1 Allah’ın Selam Gönderdiği Kadın


 

 

"Allah, Hatice'den daha hayırlısını vermedi, halk küfür içindeyken, beni yalanlarken, o doğruladı, iman etti." Hz. Muhammed(sav)


Hatice, 556 senesinde Mekke’de dünyaya gelmişti; köklü bir ailesi vardı. Babası Huveylid, Kureyş'in önde gelen zenginlerinden bir tüccardı. Annesi Fâtıma ise Mekke'nin tanınmış ailelerinden birinin kızıydı. Ahlaklı insanlardı, Hatice’yi de cahiliye devri olarak bilinen ve ahlaki verilerin son derece düşük olduğu bir ortamda, onurlu ve iyilik timsali bir insan olarak yetiştirdiler. Süregelen örf ve adetlere uzak duruyor, puta tapıcılığa kat’iyyen riayet etmiyor, tek Allah inancı olan Hanif dinine mensup olarak yaşıyordu.  Arap halkının çok önemsediği soyluluk, zenginlik, güzellik gibi sıfatların hepsini kendinde toplamış bir kadındı. Güzel ahlakı ve namusluluğundan dolayı 'Tahrire' (temiz kadın) diye adlandırılıyordu.

Bu süreçte iki evlilik yaşadı, fakat bu evlilikler çok kısa sürünce genç yaşta dul kaldı. İkinci eşinin ölümünden sonra, kendi adına ticaret yapacak kişileri görevlendirerek Şam'a kervanlar çıkardı. Kadınların hor görüldüğü cahiliye toplumunda bir kadının ticaretle uğraşması, o zamanın geleneklerine aykırı bir durum olsa da o, ısrarla ve kafa tutarak ticari hayata devam edip Mekke'nin en zengin tüccarlarından biri oldu. Rivayetlere göre 400 hizmetçisi ve sair çalışanı vardı ve mallarını ancak 80 bin deve taşıyabiliyordu. Bu durumu ona sadece zenginlik kazandırmadı, aynı zamanda sözü dinlenen biri oldu.

Hatice, bir gece uykusunda gördüğü rüyayı yakın çevresinden bilge kişi Varaka bin Nevfel’e anlattı.

“Rüyamda güneşin Mekke üzerinde döndüğünü ve yavaş yavaş aşağı inerek evine girdiğini gördüm,”

Anlattığı rüyayı yorumlayan Varaka bin Nevfel ona şu müjdeyi verdi:

"Şöhreti âlemi tutacak büyük birisiyle evleneceksin."

Sonraki süreçte çevresinde dolanan erkeklerin sayısı arttıkça arttı. Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Akabe bin Ebi Muayt gibi Mekke'nin en zengin ve soylu erkeklerinin yaptığı evlenme tekliflerini geri çevirdi, yapılan hiçbir evlenme teklifine olumlu yanıt vermedi; çünkü o gördüğü rüyaya uygun erkekle henüz karşılaşmamıştı.

O dönemin kargaşası içinde kervanlar sık sık soyuluyor, hatta bizzat kervanbaşı tarafından kervan sahipleri sık sık zarara uğratılıyorlardı. Muhammed, emanete asla ihanet etmeyen karakteriyle Mekke'de kervan sahipleri arasında  'el Emin' (güvenilir) olarak ün salmıştı. Hatice onun bu ününü duyduğunda derhal yanına alarak kendi kervanlarının başında Şam'a göndermeye başladı. Ve kısa bir zaman içinde Hatice'nin de güvenini kazandı. Evet,  Hatice, uzun yıllar yapılan her evlilik teklifini geri çevirirken işte böylesine güvenebileceği bir erkeği beklemişti ve şimdi o erkek onun kervanbaşıydı, onunla evlenmeliydi.

Hatice, arkadaşı ve sırdaşı Nefise binti Münye’ye, “ben kervanbaşım Muhammed'ül Emin ile görüşerek, onunla evlenmek istediğimi söyleyeceğim,” dedi. 

Nefise binti Münye, buram buram cahiliye dönemi ilkelliğinin yaşandığı toplumda onun bu düşüncesinin çok tepki çekeceğinden emindi. “Bir kadın bir erkeğe evlenme teklifinde bulunamaz! Bu olacak şey değil!” diyerek tepki gösterdi. Oysa Hatice’yi en iyi o tanıyordu ve kararlılığını sürdürerek bu evlenme teklifini illa ki yapacaktı. “Ama biliyorum ki, sen nasıl kadın başına ticaret yapamazsın dediğimde dinlemeyip de ticaret yaptı isen, bu konuda da bildiğini okursun!” diyerek gülmeye başladı.

Gerçekten de kırk yaşındaki Hatice kararlılıkla ve çevre baskısına direnerek bu evlilik için ilk adımı atmakta gecikmedi ve yirmi beş yaşındaki Muhammed'ül Emin’in karşısını dikilerek ona, "Ben kendi kavmin arasındaki izzet ve azametin, doğruluğun, emanetin hakkını verdiğin ve güzel huyun için seninle evlenmek istiyorum" dedi.

Muhammed'ül Emin ise bu teklife önce tereddütlü yaklaşarak, "Maddi imkânlarım yetersiz, ben böyle bir evliliği nasıl yapabilirim?" diye karşılık verdi.

Hatice ısrar ederek, "Seni güvenilir, doğru sözlü ve güzel huylu olduğun için, orta yolda yer aldığın için seviyorum" dedi.

Muhammed'ül Emin, “amcam Ebu Talip’e bir danışayım,” diyerek hemen cevap vermedi.

Ebu Talip onun bu evliliği yapmasının hayırlı olacağını söyleyerek onay verdi. Bunun üzerine Kureyş'in önde gelenlerinin katıldığı bir toplantı düzenlendi. Ebu Talip övgü dolu sözlerle yeğenini tanıttı. Onun ardından söz alan Varaka bin Nevfel de, Muhammed'ül Emin'in ve soyunun üstünlüğünden dem vurup evliliğe razı olduklarını ilan etti. Nikâh akdi okundu ve mihr olarak dört yüz dinar (bazı rivayetlere göreyse yirmi deve) vaat edildi. Böylece evlilik gerçekleşmişti.


"Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” RUM/21.ayet


Batıl ve İslam karşıtı çevrelere göre, Hz. Hatice evlilik kararı alırken, ticari faaliyetlerinin geleceğini düşünmüş ve bu doğrultuda en uygun kişinin Muhammed'ül Emin olduğuna karar vermiş. Muhammed’ül Emin de bu evliliği Hatice'nin gücü ve servetinden yararlanmak için yapmış… Bu düşünceyi her yerde yaymaya çalıştılar. Ancak bu evliliğe gerçek anlamını veren ne karşılıklı çıkarlar, ne de iddia edildiği gibi ticari bir ortaklık beklentisiydi. Bu evlilik onların yaydığı iftiralardan çok daha önemli sebeple, yani takdir-i ilahi ile olmuştu. Müslümanlar açısından bu evliliğin gerçek durumu buydu.

Bundan sonraki on beş yıl boyunca Hatice ve Muhammed'ül Emin mutlu bir evlilik sürdürerek yaşadılar.

Hz. Muhammed, kırk yaşında iken peygamberlikle görevli kılındı ve ilk vahiy geldi... Dağlarda yalnızlığa çekilen Hz. Muhammed'in Mekke'ye döndüğünde anlattıklarını tam anlamıyla anlayabilen Hz. Hatice oldu. Eşinin anlattıklarını can kulağıyla dinledi ve bir an bile tereddüt etmeden, "Sen doğru konuşursun, sılayı rahmi gözeten kimsesin, emanete dikkat edersin, misafirperversin, halkın sıkıntılı ve üzüntülü zamanlarında yardıma koşarsın, Hak Teala seni yalnız bırakmayacaktır" diyerek, sevgili eşinin peygamberliğini kabul etti. Ardından, olan biteni daha da iyi kavrayabilmek için Varaka bin Nevfel'in yanına gittiler. İbranice okuyabilen, İncil'i ve Tevrat'ı bilen Varaka bin Nevfel, Hira Dağı'nda Muhammed'ül Emin'e görünenin, peygamberlere vahiy getiren melek olduğunu anlattı. Zaten daha önce de sık sık "Kureyş'ten bir kişi, Allah tarafından insanları doğru yola yöneltmek için görevlendirilecek ve Kureyş'in zengin kadınlarından biriyle evlenecektir" dediği rivayet ediliyordu.

İlk vahiyden sonra uzunca bir müddet vahiy gelmediği için peygamberin üzülmesi üzerine, her şeyin Allah'ın elinde olduğunu söyleyerek eşini teselli etmeye çalışan yine Hz. Hatice oldu. Yine ilk namazı Cebrail'in Hz. Peygamber'e öğrettiği şekilde birlikte kıldılar. Hz. Hatice, bu ilk vahyin gelmesiyle başlayan, müşriklerin Müslümanlar üzerine kurduğu ekonomik ambargoyla devam eden İslamiyet'in ilk yıllarında daima eşinin yanında yer aldı, onun eşi olmanın hakkını layıkıyla vererek, O’nun peygamberliğine ilk inanan ve İslam dinini ilk kabul eden o oldu. Bu ekonomik ambargo ve kuşatmaya üç yıl boyunca sabretti, durumu sorumluluk ve soğukkanlılıkla karşılayarak halinden şikâyet etmedi, adeta bir sabır timsali oldu.

Hz. Hatice sahip olduğu serveti kocasının emrine sunarak İslam’a hizmet etmek için harcamaya başladı.  Gücünü ve servetini gösteriş ve şatafat yerine İslam'ın toplumsal, ekonomik ve siyasi yükselişi yönünde kullandı Yaşam biçimiyle diğer Müslüman kadınlar için bir rol model oldu.  

Hz. Muhammed, Hz. Hatice'nin sağlığında başka bir evlilik yapmadı. Hz. Muhammed (s.a.v)’in, peygamberliğini hiç tereddütsüz ilk tanıyan, İslamiyet’e ilk gönül veren Hz. Hatice İslam peygamberinin en büyük destekçisi, dert ortağı, ilk ve yaşadığı sürece tek eşi olma şerefini ölünceye kadar on yıl daha gururla taşıdı. Bu şekilde yirmi beş yıl süren bir evlilikleri oldu. Hz. Hatice'nin altı çocuğu oldu ve Hz. Muhammed'in nesli Hz. Hatice'den olan kızı Hz. Fatıma'dan devam etti.

Diğer bir deyişle Hz. Hatice, Ehli Beyt'in (Hz Muhammed'in ailesinin) en başındaki kadın olarak, Allah'ın aslanı sıfatıyla İslam düşmanlarına kök söktürecek olan Hz. Ali ve onun sevgili eşi Hz. Fatıma'yı yetiştirmişti. Herkes ona yalancı derken, o inandı... Hz. Peygamber Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda inzivaya çekildiğinde ona yemek götürdü. Güçlü sezgileriyle Hz. Muhammed'in üzüntüsünü anında hissederek gidermeye çalıştı. Mekke kuşatma altındayken servetiyle fakir Müslümanların yardımına da yine o yetişti.

Hz. Hatice hicretten üç yıl önce, 619 yılında, boykotun kalkmasından sonra, 63 yaşındayken vefat etti.

İffet, şeref, sabır ve iman dolu hayatıyla, dünyadaki tüm kadınlara eşsiz bir miras bırakarak bu dünyayı terk etti.

Onun ölümünü Hz. Muhammed'in amcası Ebu Talip'in ölümü izledi. Hz. Muhammed en çok sevdiği iki insanı arka arkaya kaybedince o yıl İslam tarihine 'hüzün yılı' olarak geçti.

Allah Hz. Hatice'nin fedakârlığını ve imanını, Cebrail'le gönderdiği selamla mükâfatlandırdı. Daha hayattayken cennetle müjdelenen, Allah'ın selam gönderdiği çok özel bir kadındı o.

Hz. Muhammed, ölüm döşeğinde yatan sevgili eşi Hz. Hatice'nin başucuna gelip ona şu müjdeyi vermişti: "Ey Hatice, sevin ki Allah seni İmran kızı Meryem ve Firavun'un zevcesi Asiye'yle eşit kılmıştır."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

( Allah’ın Selam Gönderdiği Kadın başlıklı yazı AliKemal tarafından 10.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.