Sürgün…
Çağ aşımsal M001, özel yalıtımıyla uzayın -271 °C soğuğunu yolcularına
hissettirmeden, galaksiler arasından
geçerek ilerliyordu. Kuantum Plazma Motorlarından arada bir gelen acaip sesler,
modelin ilk üretimi olan uzay aracının Dünya’ya sapasağlam ulaşabileceğine dair
şüpheleri arttırıyordu. Oysa, kaygıya gerek yoktu; aracın sahibi, onun
yolculuğu sağ salim tamamlayacağına dair garanti vermişti.
C-1’den uzaya fırlatıldığı andan itibaren uzayın karanlık elastike
dokusu içinde bir taraftan evrensel çekim güçlerinin etkisine direnerek, öte
taraftan ikide bir önlerine çıkan gök cisimleri,sistemler, gezegenler ve
astroitler arasından dolandıkça doğru rotayı şaşmadan yolculuğu sürdürüyordu.
Samanyolu Galaksisine ulaştıklarında da karanlığin hakimiyeti sürüyordu ve uzay
aracının rotası milim şaşmamıştı.
İn-1 ve İN-2, kumanda odasında oturtuldukları koltuktan yoğun bir
meşgale ile görevlerini ifa eden M Astronotlarını seyrediyorlardı. Herbiri
araçla bütünleşmiş gibiydi, mimiklerinde en küçük bir gayri ciddilik göremezdiniz.
Onların tereddütlü bakışlarla etrafa bakındığını gören araç komutanı M-1
geldi yanlarına oturdu. “Rahat olun efendim,” dedi.
İn-1, korkulu gözlerini zifiri karanlığın içinde bir şey görmeye
çalışıyormuş gibi kısarak camdan dışarı bakmaya başladı. “Senin için hava hoş
tabii,” dedi. Sıkıntıyla derin bir iç çekti.
Başkan Nur, İn-1 ve İn-2’yi kısa bir süre önce yaratmıştı. M-Azazel,
saygı göstermesi emredilen İn-1 ve İn-2’yi küçümseyip, onlardan daha akıllı
olduğunu kanıtlamak için ikisini de oyuna getirip Başkan’ın buyruklarına karşı gelmelerini
sağlamıştı. Bu disiplinsizliğe kızan Başkan Nur, onları C-1 Gezegeni’nden Dünya
Gezegeni’nde Mu-Atlantis’e sürgüne
göndermeye karar vermişti. “Dünya denilen o yerde yapayalnız ne yaparız?”
Komutan M-1, “beyaz bir sayfa, hatalardan ders alınan yeni bir yaşam.
Sizin için yeni bir şans bu,” dedi.
İn-1, “Tabii o yeşil örtünün altında
bir yerlerde yaşayan C serisi, rahatlarını kaçırıyoruz diye musallat
olmazlarsa,” dedi. Güldü.
Komutan, “Boyutsuz, heyecanlı ve kaskatı muhakemeler…” deyip onun
gülmesine eşlik etti; sonra kalkarak, kumanda odasının yanına yerleştirilmiş
küçük bölmedeki kahve makinesinden iki adet plastik bardağa nefis kokulu
kahveden doldurup getirdi, yolcularına verdi. “Rahat olunuz efendim,” dedi.
“Dünya’da rahatsız edilmeyeceksiniz. Güneş sistemindeki tek yeşil gezegen olan
Dünya’da ki C’ler , hepsi Başkan Nur’a tabi yaratıklardır, onun talimatları
doğrultusunda size itaat edeceklerinden ve yardımcı olacaklarından eminim.”
“Onlar da bizim formatımızdalar mı?
“Hayır efendim. Siz türünüzün ilk örneklerisiniz. Birinci Boyutta
yaşayacak ve eşinizle birlikte kendi türünüzde yeni nesiller üreterek
çoğalacaksınız. Onlar ise ikinci boyutta yaşamakta, ama gerektiğinde sizinle
irtibat kurabilecekler…”
“Sizin gibi mi?”
“Yok, hayır… Biz melek formatındayız. Onlar ise cin…”
M-1 bunları anlatmakla yolcularını az da olsa rahatlattığını fark etti.
Onları bekleyen hayatın pek o kadar da kolay geçmeyeceğini saklamış olmak pek
adil görünmüyordu.
İN-2, “Yemeğimizi o yaratıklardan mı temin edeceğiz?” diyerek lafa
karıştı.
Komutan, “yemeğinizi kendiniz pişirip, kendiniz yiyeceksiniz
hanımefendi,” dedi ona.
İn-2 eşine kızdı. “Bir kere de yemeği, içmeyi düşünme be kadın! C-1
Gezegeninden, senin boş boğazlığın yüzünden sürgün edildik, hala akıllanmadın!
O elmayı ille de isterim diye tutturmasaydın, şimdi orada ne güzel bir elimiz
yağda, bir elimiz bal da yaşıyor olacaktık.”
İn-2 eşinin bu tepkisine bozularak, “sen de o elmadan yemenin yasak
olduğunu bile bile kopartıp vermeyeydin madem ki,” diye homurdandı.
Komutan onların şimdiden kedi- köpek gibi dalaşmaya başlamalarına
keyifle güldü. “Şimdiden birbirinizi yemeye başlamayın efendim,” dedi;
“hayatınız boyunca bunu bol bol yapacaksınız zaten…” Kahveler içilip
bitirilmişti. “Birer bardak kahve daha ister misiniz?”
Cevap, türbülansa giren uzay aracının sarsılmaları arasına karıştı:
“Yok, teşekkür ederiz!”
İn-2, aracın hoplayıp zıplamasından dolayı şiddetli bir korkunun yürek
çarpıntılarını hızlandırdığını hissetti. Birkaç kere ‘hınnh- hooo!” diye sesler
çıkartarak akciğerlerine hava doldurup boşalttı. Koltuğunun kollarına sıkı sıkı
tutundu.
Komutan M-1, gözlerini İN-2’ye çevirdi. Deli mavisi, ışık hüzmesi
gibiydi bakışları.
“Bırakın şu tedirginliği!” dedi. Devimsiz fakat nüktedan bir sesi vardı.
“Dünya’ya sağ salim ulaştıracağım sizi. Ve oranın kraliçesi olacaksınız.”
“Kendi kendimin kraliçesi…”
Kumanda odası oldukça dar ve basıktı. Dar oda… Daracacık ve pek havadar
değil.
“İçerisi oldukça sıcak, değil mi?”
“Evet… Az bunaldım gerçekten.”
“Cam açayım mı?” Esprisine gür bir kahkaha attı komutan, bu tür espriler
yapabilme kabiliyeti olduğu için kendisiyle gurur duydu.
İn-2 karşılık vermedi. Koltuğunda rahatlamaya çalışarak oturuşunu
değiştirdi. Komutan o kadar da gıcık biri değildi galiba. Ne olursa olsun, bu
dar kumanda odasında daha saatler boyunca birlikte olacaklardı.
Güneş’ten kopuşundan itibaren Dünya Gezegeni hızla soğutularak
atmosferle örtülmüş, üzerindeki her çukur alana su doldurulmuş ve toprak
üzerinde yeşillendirme çalışmaları yapılmıştı. Tüm şartları İn serisinin
yaşamını sürdürebilmesine uygundu. Gezegen, artık yeni yapılandırma aşamasına
hazırlanıyordu. Etten ve kemikten yontularak, düzeltilerek oluşturulacak, yeni
canlı formatları da peyder pey taşınarak İn formatlarının emrine sunulacaktı.
Eski C-1’li, yeni Yeşil Gezegenliler…
Yeni Dünya’da her türlü hata ve suç serbest olacaktı, ama hata işlemeden
yaşayabilenler, yaşamlarının iklinci aşamasında C-1’e dönebilecekler, aksi
durumda ise gönderilecekleri yer C-2 olacaktı. C-2 Gezegeninde her şey azgın
alevlerden ibaretti ve oraya gönderilmek bir İn için Cehennem azabı çekmekti.
Uzunca bir zaman konuşmadılar. Bir süre sonra dışarıdaki karanlığı
yararak, havai fişek gibi patlayıp dağılan kıvılcımları fark ettiklerinde
heyecanlandılar.
Komutan M, “Dünya atmosferine yaklaştık,” dedi.
“Bu saçılan kıvılcımlar nedir?”
“Meteorlar atmosfere çarptıkça parçalanıp böyle ateş saçıyorlar,” dedi
Komutan M.
İn-1 ve İn-2, gözlerini kısmışlar, camdan dalgın dalgın meteor
patlamalarına bakıyorlardı. Az sonra patlamalar gerilerde kaldı, atmosfere
girmişlerdi. Gitgide koyulaşan bir aydınlığın içine daldıklarında dışarıyı
heyecanla seyre daldılar. Devasa su birikintileri üzerinde uçarken heyecanla
çığlık attılar.
Kumandan-M, görülen şeylerin ismini vererek onları bilgilendirmeye
çalışıyordu.
“Bu gördüğünüz sulara okyanus denir.” Dönüp muzipçe İn-1 ve İn-2’ye
baktı. “Yaşayacağınız yer bu suların içi. Sen Balıkadam olarak, sen de
Denizkızı olarak…” diyerek o övündüğü esprilerinden birini daha patlattı ve
yine kendi esprisine kendisi güldü.
İn-1, eşinin kalbinin heyecanla attığını duyabiliyordu. Kendisi de iyice
daralmaya başlamıştı. O tanıdık kötülük sezgisi, beyninde bir kışkırtma yarattı
ve bir daha terk etmedi. Çöreklendi ve öyle kaldı. Kaçınılmaz bir kaderin
zorluklarını şimdiden duyumsamaya başlamıştı. Kumandan M, Çağ aşımsal M001 uzay aracına
Mu-Atlantis üzerinde birkaç tur attırarak inebileceği düzgün bir yer bakınırken
aşağıdaki anormalliği gördü.
C’lerden bazıları elleri havada teslim olmaya çalışırken diğer bir grup
onları linç etmek için saldırıyordu.
İn-1, onun aracı indirmeden dolanıp durmasından işkillenerek “inemiyor
musun?” diye sordu.
Komutan M, “Sıkı tutunun, şimdi iniyorum,” diye uyardı.
Uzay aracı bir tur daha atıp yere yaklaştı, iniş takımları gürültüyle
açıldılar ve Kuantum Plazma Motorlar stop ederek iniş motorları devreye girdi.
Araç yerdeki toprağı savurarak yere kondu. Kumandan M, motoru durdurdu ve
aracın kapısını açıp, İn-1 ve İn-2’ye,
“Siz içerde kalın, ben etrafa bir bakınıp geleyim,” dedi.
İn-1 başını sallayarak isteği onayladı.
Kumandan M koşarak kalabalığın ortasına daldı. “Ne oluyor burada?” diye
bağırdı.
Ellerinde sivri uçlu yabanlarıyla, boynuzlu, sivri dişli bir M-Azalet
sürüsü, onun karşısına dikilip, “Bir grup M-Azazel sürüsü, Dünya’yı ele
geçirip, iyi olan her şeyi yok etmek için darbe yapmaya çalıştılar. Onların
darbesini bastırıp bazılarını linç ettik, bazılarını hapsettik,” dediler.
“Şimdi durum nasıl, asayiş berkemal mi?”
“Evet!”
“İyi madem…”
Komutan uzay aracına döndü, “ne oldu, bir şey mi var?” diye soran
yolcularına,
“Yok bir şey,” dedi, “inebilirsiniz! Huzur dolu bir Dünya sizi
bekliyor…”
(
Sürgün… başlıklı yazı
AliKemal tarafından
10.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.