Gömülü reçinesinde
göğün yangınlarında
Muteber bir sunum,
Sözsüz cümle kurmanın
verdiği yenilgi adeta.
Bir kuramda
yenilmişliğim
Bir de haraç mezat
aşklarda beyhude bir soluş,
Yine gül bahçelerinde
ürkek bülbüllerin dinginliği.
Katmerli acı, bitimsiz
zaman,
Tetikleyen hüznü kayıp
kelamında saklı şairin,
Göllerin durgunluğuna
özendiğim mi yoksa
Söylemediğim ilk ve son
yalan?
Ay yüzlü kadınlar
tanıdım işin aslı,
Bakışlarında solmayacak
yarınlar soludum bazı bazı.
Un ufak yetilerim,
Ah, benim yetim
düşlerim…
Der miyim?
Hâşâ, korkarım Allah’tan!
Sonra da infilak eder
hani
İçimin kuytusunda taş
duvar hepten
İllet duygu
zerrecikleri.
Hem de yansıyan,
Duraksadıkça yalıtılmış
şehirlerde,
İçin için kaynayan,
O dolduruşa gelmiş
çetelesinde
Münafık gölgelerin
Koşumları lal olmuş
demirden kazık,
Her şiirde artık bir
tat almaktansa
Eksilmeye yüz tutmuş
lahit kaçkını
Ölü düşler.
Şimdi sorsam,
Nereden kalkar
mutluluğa son tren…
Demezler mi; aklını
yitirmiş
Garibin biri…
Varsın sönsün feri
içimdeki yangının
Varsın solsun bahçeme
ekmediğim güz gülleri,
Varsın solusun aşkı,
yanık kelam bülbülleri.
Sonra da varsın artık
nereye varacaksa
Adına hayat denen
şaibeli hüküm
Hele ki bir kez
yazılmışsa kaderi
Şu lanet faninin,
Demeseler keşke…
Yürek yangın yeri,
kusurlarım hepten
Teyelli bakır göğe;
Acılarım öyle böyle
değil hani,
Yeter ki
Açılsın daha da gönlün
ikbali.
Hem ölümlü hem sevdalı;
Hem yaralı hem de cani
Hele ki öldürmekse
içimdeki cahil cüreti,
Düşlerin koruğunda yana
yakıla
Açtığım yine düşlerin
sökük yelkeni,
Dokunmayın yeter ki içimdeki
çocuğa.