Savaşın İzi Ölümün Kol Gezdiği...



Temkinli bir hüzün diledim Tanrıdan:

Hani, adaklar adadığım gecenin ufkuna bandığım acıyı

Derdest edilmişken şu sefil varlığı

Kutsasın istedim evrenden.

Şüheda mısralarda saklıydı gizim ve solgun renklere öykünen sözcüklerden aldığım gücün de ötesinde önemsiz bir detaya meyleden yaralı yüreğim daha kaç parçaya b/ölünecekti gecenin siteminde aşkın asayişinde ve ölümün önsözünde dikenlerimin battığı bir ferman bir feryat ve yâdı dünün nasıl da gözlerden uzak bir hayatta bahşedilen ve işte üstümdeki toprak ve hayatın devindiği kıblemde zaruri bir sevgiden de öte sevecen iklimin nezdinde elbet sökün edecekti barış ve mutluluk.

Yağan yağmurun fetvasıydı yağmur kokan toprak.

Yağmalanmış coğrafyaların da tutsağı sonsuzluk dileyen insanoğluna tezat her zulüm her vahşet ve kıpraşan cehalet.

Sancılı feryatlardı eşlik eden ve günün neşrinde saklı zulüm.

Sözüm ona sevgiydi adına fetvalar veren gel gör ki hulasası cihanın nasıl da uzaktı merhamete ve vicdana.

Yanık kokuyordu kainat yarılan yerküre göğün kapıştığı bir hare adeta güneşi yok sayan karanlık Günyüzü görmeye uzak insanlık ve laneti zalimin bazense sönük bir nüans sözüm ona sevgiyle yaratılmış insanlardan yana iken tuzak.

Batılı evrenin ve atıl yürekler.

Adak adayan analar değil toprağın altında biriken bedenler.

Savaşın izi dumanın tüttüğü ve ölümün kol gezdiği…

Sözcükler vurgun yemişti şair ise nöbetçi bir iklim gibi günü de geceyi de teftiş eden meleklerin himayesinde ilham perisi mesaide acılar baş tacı ölümse fetvalar veren.

Uzamında hayatın kordan heceler ve közünde ihaneti insanlığı ve dünyayı yerle bir eden.

Masumiyet ve çocuklar ve nice günahsız insan her biri sivil her biri sefil ve tek suçları iken yaşamak artık ölüm kokuyordu kanayan coğrafyalardan arda kalansa sadece nefretin ve zulmün kötü kokusunda kanıyordu için için sözcükler iken şairin neferi ve sevgi iken insanlığın İlahi yoldaşı şimdisi olmadığı gibi bir yarını da yoktu artık insanların.

Renkler solgun.

Ruhlar yemişken vurgun.

Ulağı bir sözcükse hayatın umut nerede saklı idi ve nerede saklı idi gelecek öyle ki sabaha dahi çıkacaklarının bir garantisi yok iken zulüm gören insanların bir ederi nasıl olmuyordu sahi bahşedilen ömrün?

Kopuk düzen.

Kayıp bir minval.

Karambole gelen hayat.

Mimarisi evrenin insansa miadı dolan insanlıktı.

Bir batında doğar mıydı sahi umut ve özlem?

Teselli babında hani olur da yarına çıkar mıydı bunca masum insan ve Müslüman coğrafyaların tek bekçisi sadece kutsanmış acılar ve gökten rahmet değil bombalar yağarken neye tutunacaktı geride kalan bunca insan?

Elbet İlahi Adalete ve Rabbine teslimiyeti sayesinde acılar dağlanırken az da olsa teselli buluyorlar mıydı sahiden?

Künyesi yoktu Filistin’in ve kürediği sadece topraktı insanların ve acıların yerlisi açmazında yapılan kötülüğün feryadı da isyanı da sessizce ve yanarken yürekler için için.

 


( Savaşın İzi Ölümün Kol Gezdiği... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 14.11.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.