanbul yangını Bayezıt
semtinden Gedikpaşa semtine kadar tüm evleri, konakları yakıp kül edince halk
bu yangını ‘’ Köpeklerin ahı’’ olarak yorumlamış ve saraya yapılan müracaatla
köpekler İstanbul’a geri getirilmiş.
Daha sonra Sultan II. Abdülhamit Döneminde Alman İmparatoru Wilhelm’in
Türkiye’ye gelmesi söz konusu olunca Almancı yalakalar Padişaha müracaat ederek
sokak köpeklerinin toplatılması ricasında bulunmuşlar. Hani olur ki biri Kaiser
hazretlerini ya da heyetindeki nazik Almanlardan birini ısırır, rahatsız eder.
Padişah ‘’Asla ‘’ Demiş. ‘’Ama Efendim
Kuduz...’’ Demişler. Köpeklerin
kuduz gibi çok tehlikeli ve sonu çok ıstıraplı bir ölüm olan hastalığı
bulaştırdığını söylemişler. II. Abdülhamit ‘’ Bunun çözümü köpekleri itlaf
etmek değildir. Köpeklerin peşine düşeceğimize kuduzun çarelerinin peşine
düşelim’’ Demiş ve Fransa’da kuduza çare arayan Lui Pastör’ü Türkiye’ye davet etmiş.
Pastör İstanbul’a gelmeyince adama 10.000 Frank maddi yardımla destekleyip
Fransa’da Enstitü kurmasına yardım ettiği gibi Türk doktorlar gönderiyor onun
yanına ve bu Türk doktorlar( Dr. Aleksandr Zoeros Paşa ve Dr.Hüseyin Remzi Bey
) Lui Pastör’ün yanında bir müddet çalışıp kuduz aşısını öğrenmişler. Daha
sonra da Türkiye’de ilk kuduz hastanesi İstanbul’da 1896 da Da’ül Kelp adıyla
kurulmuş. 1905 de ise Selanik’te yine Da’ül Kelp adıyla kuduz hastanesi
kurulmuş.
Dahası da var.
‘’Hocam dahası ne olsun ki?’’ Dediğinizi duyar gibiyim.
Dahası, Sultan II. Abdülhamit, ateşli silahlarla avlanmayı da kesinlikle yasaklamış.
Sonra?
Sonra II. Abdülhamit 1909 da tahttan indirildi bilindiği gibi. Devletin
yönetimi artık İttihat ve Terakkinin ellerindeydi.
İttihat
ve Terakki’nin İstanbul Şehremini yani Belediye Başkanı Suphi Bey 3 Haziran
1910 da belediye meclisinden çıkarttığı kararla İstanbul’u da modern Avrupa
şehirlerine benzetmek için şehri köpeklerden kurtarmakta kararlıydı. 5 haziran
günü başlayan toplama işlemleriyle 80 bin sokak köpeği alınıp Sivriada’ya
gönderildi. Hava sıcaktı ve ada kuraktı. Ayrıca 1864 deki sürgünde olduğu gibi
halkın köpeklere yiyecek ve su götürmelerine izin verilmiyordu. Köpeklerin bir kısmı açlıktan, bir kısmı son
bir çare olarak atladıkları denizde boğularak, bir kısmı ise birbirini
parçalayarak öldü. Hatta anlatılanlara göre zavallıların ulumaları geceleri
yakın sahillerden ( Mesela Fenerbahçe sahili) duyuluyordu.
Oysa Türk-İslam, özellikle de Osmanlı geleneğinde yoktu böyle bir vahşet. Tam
tersine Osmanlı geleneğinde sokak hayvanları, hayırsever insanların
görevlendirdiği ‘’Mancacı’’ adı verilen görevliler tarafından düzenli olarak
beslenirdi. Mancacılar, hayırsever insanlardan aldıkları paralarla hem kendi
geçimlerini sağlar, hem de sokak hayvanlarını doyururlardı.
Sonra ?
Bu olaydan iki yıl sonra Trablusgarp’ta (Yani Libya’da) İtalyanlara yenilip
Libya’yı kaybettik.
Bu olaydan üç yıl sonra girdiğimiz Balkan Savaşlarında Balkan topraklarını kaybettik.
Bu olaydan dört yıl sonra girdiğimiz ve dört yıl süren I. Dünya Savaşında büyük
bir yenilgi aldık. Topraklarımız işgal edildi.
Sizce o seksen bin köpeğin ahı olabilir mi?
Bence olur. Zira Peygamberimiz Hz. Muhammed’den ( S.A.S ) şöyle bir hadis
rivayet edilir: ‘’ Allah, (C.C) hayvanlar benim sessiz kullarımdır, onlar şimdi
zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır.’’
İşin acı tarafı nedir biliyor musunuz?
Bu zulmü yapanların hiç biri ne yurt içi basında ne de yurt dışında yukarıdaki
resimlerden üst sağdaki karikatürde resmedildiği gibi resmedilmemiştir
de köpeklerin toplatılmasına kesinlikle karşı olan, kuduz için çareler arayıp
ülkeye kuduz laboratuvarı, hastaneleri kazandıran, ateşli silahlarla hayvan
avlanmasını yasaklayan merhamet abidesi
II. Abdülhamit, eli kanlı bebek katili olarak resmedilmiştir.
Son olarak...
Bu seksen bin köpeğin katledilmesi bugün hâlâ Ermeniler tarafından ‘’ Ermeni
sürgünü ve soykırımının provasıydı.’’ Olarak yorumlanmakta ve sunulmaktadır.
Hayvan Partisi adı verilen bir oluşum 4 Haziran 2012 de Sivri Ada’da bu seksen
bin köpek adına bir anıt yaptırmış fotoğrafta da gördüğünüz gibi.
Evet bugün 111sene önceki bir hayvan katliamının yıl dönümünde hem o katliamı
hem yazdım hem de tarihimizden bazı kesitler sundum. Ermeni Meselesi konusundan
çıktım mı çıkmadım mı karar sizin.
(
Seksen Bin Köpeğin Ahı Ve Sultan Iı.abdülhamit’in Merhameti. başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
4.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.