MÜSLÜMANIN ÖTEKİ İLE İLİŞKİLERİ

Müslümanın gerek bireysel gerekse toplumsal olarak "öteki" diyebileceğimiz Müslüman olmayanlarla ilişkileri nasıl olmalıdır? Küresel bir köye dönüşen günümüzde ticaret, siyaset ve hayatın akışı konusunda hangi kısıtlamalar söz konusudur?

Müslümanın gerek bireysel gerekse toplumsal olarak “öteki” diyebileceğimiz Müslüman olmayanlarla ilişkileri nasıl olmalıdır? Küresel bir köye dönüşen günümüzde ticaret, siyaset ve hayatın akışı konusunda hangi kısıtlamalar söz konusudur? Dinler arası diyalog ve AB gibi projelere hangi açılardan bakabiliriz? Terimlerin ve yüklenen anlamların yorumlarını nasıl değerlendirmeliyiz?
Bütün bu soruları cevaplandırmaya geçmeden önce bu konuda net hükümler ortaya koyan Kur’an ayetlerini hatırlayalım. “Ey insanlar sizden başkalarını dost edinmeyin…” (Âl-i İmran 118) “Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa; Allah ile dostluğu kalmaz…” (Âl-i İmran 28) “Ey iman edenler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Allah'ın aleyhinize apaçık bir ferman vermesini mi istersiniz?” (Nisa 144) “Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden herkim onları dost edinirse, o da onlardandır.” (Maide 51) “Ey iman edenler benim de düşmanım sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin…” (Mümtehine 1)
Bu ayetler bize İslam'ın ayrı bir birey ve toplum inşa ettiğini ve öteki karşısında duruşunu ve konumunu belirlemesi gerektiğini ortaya koymaktadır. İslam biraz ondan biraz bundan alınarak oluşturulmuş bir hayatı değil, özgün ve ayrı bir hayatı öngörmektedir. Davet ettiği hayat biçimi ötekinin ıslahı değil yeni bir hayattır. Bu yapısını korumak için ötekine benzememe, dışlama öngörmesi doğaldır. Tüm dinlerin ve ideolojilerin varlık nedeni, varlıklarını koruma ve sürdürme sebebi de farklı olmalarıdır. Eğer farklı değilse ona ne gerek olacaktır. Tevhid kelimesi içinde var olan, ötekini reddettikten sonra kendi imanını ortaya koyma esasını da bu bakış açısından görmek lazımdır. Şimdi biraz da kullanılan terimleri irdeleyerek bakalım; “Veli edinmeyin” hükmündeki velayet sözcüğü sözlükte şöyle açıklanmaktadır: “Çocuğun bakımı ve idaresi üzerinde olan, hal ve hareketlerinden sorumlu bulunan kimse, dost, yakın.” Başka bir yerde, “yardımcı, destek veren, arka çıkan, dost, akraba, hami, koruyucu, efendi, sahip, malik” diye anlamlandırılmaktadır. Maide 51. ayetin yorumunda bu kelimenin yalnızca “dost” anlamında kullanılması ve anlaşılmasının eksik olacağı vurgulanmaktadır. Özellikle ehl-i kitap için, Peygamberimizin uygulaması da değerlendirilerek ayrı bir yorum getirilmeye çalışılmaktadır. Buna göre “Yahudi ve Hıristiyanları veli edinmeyin” cümlesinin, “onların egemenliğini ve himayesini” kabul etmeyin şeklinde anlaşılmasını tavsiye etmektedirler. İbn-i Abidin’in “velayet, başkası üzerine ister istemez sözünü geçirmektir” hukukî yaklaşımını da dikkate alarak, sadece bu açıdan bakıldığında bile AB ve diğer Hıristiyan topluluklarla ilişkiler konusunda temel ölçünün ne olması gerektiği açığa çıkmaktadır. Tek taraflı bir ön kabul tam da ayetin ifade ettiği tehlikeyi göstermektedir.
İlişkinin bir başka boyutu “diyalog”dur. Sözlükte, “iki kişinin konuşması, karşılıklı konuşma, tarafların bir araya gelerek belirli konular üzerinde konuşması" ya da "düşünce sistemleri, örf ve adetleri, inançları, kültürleri farklı insanların bir araya gelerek ortak bir paydada buluşma, birbirlerini anlama ve huzur içinde yaşama gayreti" olarak açıklanmaktadır. Yukarıda çizdiğimiz esaslara göre dinler arası diyalog imkânı bile söz konusu olmamaktadır. Belki farklı din mensupları arasında diyalog biçiminde düzeltme yapılabilir. Bu takdirde de diyalog teriminin bazı anlamları İslam’ın öngördüğü anlayışın dışında kalmaktadır. Bunlardan birisi ortak bir paydada buluşma düşüncesidir. İslam’a göre bu ortak payda İslam'dır. Yahudi ve Hıristiyanların İslam'a gelmeleri ve Müslüman olmaları "ortak payda" içinde buluşmadır. Bunun dışında bir ortak payda aramak kabul edilemez.
Öteki ile ortaklık ya da ittifak konusunda da sözlük anlamlarından hareket ederek yaklaşım belirlenebilir. Ortaklık, "beraber iş yapan, kâr gayesiyle birlikte hareket eden kişiler arasındaki bağ"; ittifak, "ortak bir gayede anlaşma, fikir birliği etme, birleşme, birlik, bir toplulukta herkesin aynı fikirde olması" şeklinde açıklanmaktadır. Bu durumda da velayeti ötekine bırakmamak gerekmektedir. Büyük ortak olmak, ittifakın güçlü ortağı olmak aranılan ve istenilendir. Yapılan işin, ticarete konu malın, ticaretin işleyiş esaslarının belirleyicisi Müslüman olmalı öteki bunu kabul etmelidir. Tersi bir ittifak veya ortaklık Müslüman uygun düşmez.
Şimdiye kadar yazılanlardan öteki ile ilişkilerin düşmanca olacağı anlaşılmamalıdır. Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adaletli olanları sever." (Mümtehine 8) Burada ortaya konulan esas, kendi kimliğini ikame etme, ötekinin kimliğini tanıma, ötekinin varlığını reddetmemedir. Bunun için, ötekinin kimliğini kendi kimliği olarak kabullenme reddedilmekte; kendi kimliğini ötekine zorla kabul de reddedilmektedir. Müslüman, Müslüman kalarak, Yahudi de Yahudi kalarak varlığını sürdürebilir. Öteki düşmanca bir tavır sergilemedikçe, Müslüman yönetimini kabul ettiği müddetçe Müslümanlar tarafından
1. Dış düşmanlara karşı korunacaktır
2. İçerde her türlü güvenliği sağlanacaktır
3. Hak ve özgürlüğü verilecektir.
Hukuken zimmî (İslam hâkimiyetini kabul etmiş ehli kitap vatandaş) birisiyle her türlü sosyal, kültürel ilişki caizdir. Dostluk, diyalog, komşuluk, ortaklık, arkadaşlık gibi ilişkilerde sakınca bulunmamaktadır. İnsanî ilişkiler bakımından yoksula, yolda kalmışa yardım etmek, hastasını ziyaret etmek, cenazesine katılmak, sevinçli gününde yanında olmak ve onları toplumun bir parçası olarak görmek uygun bir davranıştır. Zimmî olmasa da gayr-i Müslim birisine, anlaşma karşılığı ücreti alınarak hizmet etmek, iş yapmak, yapılan iş ve hizmet İslam’a aykırı olmamak kaydıyla caiz görülmüştür.
Müslüman olmayan ülkelerdeki Müslümanların ticarî faaliyetleri ve ilişkilerini bu açıdan değerlendirmeleri uygun olacaktır. Bir Müslümanın “ben yahudiyim, ben hıristiyanım” diyen bir hanımla evlenmeleri yasaklanmamıştır. Burada, bozulmuş olsa da, bu inançlarını ifade etmeleri yeterli bulunmuştur. Ancak Müslüman olmayı kabul etmedikçe, bir Müslüman hanımın Hıristiyan veya Yahudi bir erkekle evlenmelerine izin verilmemiştir. Dinimizin ötekiler içinde Yahudi ve Hıristiyanlara ayrıcalık tanınması, onları İslam'ı anlamak konusunda daha hazırlıklı görmesindendir. İslam tarihi boyunca ehli kitap ayrıcalıklı bir muamele ile karşılanmıştır. Bu da Kur'an’ın bunlara tanıdığı bir haktır. Bu gruplarla ilişkiler barış içinde tutulduğu müddetçe Müslümanlar lehine sonuçlar doğmuştur. İslam'ın hedefi, sunduğu hayat tarzının bütün insanlarca kabullenilmesidir. İnsanlarla bu doğrultuda diyalog içinde olmanın müslümanın görevi olduğu açıktır.
Bu görevi yüklenen insanların “ortak payda” gibi “biraz ondan biraz bundan” yaklaşımlarının fayda sağlamayacağının farkında olmaları gerekir. Allah Teâlâ, dini tamamladığını ve din olarak İslam'ı seçtiğini buyurmaktadır. İslam eksiksiz ve tam olandır. Ondan çıkarılacak ya da ona ilave edilecek hiçbir şey yoktur.
Barış içinde bir arada yaşamak, din ve vicdan özgürlüğünü sınırlamamak, başkalarının kutsallarına saygı göstermek, arada düşmanlık ve kavgayı körüklememek arzu edilen olmalıdır. Tarafların aralarında vardıkları mutabakat ve anlaşmalara sadık kalmaları, farklı kimlikleri ve hayat tarzlarını olağan karşılamaları, tarafların diyalogu için temel teşkil etmelidir.
Müslüman ötekini yok etme anlayışını reddeder. İslam’ın özünde bu yoktur. Ötekine yeni bir hayat tarzını sunar ve bunun için gayret gösterir. Kendisine düşmanca bir tavır takınmadıkça da hoşgörü ve anlayış göstererek herkesin kendini dilediği gibi gerçekleştirmesine izin verir. Bütün bu söylenenlerden sonra inisiyatifi, çıkış merkezi başkalarında bulunan girişim ve hareketlerin inisiyatifi elinde bulunduranların amaçlarına uygun sonuçlanması ihtimalinin yüksekliği göz önüne alınarak, her girişimi iyi niyetli olarak değerlendirmek mümkün görünmemektedir. Velayetin, inisiyatifin elden bırakılmamasında yarar olacağı açıktır. Niyet ölçmek yerine temel kriterleri elden bırakmamak doğru olacaktır.


( Müslümanın Öteki İle İlişkileri başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 9.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.