“Kitap insanı, insan da dünyayı değiştirir” derler. Kitap okumak insana verilen en büyük mirastır. Esaret zincirleri kırılıncaya kadar okumaya ve okutmaya var mısınız? Okumak, yazmak ve konuşmak… Biz eğitimcilerin sıkça yaptığı işlerin başında gelir. Eğitimciler olarak bizim de sermayemiz budur. Bilgilerimizi paylaşacağız ki güzellikler çoğalsın.  

            Geçenlerde bir kültür-sanat toplantısı öncesi kitabevine uğradım. Çocuk eğitimi ile ilgili yeni çıkan kitaplar var mı diye bakıyordum ki, rafta Eğitimci Yazar Sayın Sait ÇAMLICA’nın “Allah Çocuk Yakmaz” isimli kitabı gözüme ilişti. Şöyle sayfalarını hızlıca bir gözden geçirdim. Önsöz ve içindekilere kısaca bir göz attım. Kendi çalışma alanımla ilgili bir kitap olduğundan yararlanacağım umuduyla biraz pahalı olmasına rağmen aldım. Ve kısa bir süre içinde okudum. Kitapta, çocuk eğitimi özellikle de dini eğitim konusu işlenmiş. Anne-babaların yaptığı yanlışlar gözler önüne seriliyordu. Yazar nelerin yapılıp yapılmaması gerektiğini sade bir dille anlatıyor. Tüm anne-babalara tavsiye ediyorum.

Bu genç eğitimci kardeşimizin gönül güzelliğini yansıtan; eğitimciler, din eğitimi veren değerli hocalarımızın yanında anne-babaların da okuması gereken güzel bir eser. Allah kendisinden razı olsun. Kaleminin bereketli, başarılarının daim olmasını diliyorum.

      Kitabı okurken aldığım notları daha da geliştirdim. Değerli gördüğüm bu bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. Rabbim bizleri okuyan, anlayan ve anladıklarını yaşayanlardan eylesin. Yazdıklarım bir konu bütünlüğü içinde olmayacak. Daha çok eğitimin değişik noktaları üzerinde duracağımdan zaman zaman konu bütünlüğünden uzaklaşmış olabileceğimi şimdiden belirtmek istiyorum. Sohbetlerimi dinleyenlerin bildiği gibi yazımda da her daldan bir çiçek sunmak istiyorum.

Yeni doğan bir bebeğin kendine has güzel bir kokusunun olduğunu hepimiz biliriz. Onlar Cennet’ten koparılmış çiçek gibi kokarlar. Çocuklarımız evlerimizin neşe kaynağı, gönüllerimizin süsü ve evlerimize dikilen Cennet çiçekleri olduğunu unutmayalım. Bunların kıymetini bilelim. Bu Cennet çiçeklerini soldurmayalım. Cennet çiçeklerine daha tomurcukken nasıl davranmalı, bu gonca fidanları nasıl yetiştirmeliyiz? Soruları önemli sorulardır. Bunlara doğru ve anlamlı cevaplar verebiliyorsak ne mutlu bize.

Son yıllarlarda gündemde olan kişisel gelişim kitaplarının çoğunun batı kaynaklı olduğunu biliyoruz. Adamlar ecdadımızın hâl dilini, beden dili olarak alıp bize yeni bir şeymiş gibi sunuyorlar. Geçmişimizde uygulanan eğitimden haberimiz olmadığı için de bizler bunları ilk defa söylenmiş bilgiler gibi şaşırıyor ve elimizden düşürmüyoruz. Bunları okuyup yararlanmayacağız anlamında söylemiyorum. Geçmiş eğitim sistemlerimizden haberimiz olsun diye söylüyorum. Bugün batı ülkelerinin bazılarında eski âlimlerimizin kitapları okutuluyor. Medreselerde ecdadımızın uyguladığı metotlar modernize edilerek uygulanmaktadır.

Batıdaki bazı ülkelerde çocuk eğitimi gündemlerinden çıkmış durumda. Onlar çocuk yerine kedi köpek beslemeyi tercih eder hale geldiler. Batıda genç nüfus gittikçe azalmaktadır. Batılı ilim adamları eğitimdeki tezlerini sürekli değiştirmek zorunda kalıyorlar. Özgüven sahibi çocuk yetiştirme konusunda başarılı olmuş görünüyorlarsa da ahlâk freni ile kontrol edilmeyen özgüven fayda yerine zarar veriyor. Dünyanın en zeki adamını kimya profesörü olarak yetiştirin. Ahlâk olmayınca bu bilgisini nasıl kullanacağını varın siz düşünün.

Eğitimde çok çalışma yerine doğru ve verimli çalışmanın önemi gün geçtikçe artmaktadır. İyi niyet yetmiyor. İyi niyet yanında doğru metodun önemli olduğunu unutmamalıyız. Özellikle çocuk eğitiminde “Kaş yapayım derken göz çıkarmamak” gerekiyor. Faydalı olayım derken zarar vermemeliyiz. Çünkü iyi niyet, yapılan hatayı telafi etmiyor.

 İnsanlara dini sevdirmenin yolu sevgiden ve ilgiden geçmektedir. Ağırlıklı olarak dini eğitim yapan İmam-Hatip Okulları, Kur’an Kursları ve camilerde yapılan eğitimleri sorgulayarak işe başlamamız gerekiyor sanırım. Bizim okuduğumuz yıllardaki eğitim anlayışının değiştiğini biliyorum. Öğrencisinin kafasını tahtaya veya sıraya vurarak öğretmeye çalışan, elindeki anahtarla kulağa iz bırakmaktan zevk alan sözde öğretmenlerin çok fazla kalmadığını görmekten mutluluk duyuyorum. Ama hâlâ uygulanan yanlış eğitimin tamamen ortadan kalktığını da söyleyemiyoruz.

Baskı ile zorla, dayakla öğretilenlerin fayda vermediği bir gerçektir. Atalarımız boş yere; “İstenmeden yenen aş, ya karın ağrıtır ya da baş” dememiştir. Yıllarını bu okullarda geçirmiş, onlarca öğrencisiyle görüşen ve konuşan biriyim. Peygamber Efendimizin (s.a.v) “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Müjdeleyin nefret ettirmeyin” Hadis-i Şerifi bizlere rehber olmalıdır. Hatada ısrar etmenin felaket getirdiğini unutmayalım. “Değişmeyenler deliler ve ölülerdir” sözü çok hoşuma gider. İyiliğe, güzelliğe ve doğruya götürecek her değişim bizleri kemale ulaştıracaktır. Bu çerçeve içerisinde olan değişim, dönüşüm ve gelişim birbirini takip ederse insanlar huzur, mutluluk içinde umutla yaşarlar.

Yapılan şeylerin şekilden daha çok ruhunu kavramak çok daha önemlidir. İbadeti bilenlerden daha çok ibadeti yapanlara ihtiyacımızın olduğu unutulmamalıdır. “İnsan namazı değil, namaz insanı kılmalı” sözü çok şey ifade ediyor. Namazın şartlarını ezberletiyoruz ama namazı sevdiremiyoruz… Kur’an’ı ezberletip hafız yapıyoruz ama Kur’an ahlâkını yaşatamıyoruz… Peygamberimizin (s.a.v) hayatını ezberletiyoruz ama çocuklarımız peygamberimizin ahlâkından,  sünnetinden habersizler… Bu ve benzer sorulara cevap bulmak zorundayız.

Dini değerler korkutarak değil sevdirerek anlatılmamalıdır. Cenab-ı Allah’ı; (c.c) Sadece “yakan, ateşe atan,  taş yapan” değil “Seven, bağışlayan ve affeden Allah” olarak görmek lazım. Rabbimizin gerektiğinde ceza verdiğini elbette unutmayacak yeri geldiğinde de hatırlatacağız. Ama önce sevgi gelmelidir diye düşünüyorum. Bir eğitimci olarak yaşadım ve gördüm. Ahiret konularını anlatırken Cehennem konusunu detaylı anlattığımda öğrencilerimin günlerce etkilendiğini hiç unutmuyorum. Sonra ki yıllarda Cehennemi de anlattım. Ama Cenneti ve Rabbimizin affediciliğini, sevgi kaynağı olduğunu ve bizleri çok sevdiğini çok daha fazla işledim. İbadete ve camiye alıştırmada metot çok önem arz ediyor. “Önemli olan çocukları camiye sokmak değil, çocukların kalbine camiyi sokmaktır” sözü ne kadar doğru ve güzel bir sözdür.

Bugün memnuniyetlerde görmekteyiz ki camilerde yapılan yaz kurslarında hediyeler, sevgi dolu yaklaşımlar ve uygulanan eğitim metotlarıyla çok mesafe aldığımızı da göz ardı edemeyiz. Diyanet İşleri Başkanlığını tebrik etmemiz gerekiyor.

Eğitimciler asla “Hata Avcısı” olmamalı, notunu ve yetkilerini silah gibi kullanmamalıdır. Öğrenci hata yapsa da ceza versem anlayışında olan kişi, öğretmen olmuş olabilir ama asla eğitimci olamamıştır. Bu özelliklerde olan meslektaşlarımızı biliyoruz. Bunların birçoğunun kötü niyetli olduklarını düşünmüyorum. Kimi, eğitim metotlarını tam anlamıyla bilmediklerinden veya işlerine öyle geldiğinden yapmaktadırlar. Bazıları da yaptığı yanlıştan zevk alan hasta ruhlu, kişiliksiz insanlardır. Bir çuval pirincin içinden birkaç taş, bir sandık elma içinden birkaç çürük elmanın çıkabileceği unutulmamalıdır.

 Dini eğitim kâl (konuşma) ile değil hâl (yaşama) ile anlatılmalıdır. Öğretmen en doğruyu ve en güzeli yaşayarak öğrencilerine güzel örnek zorundadır. Eğitimciler olarak sabır, hoşgörü ve fedakârlığı önce biz göstermek zorundayız. Sohbetlerimde ve yazılarımda gerçek öğretmeni şöyle tanımlarım. Gerçek Öğretmen; Yürekleri ısıtan, gönülleri aydınlatan güneşe benzer. Sevgi dolu yüreği, güler yüzü ve güzel sözüyle minik gönülleri fetheder. Tatlı dili ve maharetli elleriyle kalplere sevgi tohumları eker. Sevgisi, bilgisi ve ilgisiyle onları geleceğe hazırlar. Çiçeklerini en güzel şekilde yetiştirir…

Eski âlimler bir araya geldikleri zaman birbirlerine; “Kaç kişinin katilisiniz?” diye sorarlarmış. Eğitimcinin elindeki insandır. Çok dikkat edilmesi gerekir. Yapılan hatanın telafisi olmaz. Atalarımızın; “Ağaç yaş iken eğilir” dediği gibi, şekil vereceğimiz insanı en başından hatasız yetiştirmek zorundayız.

Olaylara bakış açısı atacağımız tüm adımların yolunu gösterir. Çocuklarımızın yaptıklarına değil, niyetlerine bakmalıyız. Bedenlerinden daha çok kalplerini ısındırmalıyız.

Allah (c.c) yarattığı mahlûkatı ikna eder, teşvik ve tehdit eder. Bunun yanında motive eder, uyarır, ürkütür, ibret almamızı sağlar, alıştırır, imkân tanır, irkilmemizi sağlar ve hatırlatır. Allah’ın en güzel şekilde yarattığı şeyler yaratılanlar tarafından bozulmaktadır.

Bir eğitimci sohbet sırasında öğrencilerinin; “Hocam dua edin de üniversiteyi kazanalım” dedikleri zaman, öğretmenin onlara şöyle dua ettiğine şahit oluyoruz. Müteahhit olup, demirden ve çimentodan çalarak binalar yapacaksanız… Doktor olup, hastalarınızın kalbinden önce cebini muayene edecekseniz… Öğretmen olup öğrencilerinizi okuldan ve okumaktan soğutacak, ilgilenmeyerek onların gelecek ve umutlarıyla oynayacaksanız… Yönetici olup insanları iyi yönetemeyecekseniz… “Allah size üniversiteyi kazanmayı nasip etmesin.”

Öğrencilerimizi inancımız, tarihimiz ve kültürel değerlerimizle yetiştirmeliyiz. Geçmişi olmayanların geleceği olmaz. Bugün bu değerlerden uzak bir gençlik yetiştirildiğinden batı hayranı bir nesille karşı karşıyayız. Suçlu arayacak olursak eğitim sistemimiz başta olmak üzere, eğitimcilerin ve anne-baba olarak bizlerin çok günahı vardır. Onun için bugün topçu ve popçular revaçtadır. Milli ve manevi değerlerden yoksun yetişen gençlik hasta olan annesine ağlamıyor ama konseri iptal edilen ne olduğu belirsiz sanatçı müsveddesi için tepinerek ağlamaktadır! Bunları gördükçe başımızı iki elimizin arasına alıp çokça düşünmemiz gerekiyor.

Hiçbir güç anne sevgisi kadar etkili değildir. Beşik sallayan ellerin geleceği şekillendirdiklerini unutmayalım. Kalbini fethedemediğimiz çocuğun hayatını fethedemeyiz. İnsanın en zeki olduğu en çabuk öğrendiği dönem ilk altı yıldır. Annelerin eğitimi gerçek eğitimdir. Çocuğumuzu dünyanın en iyi öğretmenine de versek annenin yerini tutamaz. En büyük eğitimciler elleri öpülecek annelerimizdir.

Eğitim de gerçek başarıyı yakalayabilmemiz için önemli yaklaşımlardan bazılarını belirtmek istiyorum. Şunu iyi bilelim ki karşımızdakini tanımadan başarılı olamayız. Kolaylaştırarak öğretme, yumuşak ve güzel muamele, değer verme, iyi iletişim, ortak konular bulma, tekrar, hediye, sert davranış ve ceza uygulanan yöntemlerin başında gelmektedir. Cezayı; ikaz, uyarı, kırgınlığı hissettirme, azarlama, gözdağı verme, sert uyarı, ayıplama olarak sıralayabiliriz. Ceza en son kullanılmalı, daha çok sevdiğinden mahrum etme yöntemi kullanılmalıdır. Cezadan önce ödüllendirmeyi denemek yararlı olacaktır. Ödüllendirmek yüreklerde var olan iyiliği sulamaktır.

Eğitimin özü fedakârlık ve sabırdır. Bazı anne-babalar gözyaşları ile duygularını yansıtırlar. Gözyaşı bir rahmettir. Gözyaşlarımız saf yüreklere damlarsa etkisi büyük olur. Gönüllerde unutulmaz izler bırakır. Ağlamak hissetmektir. Duyguları dışa vurmaktır. Yürek yangınlarını gözyaşı ile söndürmek mümkündür. Gözler ruhun dünyaya bakan pencereleridir. Gözyaşı insanın iç dünyasını gösterir. Gerektiği zaman yerinde ve ölçülü gözyaşı ile masum yürekler sulanabilir. Üstad Necip Fazıl’ın; Reis Bey filmindeki bir repliği hiç unutmuyorum. “Ağlayamayanlar anlayamazlar…” diyordu.

Her bir metrekareye binlerce mermi düşen her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış bu mübarek topraklarda; tekbir sesleri ile düşmanın üstüne yürüyen ecdadımızın, kalplerindeki o sarsılmaz imanı minik kalplerde yeşertmek, biz büyüklerin derdi olmadıkça geleceğimizden emin olamayız.

İman kalpte tomurcuklanan bir çiçek tohumuna benzer. Çocuklarımızın kalplerindeki iman çiçeklerini inanç, ahlak ve irfan ile sulayarak gonca fidanlarını ağaca, ağaçları da ormana dönüştürmek üzerimize bir görevdir.

 Üstad Necip Fazıl’ın; “Ağlayın, su yükselsin, Belki kurtulur gemi, Anne seccaden gelsin, Bize dua et emi” dediği gibi… Annelerimizin mübarek ellerinde hayırlı nesiller ancak dua ve bilgiyle gelişecektir.

İyi bir insan olarak Cennet’e girmek isteyenler hiç şüphesiz ki dostlarını çoğaltmalı, yüreğindeki kini atmalı, gönüllere merhem, yüreklere mum olmalıdır. İğne gibi batan değil, kandil gibi aydınlatan olmalı. İncitmeyenler incinmeyenlerdir. Güzel düşünenin gönlü gül bahçesine benzer.

Geliniz gül yüreklerden bizlere şifa niyetine sunulan şu öğütlere kulak verelim. “Allah’a inan, büyüklerini say, insanlar ile iyi geçin, iyilik yap, kötülükten kaçın, zikret, sabret, şükret, samimi ol, gönül kazan.”

Ecdadımız çocuklarına o kadar değer veriyorlardı ki erkek çocuklarına Mahdum (hizmet edilen) kız çocuklarına da Kerime (ikram edilen) ismini vermişlerdi. Peygamberimizin (s.a.v) hediyeyi niçin önce kız çocuklarına ikram ettiğini şimdi daha iyi anlıyoruz…

Geleceğimiz olan yavrularımızda öyle güzel özellikler var ki… İbn-i Tufeyl “Çocuklarda bulunan özellikler büyüklerde olsaydı insanlar velî olurlardı” diyor. Bakalım çocuklarımızda bizde olmayan veya çok az bulunan hangi özellik ve güzellikler varmış. “Çocuklarda rızık endişesi yoktur. İsyan etmezler. Paylaşmayı severler. Kin tutmazlar. Barışmaya can atarlar. Korkunca gözleri yaşarır.”

Cennet çiçeklerini koklamayı ve sulamayı beceremezsek dünyamızın da ahiretimizin de Cehenneme döneceğini unutmayalım. Bunun için çiçeklerimizi en güzel şekilde yetiştirelim. Onları asla soldurmayalım…

Yürek darlığı, gönül sıkıntısı çekmeyen var mı? Zengin varlığından, fakir yokluğundan, eşler birbirinden, anne-baba çocuktan, çocuk anne-babadan şikâyetçi. Öğretmen öğrencisinden, öğrenci öğretmeninden memnun değil. Bu sıkıntıları giderecek çare başka yerde değil kendi içimizdedir. İçimizdeki inanç ve güven bizi sıkıntılardan kurtaracaktır. İnsan kendini tanırsa birçok problemleri halleder... Gönül ilâhi bir cevher, engin bir ummandır. Başı sonu olmayan, dibine ulaşılmayan, fırtınaların beşiği olup, durulunca huzurlu yuva olan bir okyanustur. Gönül; sevginin ve dostun evidir. Allah’ın tahtıdır...

Yüreğine aşkı koyanlar hep güzelliklere kapı aralarlar. Hakka tutkun âşıklar gökyüzünden yağan rahmet yağmurlarıyla ıslanırlar. Sevdayı ve vefayı yüreklerine nakşederek çiçek yetiştirenlere selam olsun...  

( Cennet Çiçeklerini Soldurmayalım başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 11.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.