Ölen Her Çocuk Aslında Kıyametin Ta Kendisi...




Verilen her es ve sahanlığında saklı sırların o sus payı söylemde açılan yerin göğün bağrı ve düşmeye gör, sen sevdandan da ödün vermediğin kadar düşmeye gör aşka.

 

İlahi bir boyuttur sevmek kumpasın izi değil samimi bir yüreğin ayak izi ve aşkın rubailer ördüğü taşkın mizacın semazen varlığı aşka peşkeş çekti mi insan özlemi ve yalnızlığı.

 

Devasa bir hangarda saklı sözcükler ve derinde bir mahzendir şairin yaşadığı kadar umudu yaşattığı.

 

Sözcükler sıra dışı yalnızlık ise şairin tek yoldaşı.

 

İbibikler öter gecenin kara yüzünde devasa bir de albenisi vardır aşkın sağında saklı ölüm solunda ümit solan gülün taşikardisi iken her sözcük yeniden baş verir gün ışığı ve soyut duyguların çağrısı saydam bir zemin belki de şeffaf yüreği evrenin göğe çentik atan devasa bir martı nasıl da rahmetin izinde.

 

Vuku bulur mucizeler ve haletiruhiyesidir her biri şairin: demlendiği kadar hüzün neyin derdindedir sahi insan?

 

Kehanetlere sarılı bir fincanın dibinde ölümün telvesi ve takkesi de düştü mü gecenin sabaha zor yetişir ümitler.

 

Bir mizansen nasıl da doğurgan bir renk saklı ruhunda aşkın kanatları kanarken imha edilemediği kadar zulüm yeryüzünden…

 

Külfeti ve kisvesi belki de ulağı hayatın bir de söze geldi mi ömrün cüssesi nazara gelendir şair ve şiir nazında saklı niyazı aşkla baş koyduğu bir uçurum düşmeye müsait aşka baş veren bir şiirse tek yoldaşı hulasası olduğu kadar yaşa ve yasa binaen tekelindedir her kelime şairin ve teklediği kadar yüreği nabzını alamaz kimi zaman şiirin.

 

Bin bir v/eda ile s/üzülür içten dışa bir yol ne de olsa mubahtır her kelime muadili olduğu kadar iklime saplanır bir ok gibi kalemi ve öğretilerin izini sürer kanıksanası her duygunun iken de kölesi ve kalesidir şiirler kalemin kanına banar bağrına b/asar sonsuzluğun iz düşümü ve yeni bir günde yeniden derler hayatını.

 

Kök hücresi bilinmezin sağalttığı kadar acıları…

 

Kordan heceler sözü özü birdir yalnızlığın ve detaylarda yaşar şair ve sever en çok da uzaklığı kendine bir iklimden diğerine seker nasıl da uzamında iç sesinin feryadı ve işte kanayan bir yürek kanayan bir coğrafya…

 

İzafidir tutanaklar şairinse tutamağı bir vaveyla ve ıssızlığın kucağında salkım saçak serilir hayata derdest edilmiş hecelerin ufkuna daldığında gözleri dününü anar yarınların dokunulmazlığında kendine sığınacak bir liman arar bazense yakar gemileri ve su aldığı kadar yüreği hem dalar derine hem de batağa saplanır adı aşk iken hüznün özlemin semirdiği bir bekleyiş ve ser verir sır vermez yine de bir imla hatasında baş verir her hece.

 

Komplimanlar sunarken evrene.

 

Tek kozu iken mahremiyeti.

 

Körü körüne teslim olduğu kadar ayan beyan sever ve yazar.

 

Bir renktir ki içinde saklı o coğrafya ve de ruhuna vurulan her ket: kat izinde yalnızlığın menevişlenen bir rotada kaybolmaya çeyrek kala feryat eder ansızın ne de olsa finalidir ölüm, duyguların pervazında göğün bir pranga daha eklenirken varlığına sadece saf tutmakla da kalmaz safiyet denen iklimde alabildiğine savrulur ve savunur sevgiyi yaşadığı kadar yaşattığı her duygunun gölgesinde kâh yeşerir kâh solar içine açan bir dağ lalesi kıvamında ve işte şairin yaşadığı Lale Devri çoktan doldurmuşken miadını bir curcunaya denk düşer ruhu bakaya kalan bir günden de kesti mi umudu…

 

Ölümün izini sürer şair ne de olsa kanayan coğrafyalarda atar yüreği ve ölü çocuklar kentinde savaşın dem vurduğu zulmün nezdinde kendi acısını yok sayar paylaştığı kadar yaşatılan hüznü şair artık ölü bir çocuktur ve de sessizliğe bürünmüş yıkık bir kent yok olmaya kanat açmış bir ülke nasıl ki hüznün coğrafyasında saklıdır şair ve eşleşir tüm benliği ölümle:

 

Bir yaşar biri ölür ve işte kıyamet ondan kopar.

 

Alametifarikası acıların bir şiirden öteye de yol yoktur ne de olsa ölümün çığlığıdır şair yazdığı her dizeyi armağan eder erkenden göç etmiş çocukların ruhunda izi kalır da acının gizini sonlandırmak ne kelime geciken adaletin ayak sesindedir kulağı şairin ve bir eli yoktur artık ne de olsa elden ayaktan düşmüş mısralardan örülü hayatını yaşamaktan aciz olduğu kadar kanayan coğrafyalardaki ölüme banar ruhunu bir ıssızlık bir de vahşet: otağı kurulan kabrin de sonlanmışken saltanatı artık yaşamın bir hayalden öteye gitmedi kadar ötekileştirilmiş her beden ve ölen her çocuk aslında kıyametin de ta kendisi iken…

 


( Ölen Her Çocuk Aslında Kıyametin Ta Kendisi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 21.11.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.