En büyük yanılsamamız ve en büyük problemimiz olan
zaman hususunda en fantastik düş kuşkusuz zaman yolculuğu fikridir.
Hikayelerde, romanlarda, dizilerde, sinema filmlerinde ve hatta bilim
çevrelerinde sık sık değinilen bir konudur bu. Peki, zamanda yolculuk etme
fikri insan zihninde nasıl doğmuştur? Muhtemelen bu fikir, insanın yaşadığı
deneyimler ve yaşamı boyunca edindiği bu deneyimlerin oluşturduğu hisler
üzerine inşa edilmiştir. Elbette öncelikle insanın zamanı kavrayabilen bir
varlık olması gerekir bu fikri inşa edebilmesi için. Aksi halde kavrayamadığı
bir kavramı bu şekilde ele almak, insan için pek mümkün olamazdı. Ünlü Yazar
Mark Twain bunu Adem ve Havva’nın Güncesi isimli eserinde bu durumu bence çok
doğru bir dille anlatmış. Birebir alıntı yazarak anlatacak durumda değildim şu
an ama aşağı yukarı bir tarifle şöyle bahsediliyor;
“Adem, yeryüzüne gönderildiği
günün akşamında daha önce hiç hissetmediği bir yorgunluk hissi hissetti.
Cennette hiç böylesi yorulmamıştı. Bir ağacın altına oturdu. Güneşin batışını
izledi. Yorgunluk tüm bedenini esir almıştı. Gözlerini dahi açamıyordu. Önce
ölüyorum zannetti ve hayatında ilk defa uyudu. Çünkü cennette ne yorgunluk ne
de uyku yoktu. Uyandığında ise daha önce hiç sahip olmadığı bir şeye sahip
olacaktı; düne…”
İnsanın zamanı kavrama
yolundaki yolculuğu böylesine epik bir şekilde mi olmuştur elbette bunu bilmek
oldukça güç. Ama şunu tahmin ediyorum ki her insanın hissettiği geçmişe özlem
duygusu bize ilk insan Adem’den miras kalmış olmalı. Zira Adem
yeryüzündeki yaşamı boyunca her zaman geçmişine özlem duymuştur. Çünkü
geçmişinde cennet vardı Adem’in. Belki de bir zaman makinesi olsaydı yasaklı
meyveyi yediği o zamana dönmek isterdi. Hemen hemen her insanın düşlediği bir
durumdur bu; geçmişe dönüp hatalarını düzeltmek. Pek az insan bir zaman
yolculuğu seçeneği düşlediğinde geleceğe gitmek ister. Çünkü gelecek aynı
zamanda belirsizdir de. Ne ile karşılaşacağını bilememektedir insan. Oysa
geçmiş dizilimi bellidir ve açıktır. Gerçi geçmişin diziliminde bilmediğimiz
birçok eksik zaman dilimi var ama yine de yaşanan yaşanmıştır ve ne şekilde
yaşandığı ve ne sonuçlar doğurduğu açıkça ortadadır. Ayrıca insan yapısı gereği
belirsizliği değil belirli olanı tercih eder. Çünkü belirsizlik insanı
huzursuzluğa iter ve her insan huzurlu olmak ister.
Eğer benimde bir zaman
yolculuğu yapma şansım olsaydı bende geleceği değil geçmişi tercih ederdim.
Fakat geçmişe olan zaman yolculuğum kendi hayatımla kısıtlı olmazdı. Yani
milyarlarca insanın yaşadığı ve öldüğü koskoca bir dünyada benim ömrüm dediğim
zaman diliminin değeri ne olabilir ki? Hatalarımı düzelmek fikri elbette çok
hoş bir fikir ancak şöyle bir durum var ki; hatalarımı düzelttikten sonraki
hayatım hakkında bir fikrim yok. Daha iyi mi olurdu, daha kötü mü olurdu ya da
yoksa hiç olmaz mıydı? Zira şu anda yeryüzünde var olmamızın temeli de Adem’in
yasaklı meyveyi yemesi değil midir? Bazı hatalar vardır ki varlık sebebidir. O
yüzden hataları düzeltmek yokluğa neden olabilir. Teorik olarak da pratik
olarak da varlık yokluktan her zaman iyidir. Bu durumda benim geçmişe yapacağım
zaman yolculuğunun amacı günümüzü aydınlatmak olurdu.
Günümüzde yaşadığımız
savaşlar, düşmanlıklar, acılar, ötelemeler, ayrımcılıklar, acılar ve insanın
vahşetinin temelini insanın geçmişte var olduğunu ve yaşandığını düşündüğü
olaylar oluşturuyor. Bu sebepten dolayı bu geçmişe dair inanış ve düşüncelerin
gerçeğe dayanıp dayanmadığını anlamak için geçmişe gitmek ve olanları
gözlemlemek isterdim. Öncelikle yeryüzünün oluşumunu gözlemlemek isterdim.
Çünkü yeryüzünün oluşu her dinde ayrı anlatılmış. Ardından Hz. Adem’in
yeryüzündeki günlerini gözlemlemek iyi olurdu. Ardından yüzyıllardır devam eden
ve milyonlarca insanın öldürülmesine acı çekmesine neden olan inanç savaşlarına
son vermek için Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet dinlerinin doğuş
aşamalarını gözlemlemek isterdim. Hz Musa, Hz İsa ve Hz. Muhammed ne demiş,
nasıl demiş ve biz ne anlamışız? Zira Yahudiler kendilerinin haklı olduklarını,
Hristiyanlar kendilerinin haklı olduklarını, biz Müslümanlar da kendimizin
haklı olduğunu düşünüyoruz. İşin aslı neymiş bizzat öğrenmek sorunumuzu
temelden hallederdi. Düşlediğim bu zaman yolculuğu eğer ütopik bir düş
olmasaydı oldukça iyi bir deneyim olurdu benim için. Elbette bu gözlemlemeyi
kesinlikle etkide ve etkileşimde bulunmadan yapmak gerekirdi. Zira en ufak bir
temas devasa değişikliklere neden olurdu.
Biz insanların en büyük
yanılgısı kendimizi her şeyi biliyor sanmamızdır. Uzaya bile çıktık ve sözümona
üstün varlık olduk. Ama günümüz dünyasına yön veren geçmiş mitlerimiz ile
belirsiz. Yakın tarihimizde bile büyük boşluklar var. Bu boşlukları doldurmak
geleceğe daha sağlam ve daha doğru adımlar atmamızı sağlayacaktır. Ancak bilim
böylesi bir zaman yolculuğunun yalnızca hayal dünyasında var olabileceğinden
bahsediyor. Yani bir zaman yolculuğu mümkün olsa bile teorik olarak yalnızca geleceğe
gidebilmek mümkünmüş. Geçmişe gitmek mümkün değilmiş. Bu cihetten bakıldığında
geçmişi bilmek son derece mühim ve bir o kadar mühim olan bir diğer şey de
geçmişteki hataları kabul etmek ve onları hayatın bir parçası olarak görmektir.