Misafir duygulara
yelken açmak olsa da korkulan, inkârı ne mümkün, ey gönül…
Sıkışıp kalmak
tuğlaların arasında filizlenmeye çalışan o tohumun üstünü örterken ellerimle.
Mümkün değil zira. Doğmamalı güneş, fışkırmamalı umutlar. Ne kaldırabilirim
yeni bir yenilgiyi ne de tahakkümperver bir yadsımazlıkla esaretine girerim.
Yeltendim üstelik
binlerce kez. Dayandım sırtına çökerken istimlâk duvarı. Kaldım enkazın altında
her yeni artçı daha da dibe gömerken.
Ellerimle kazamam yeni
bir çukur daha yeni kaldırdım başımı oysa. İddia da edemem koruduğumu
masumiyetimi yeltensem de çırpınsam da. İnandırmak değil artık yegâne amacım
sadece sessizliğimde ses olmak duymasalar da duymasan da. Fevri ne çok tutum
geliştirmek de olası. Bu değil mi saklanmanın yarattığı o misilleme en azından
gözden ırak gönülden ırak sığınırım kuytulara. Zaten yeteri kadar her köşe
başında düşmüşlük ve sefahat almış başını giderken kabul edemem bir parçası
olmayı. Sırra kadem basmak öylesine kolay ve ihtimal dâhili ki gözümde. Çabucak
unutulur giderim.
Yeni uyandım bir kâbustan.
Kara bir gece yeni erdi nihayete. Daha çok yeni, yaftalanmam devinirken devran.
Tahakküm altında kalmak nedir, iyi bilirim ya da örselenmek elenen basit bir
seçenek hiç mi hiç önem arz etmeyen ben her kadar önemsesem de. Menfaatler kol
geziyor, ey gönül. Bilmez miyim, görmez miyim nasıl zordur gölgenden bile
korkmak. Ne izafi ne de göreceli sadece yum gözlerini: Ne gör ne de duy ve asla
çıkarma sesini. Bak nasıl da karardı hava. Hadi kaç, git buralardan. Kayıplara
karış yaşa yeter ki yeni kayıplar verme. Kaybedecek neyin kaldı ki geride?
Dolaysız bir sevgi
tezahürü gönüldeki o coşku ve anlaşılamaz iken çoğunun nezdinde. Bilirim yol
nereye varacak bu yüzden harici tutumlar ne önem arz ediyor ne de batıyor
dikenler ben donatmışken göğüs çeperimi hasretle, dikenle ve yırtık bir
perdeyle. Tutturdum iki ucunu da, çekiştirip duruyorum. Görünen bir zafiyet ve
acziyet, bilmez miyim… Ben muhafaza edeyim de o çocuğu varsın büyümeyeyim.
Büyüdüm de ne oldu ki… Ne çok şeye şahit oldum yalancı şahitlikten muzdarip
olmamak adına gerisin gerisin kaçarken. Dışlanırken dışlayamadım. Kıyım kıyım
kıyarlarken dokunamadım bile o yaraya muaf tutulduğum ne varsa sadece uzaktan
bakıp iç geçirdim usul usul ağlarken. Yaşların israfı değildi benimkisi sadece
bir rahmetti asla ve asla yüksünmediğim kimine bir neşe kaynağı olurken.
İster edilgenlik de
ister ödleklik…
Arzın her yerinde
mutluluk tek arayış ben düşmüşüm bir kez yola ne aradığını bilmeksizin. Yolum
kimle kesiştiyse yadsıyamayacağım bir saflıkla tümledim acılarımı yarım
kalırken şarkım her gün makamı ve güftesi değişen. Kimi zaman hor gören kimi
zaman rolüne adapte olan çoğu zaman uzağımda yakın addederken ve derken karışan
kayıplara.
Ben eşeğimi sağlam
kazığa bağlayayım da dönüş yolumu bulamıyorum sonra. Keşke kötü kalpli cadılar
kadar masum olsa şu âdemoğlu şu havvakızı. Keşke bir süpürgeden ibaret olsa tüm
teçhizat eşlik ederken kırıcı, yıkıcı hangi etken silah varsa. Bazen mütecessis
o bakışlar, gezinen art niyet ve gizli saklı ne varsa ben gizlenmezken.
Çetin bir sınav, bilmez
miyim…
Rayici belli her şeyin,
görmez miyim…
Bol keseden konuşmak
olsa keşke tüm niyetim ya da duruma ve kişiye uygun farklı maskeler olsa yan
cebimde. Oysa umut ve sevgi dolu, zamanla içi boşalan o heybem ve yerine dolan
sayısız zerre kırıklardan arda kalan.
Mademki Hakk’ın sıfatları
arasında yer bulmuyor acizlik ve bedbinlik neden bu kadar rağbet görmekte
yeryüzünde. En güçlü ve en mağdur. Belli işte gidişat sorgusuz sualsiz geldim
ve gidiyorum. Hatta çoktan terk-i diyar eyledim de kalan sadece hayaletim.
Mutat olduğu üzere veririm
selamımı alınmasa da ve devam ederim kaldığım yerden geriye bakmadan her kadar
ölü düşler ve kayıp ruhlar çekiştirse de oramdan buradan yeniden can bulmak
adına canımı almak isterlerken.
‘’Şimdi sen kalkıp
gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar
da gidiyorlar. Gitsinler. ‘’
Ne güzel demiş şair.
Her gidiş yeni bir başlangıcın nüvesi iken her yok oluş değil midir yeni
varlığımın tecellisi.
Şeker gibi eriyor
ağzımda tüm o sözcükler söylemekten imtina ettiğim ve yutkunuyorum her ağzımı
açacakken derken isyan ederken ve bastıramazken dile geliyor kelimeler ve
kifayetsizce sarılıyorum kaleme izdüşümü mürekkep ve tarçın kokan. Çiseleyen
yağmurdan arda kalan ne ise ya da esirgediğim tüm o muhalif düşüngeçler
parçaları yerinden söken. Sarıldığım ya da sarmalayan sakınırken gözümden göze
batan dirayetsiz ne varsa bana dair.
‘’İnsanlar sevilmek
için yaratıldılar. Eşyalar kullanılmak için.’’ (Cemil Meriç)
Oldukça muğlâk
günümüzde hatta yer değiştirdi bile. Eşyaya, maddiyata olan düşkünlük had
safhada iken insanların hangi amaçla kullanıldığı gün gibi aşikâr.
Yaşamak ve yaşatmak ve
bir adım sonrasını tahayyül edip emin adımlarla yol almak. Ne zor oysa. Neyi
önceden kestirebilirsiniz ki… Olsun, temkinli olmakta fayda var. Yeter ki
gönüller arasında köprü kurup güzellikleri dâhil edelim hayatımıza fazlasıyla
iyimser ve gerçekdışı olsa da içimizden geçenler…