Siyaset ve Ahlak

22 Temmuz seçimleri, öncesi ve sonrasında gelişen olaylar siyaset ve ahlakın yan yana düşünülüp düşünülemeyeceğini hatırlattı. Siyasetin ya da siyasetçinin ahlak aynasında görüntülenmesi bir fayda sağlar mı diye düşündük. Siyaset ve siyasetçiye güven konusunda kamuoyu yoklamaları bir ayna olmakla beraber; bunu kendilerine dokundurtmadan yorumlayanlar için bir anlamı kalmıyordu. Hep ötekine atıyordu suçu, kendine iğneyi batırmıyordu.
Son zamanlarda siyasete güvenin arttığını söylense de, halkın bakış açısının değişti söylenemezdi. Hele bu seçimler birçok şeyi aldı götürdü. Bu seçimlerin ahlak açısından da sonuçları oldu. Siyasetçiler bunu yeniden değerlendirebilecekler mi bilemiyoruz. Aslında siyaseti ve ahlakı herkes nereden bakıyorsa oradan görüyor.
Batı düşüncesinde her türlü bakış için pencere açılmış. Faydacı, hazcı, makyavelist hangi açıdan bakarsanız size bir meşru ahlak sunulmakta. Onun için herkes kendisinin ahlakî davrandığını söylemekte. Zaten siyasi partiler sistemi batı düşüncesinin ürünü. Kapitalist sistemin bir meta gibi cilaladığı siyasî partiler ve liderleri yarışı şekillendiriyor. Kendi içinde tutarlı bir mantığı da var. Herkes ürününü ortaya koyuyor. Reklâmını yapıyor. Abartıyor. Diğer ürünü kötülüyor. Çatışmacı tiyatral bir oyun sonunda birinin daha iyi bir ürün olmasından çok, daha iyi sunulması etkili oluyor. Liderler sıradan insan olmaktan çıkıp büyülü birer masal prensi oluyorlar. Bu arada ahlak açısından sıradan insanlar için meşru olmayan şeyler, onlar için meşru da sayılıyor. Sistem bu şekilde işlemeye devam ediyor.
Müslüman düşünürler siyaset ve ahlakı birbirinden ayrılmaz iki unsur olarak düşünmüşler. En azından teoride böyle olmuş. Farabi ‘el-Medinet’ül-Fadıla’(Erdemli Şehir) adlı eserini bunun için yazmış. İbn-i Rüşd ‘Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmalı’ temeli üzerinde durmuş; felsefî ahlak mülahazalarını bir kenara koymuş. Maverdî de toplumların kurtuluşunun yöneticilerinin ahlaklarıyla mümkün olabileceğini belirtmiş.
Ne yazık ki siyaset; bu felsefi temeller üzerine kurulamamış. Emevî ve Abbasî’lerden başlayarak öncelik ahlaka değil, mevcut yapının hukuklaştırılmasına verilmiş. İslamî ahlaka uygun hukuk oluşturulamamış, mevcut düzene uygun hukuk geliştirilmiştir. Böylece ahlaklı olmak, zavallıların aradığı bir erdem olmuş, ekâbir için sözü dahi edilememiştir. Bu siyaset anlayışı, amacı gerçekleştirmek için tüm araçları meşru sayan bir anlayış olarak ahlakîliğini yitirmiştir. Yine de her sistemin kendi içinde bir ahlakîliği vardır. Geçmişte de günümüzde de ilke olarak ahlakî bir tutarlılık arzu edilmiştir. Bugün de toplumun üzerine yerleştiği bir ahlakî değerler sistemi var. Tüm toplumu yüzde yüz kapsamasa da kahir ekseriyetin benimsediği değerler var. Siyasetçinin ürününü sunarken bu ölçülere de dikkat etmesi gerekiyor. Sonuçlara ister istemez bu değerler de etki ediyor.
Bugünkü seçim sistemiyle tüm adayları bu kriterlere göre belirlemek ve ölçmek imkânsız. Seçmen bazen hiç tanımadığı adaya oy veriyor. En azından liderlerin ve önde olanların bu kriterlere ne kadar uyduğu önemli. Bu sadece bizim toplumumuz için değil, batı toplumları için de geçerli. Orada da benzer ölçütler etkili oluyor. Bunlardan birkaçını burada inceleyebiliriz.
Tüm insanların ortak değerlerinden birisi doğruluk. Sözü doğru mu? Görüşü doğru mu? Çözümü doğru mu? İstikameti doğru mu? Özü doğru mu? Dürüst mü? Davranışları doğru mu? Sözleriyle davranışları uyumlu mu? Yalan söylüyor mu? Aldatıyor mu? Tutarlı mı? İşine geldiğinde yön değiştiriyor mu? Önce kendi çıkarlarını mı düşünüyor? İlkeleri var mı? İlkelerine sadık mı?
Bir diğer değer güvenirlilik. Güvenilir mi? Paramızı, malımızı, canımızı emanet edebilir miyiz? Dün dündür, bugün bugündür der mi? Elinden, dilinden bize zarar gelir mi? Ülkeye zarar gelir mi? Önce kendisini ve yakın çevresini mi düşünür, ülkeyi mi? Sorumlu davranabilir mi? Sıkıyı görünce kaçar mı? Zorlukları göğüsleyebilir mi? Tarafsız davranabilir mi? Herkese eşit davranabilir mi? Vatandaşları birbirinden ayırır mı? Farklı tavırlar takınır mı? Gizli bir gündemi var mı? Açık mı? Bütün görüşlerini biliyor muyuz? Neyi nasıl yapabileceğini biliyor muyuz? Kimin adamı? Seçimde kaç lira harcadı? Parayı kimden aldı? Bir çıkar grubunu mu temsil ediyor? Halkın iradesine güveniyor mu? Diktatörlük hevesleri var mı? Demokrat mı? Başkalarına ve başka görüşlere saygılı mı? Başkalarının ve başka görüşlerin iktidar olmasına hazımlı mı? Seçilince birilerinin iş takibini mi yapacak? Bürokratlara eşit ve tarafsız davranacak mı? Bürokrasiye militanları yerleştirme alanı mı, liyakat alanı mı görüyor? Yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına inanıyor mu? Yargıyı kontrol etmeye çalışacak mı? Yargıya güvenecek mi? Kendisine tanınan ayrıcalıkları istismar edecek mi? Haklarını ve sorumluluklarını yerine getirecek mi? Trafik polisini azarlayacak mı? Cezasını ödeyecek mi? Kuyruğa girecek mi? Sırada bekleyecek mi? Bunları çoğaltmak mümkün.
Toplum en azından karşısında kendine hizmet için oy isteyen insanlara bakıyor ve onda bazı özellikler arıyor. Buluyor, bulamıyor. Yine de seçimlerinde bu özellikler etkili oluyor. Son seçimler siyasette ahlakın arandığının bir delili oldu. Bol keseden vaatlerde bulunan elendi. Söylediklerine ve vaatlerine halk inanmadı. Demokrasi dışı niyetleri olan tırpanlandı. Hem halktan oy isteyip, hem halk dışında bir yerlere dayanarak ikiyüzlü bir tavırla yol alınamayacağı göründü. Belden aşağı vurmalar, iftiralar prim yapmadı. Bölücü tavırlar, halkın bir kısmını dışlayan tavırlar önemsenmedi.
Yinede seçimlerin ahlakî bir zeminde yürüdüğü söylenemez. Kayıkçı kavgası gibi bir oyun oynandı. Kazananlar da zaman zaman ahlakî davranmadılar. Zaten böyle bir oyun oynanması ahlakî değildi. Belden aşağı diyebileceğimiz faul vuruşlar oldu. Devletin imkânları kullanıldı. Onlar bize yaptı, biz de onlara savunması da ilkeli bir tavır olarak kabul edilemez. Zaten bunlar siyaseti ve siyasetçiyi aşağılayan tutumların gerekçesi olan şeyler. İtibarını yükseltecek olan da bunlar konusunda tutarlı davranmak. Geçmişte yaşanan vurgun, hırsızlık, görevi kötüye kullanma, sözünde durmama, ilkeli davranmama gibi tavırlar ve tutumların benimsenmediği ve cezalandırıldığı görülmüştür.
Demek ki bu sistemin kendi içinde bir ahlakîliği var ve ahlaksızlık cezalandırılıyor. Bunu iyi değerlendirmek siyasetin yükselmesi açısından önemli. Siyaseti siyaset esnafının elinden kurtarmak, düzeyli bir ortama taşımak ve layık olanlar için cazibe merkezi haline getirmek için herkese görev düşüyor. Türk seçmeni üzerine düşeni yaptı ve ahlaksızlığa prim vermedi. Şimdi sıra bizzat siyaset yapanlarda...


( Siyaset Ve Ahlak başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 8.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.