Metruk bir düş imiş meğer:
yaratıların en haşmetlisi ve de zekisi insan iken meğerse acımasızlıklara ve
zulme kul köle olan da insanmış bu bağlamda insan olmaktan hicap duyuyorum ne
zaman bir çocuk ölse ne zaman biz mazlum ah etse ne zaman bir sihir sonlansa
hele ki kana bulanmışken yaşlı dünya.
Yaşımın da…
Yasımın da…
Esaretindeyim dünyaca yaşanan
acıların her biri yeteri kadar zarar ziyan vermişken masum insanlara.
Cahil c/esareti olsa gerek dünyanın
nezdinde ve yaralı coğrafyalarda yaşanan öyle ki yaşadığım kadar da utanıyorum
insanlığımdan ve ben ki: insan kalmanın mücadelesini verirken hiçbir şey de
gelmiyor işte elimden.
Anka kuşuyum misal:
Külümden doğsam ne ki? Mademki bir
yangında öleceğim…
Yangından ilk kurtardığımsa
merhametim ve sevgim bir de sefasını süremediğim kadar hayatın nasıl da izafi
bir durakmış bizlerin çoktan vardığı gel gör ki hali hazırda nail olamadığı
gerçekler.
Külbastı duygular.
Küpeştesi ömrün.
Kulvarınca zulmün.
Akasya ağaçlarının gövdesine iliştirilmiş
üç beş çivi ama yetmez…
Kökünden sökülen genç ve diri ağaçlar
yine de bu masal bitmez…
Kundağında ölen bebekler cahil zümre
ise tek laf etmez.
Kibirli ruhların Kaf dağındaki
mevcudiyeti ve bizler; biz mazlumlar yüce Mevla’dan af dilerken ve işte tüm
dünya ortak paydada buluşsak bile pek çok nedenden dolayı ve nice sözüm ona
medeni ülkenin savlarından sıra gelmez asla barışa ve asla sonlanmaz bu
kitlesel zulüm.
Yapılan g/aflar.
Arzı endam eden gamlar.
Noktası virgülüne kadar sabitlenmiş
vicdansız ruhlar kafilesi.
Sürmanşet acılar ve sayıları on
binleri aşan ölen masum insanlar ve çocuklar.
Dünyanın pek çok yerinde yaşanan
yaşatılan bu zulüm ve dünya sözüm ona yeni bir seneye umutla neşeyle giriş
yaptı gel gör ki eski senenin de devamı olmakla iştigal gündemden düşmeyen
acılar.
Renkler olgun.
İklimler suskun öyle ki:
Yüce Yaratan yağmuru bile keserken
gök kubbenin çeşmesinden aralıksız da yağarken bombalar kimse de üstüne alınmaz
hani yaşanan bu vahşeti.
Solgun yüzünde cihanın.
Kubbenin yaralı bulutları.
Yerin kaç kat dibinde gömülü ise ölen
masum insanların bedenleri.
Hüzne biat.
Ve de ufak bir zümre olsak da sevgiyi
savunan bunca nefrete ve zulme inat.
Körebe oynayan çocuklar gibi ve de
güzelliklerin sobelendiği.
Solan çiçekler gibi baharın tadını
özlediğimiz.
Yağacak yağmur gibi ve iklimlerin
dahi sersemlediği.
Sözcükler gibi yamalı gök kubbeye
asılı ruhlar gibi Araf’ta kaldığımız kadar da bedeller ödüyoruz her birimiz
aslında ve tek Sığınağımız yüce Mevla ve artık dünya korunaklı bir dünya değil
asla da korunaklı değil varlıklarımız ve yaşadığımız hanelerimiz.
Olası depremler.
Dünya çapında yaşanan cinnet.
Bir cennet hayal ederken yaşarken
bizlere yaşatılan cehennem en çok da çocukların ve masum insanların zarar
gördüğü…
Ufak dokunuşlar ve üç beş nüans.
Sesimiz duyulana değin de bağıracağız
ve tek dileğim o ki:
Bir gün ama çok yakında bir gün dünya
olarak dilerim ki Cennete uyanırız yaşarken ve dilerim ki çocuklar ölümüne
değil sevilene sevene nasip olsun ve hiçbir çocuğun ne canı yansın ne de ölsün.
Sevgi ve barış dolu bir dünya hayali
ya da bir masal gibi düşlediğimiz hele ki tüm masallar mutlu sonla biterken ve
bu masal mutluluğa varsın ve hayatlar da insan yaşamları hayaller de
sonlanmasın sevgiye ve barışa duyulan özlem uğruna yeter ki hayalleri gerçek
kılalım ve omuz omuza verelim hem dünya olarak hem insanlık olarak…
Savaşsız ve sevgi dolu yarınlara
kavuşmak adına…