Ramazan ki, on bir ayın sultanı; rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtulmanın vesilesi…
 
Ramazan ki, duyguların hassaslaştığı; merhamet ve şefkat ayı…
 
Ramazan ki, empati kurmanın tam da mevsimi…
 
Ramazan ki, sabrın ve tahammülün zirve yaptığı bir iklim…
 
Ramazan ki, gündüzü oruç ile gecesi ibadet ve tefekkürle geçen müstesna bir zaman dilimi…
 
Ramazan ki, ecnebilerin bile oruç tutanlara, teravih kılanlara ve Kur’an okuyanlara saygı duyduğu manevi bir atmosfer iken, içimizdeki bilinçsiz, beyinsiz ve kukla durumunda olanların yapıp ettiklerini anlayabilmek mümkün değildir…
 
Gerek İslam âleminde ve gerekse kendi ülkemizde yaşadığımız dur-durak bilmeyen terör eylemleri gerçekten akla ziyandır…
 
Filistin, Suriye, Mısır, Irak, Arakan ve Doğu Türkistan’da sürüp giden zulüm, katliam ve cinayetleri, bütün dünyanın izlemesi, insanlıktan ve vicdandan yoksun kimselere kalan bir dünya görüntüsü hassas yürekleri burkmaktadır…
 
En son İstanbul havalimanında yaşanan katliamda ölen onca masum insanların kanlarının sıcaklığıyla bayrama girerken ne diyeceğimizi bilmez haldeyiz doğrusu…
 
“Irak ve Şam  İslam devleti” adıyla örgütlenen ve tamamen batılılarca finanse edilen” Işid ya da Daiş/Daeş” diye telaffuz edilen sözüm ona cihad ettiğini zanneden sefih bir taifenin menfur bir eylemi olduğu anlaşılan bu kalleşçe saldırı mübarek Ramazan ayına ve hüsnü zannımıza maalesef kan sıçratmıştır…
 
Çok ünlü veya ünsüz hocalarımızla birlikte saatlerce, günlerce, haftalarca yapılan dualar sanki aks-ı sada bulmuyor gibi…
 
Oysaki Rabbimiz:  “Bana dua edin ki icabet edeyim.” (Mümin Suresi, 60) buyuruyor. Yüce Allah da vaadinden dönmeyeceğine göre neden bu haldeyiz diye düşündüğümde acizane şu hussular aklımdan bir şerit gibi geçmektedir:
 

·         Kavli ve fiili dualarımız örtüşmüyor,

·         Çok bölündük, toparlanamıyoruz,

·         Kitap ve sünneti yeterince anlayamamışız,

·         Sıkıştığımızda Rabbimize sığınıyoruz,

·         Başkalarına hakkı, hakikati telkin ederken kendimizi unutuyoruz,

·         İhlâs ve takvadan yoksun bir halde yaşayıp günü kurtarmakla meşgulüz,

·         Irkçılık, taassup ve cemaatçilik saplantısından kurtulamadık,

·         Düşmanı bırakıp birbirimizle uğraşıyoruz,

·         Kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz,

·         Şehirleştikçe medeniyetten uzaklaşıyoruz,

·         Düşenin elinden tutmuyoruz veya tutamıyoruz,

·         Direnmek ve engelleri aşmak demek olan sabrı yaşayamıyoruz,

·         Empati kabiliyetimizi geliştiremedik,

·         Çoğu zaman menfaatler yanlış tercihlere götürdü bizleri,

·         Ehil olmadığımız görevlere talip oldu kimimiz,

·         Bilmediğimizi kabul etmedik, hemen her konuda söyleyecek sözümüz oldu,

·         Büyüklerimiz küçüklerimizin dilinden anlamaz oldu,

·         Saygı ve sevgi özelliklerimizi yavaş yavaş yitiriyoruz,

·         Ahret inancımızda çok ciddi problemler var,

·         Gündem değişikliğinin hızı baş döndürüyor,

·         İnandığımız gibi yaşamayınca, yaşadığımız gibi inanmaya başladık,

·         Ku’an ayetlerini birbirimizle tartışmak için öğrenir hale geldik,

·         Dinin peygamberini ki, imanın parçasıdır; alabildiğine sıradanlaştırıp tartışmaya açtık ve sünnetini ihmal ettik,

·         Adet ve gelenek haline getirdiğimiz dini hayat ve ibadetlerimizden haz almaz olduk,

·         Kıldığımız namazlar bizleri münkerattan ve fuhşiyattan alıkoymaz hale geldi,

·         Dualarımızda haddi aştık; gözyaşlarıyla yalvarıp yürekten yakaracağımıza, kızgınlıkla adeta Allah’a talimatlar ve emir vermeye kalktık sesimizi yükselterek. Hâlbuki Yüce Allah duada haddini aşanları sevmediğini biz kullarına ifade ediyordu (Bak! Â’raf Suresi, 55) ama biz bildiğimiz gibi yaptık…
 
Özellikle sadece Müslümanların bulunduğu coğrafyalarda terörün, kan ve gözyaşının olması yeterince manidar değil midir?
 
Böyle bir psikolojiyle bayrama giriyoruz da, bayramlarımızın bayram olup olmadığı da tartışılır elbette…
 
Sıla-i rahim maksadıyla taşradan yola çıkıp da hafazanallah trafik terörüne kurban giden nice insanlarımızın varlığı bir taraftan yürek burkarken bayramı, tatil ve turistik bölgelerde geçirmek için bir fırsat gibi değerlendirenlerin de varlığı bir gerçektir…
 
Kısacası uzun zamandan beri bayramlarımız maksadı hâsıl edecek şekilde bir bayram ol(a)mamaktadır maalesef…
 
Mübarek Ramazan ayından elde ettiğimiz feyiz, bereket, sabır, empati ve duyarlılığı bayrama ve diğer on bir aya yansıtmayı Yüce Rabbimizden içtenlikle temenni ve niyaz ediyoruz…
 
Allah cümle inanmışı ve bizleri gerçek bayramlarda buluştursun inşallah…
 

Bütün şehitlerimizin ve mümin geçmişimizin ervahı şâd olsun, bayramlarımız matlup bayram olsun duasıyla…

 

MFK

( Ramazan’dan Bayrama Kanlı Geçiş başlıklı yazı MFK tarafından 3.07.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.