*
Türkiye’de ki bir memur için en ideal yaşam,
memuriyete başladıktan sonra, hemen bir kooperatife girerek, henüz çoluk çocuk
yokken, ya da çocuklar küçükken, yani taksit ödeyebilecek haldeyken bir
kooperatifte ev sahibi olabilmek, çocuklar büyüdükçe de onların eğitimlerine
daha fazla harcama yaparak memlekete yeni memurlar yetiştirmekti.
Evin varsa, çocukların da okuyup ekmeklerini ellerine
almışlarsa, emekliliğini huzur içinde geçirebilirdin…
Bedri Kaya, bu ideal yaşam biçimine harfiyen uymuştu
ve biricik oğlu Halil Kaya’ya, üniversitede kariyer yapabileceği bir yolda,
doktorasını bile yaptırtmıştı. Yıllarca taksit ödeyerek sahip olduğu kooperatif
evinde de, şimdi bacaklarını uzatmış, hiç kimseye eyvallah etmeden, kader
yoldaşı Nisa hanımla birlikte huzur içinde televizyonunu seyrediyordu.
Kapının zili çaldığında, Bedri bey, “Kim olabilir
ki, bu saatte?”diyerek kalkacakken,
Nisa hanım, “Komşulardan biridir. Ben bakarım,”diyerek
onu oturttu.
Kapı çalan komşular, genelde bayan oluyorlardı ve
mutlaka Nisa hanımla görüşmek istiyorlardı; bu yüzden kapıyı açma işini
karısına bıraktı. Dış kapıyı açar açmaz, O’nun sevinç çığlıklarıyla
haykırdığını duydu.
“Halil! Oğlum!”
“Anneciğim!”
Bu da oğlunun sesiydi.
“Halil gelmiş…” diye heyecanlanarak fırladı
yerinden, antreye doğru seğirtti.
O arada anne oğul, Halil Kaya’nın valizlerini ve
çantasını çekiştirerek salona girdi.
“Bırak anneciğim, ben alırım onları…”
Valizleri bir kenara diktiler.
Bedri Kaya, “Halil! Hoş geldin, oğlum!”diyerek
kucakladı oğlunu.
Halil Kaya, “Hoş bulduk, babacığım!”diyerek
annesinin elinden almış olduğu kırmızı çantasını bir kenara bırakıp, babasıyla
kucaklaştıktan sonra, eğilerek babasının ellerinden öptü. “Sizi, iyi
gördüm…”
“İyiyiz! Sana kavuştuk, bundan sonra daha iyi
olacağız… Bitti mi?”
“Sen, kilo almışsın!”
Babasının iyiliğini gözlemlerken annesi tarafından
gözlemlendiğini fark edememişti. “İştahım iyi, anneciğim,” diyerek
annesine sarılırken, babasına da, “bitti sayılır, babacığım,”diyerek
cevap verdi.
Karı koca birbirlerine sıra tanımadan üst üste laf
atıyorlardı.
“Geleceğini haber verseydin de, karşılamaya
gelseydik…”
“Ne zaman döneceksin?”
Halil Kaya ikisine de cevap yetiştirmeye çalışarak, “Sürpriz
yapmak istedim, babacığım. Bindim bir taksiye geldim. Bir ay kadar buradayım.
Anlatırız, bol bol…”dedi.
“Ayakta kaldık, oturup da konuşalım,”
diyen Bedri
Kaya, koltuklara geçti, oturdu, arkasından da ana oğul gelip oturdular.
Nisa hanım
oğlanı kendi etki alanında tutmak istiyor gibi, dibine oturtmuştu, “Erol da
buralarda. Stajını yapıyor…” dedi.
“Gelip,
gidiyor mu?”
diye sordu
annesine.
Nisa hanım
için bir evlat da Erol’du, “buradan çıkmıyor ki,”dedi.
Erol,
çocukluktan itibaren, sadece yüksek öğrenim nedeniyle ayrı aşadığı, kan
kardeşiydi. Nisa Hanım, kocasına hiç laf bırakmaksızın, Erol’un akrabaları ve
İktidar Partisinin İlçe Başkanı olan avukatın yanında stajını tamamlamak üzere
olduğundan, Ayvalık’ta ki yaşamın sakinliğinden, Baba Bedri Bey için verilen
emeklilik partisine kimlerin geldiğinden, kimlerin onu ağlayarak
uğurladığından, iş arkadaşlarının aldığı altın kaplama kol saatinden, duvar
panosundan, her hafta sonu gidilen balık avcılığından, Erol’un babası İzzet
Soylu’nun tavla maçlarında uğratıldığı hezimetlerden, okey kapışmalarında Kaya
ailesinin, Soylu ailesine tattırdığı yenilgilerden bahsetti… Sonra lafı, Soylu
ailesinin onsekiz yaşına giren kızları Ümmühan’ın liseyi bitirdikten sonra
girdiği ikinci üniversite sınavında da başarılı olamayınca, üniversitede okumak
arzusundan vazgeçtiğine, tam da evlenilecek, dünya güzeli bir kız haline
geldiğine ve kızın Erol’dan daha çok Halil’i sorup ilgilendiğine getiriverdi.
Halil gelmeden az önce de, aldıkları emeklilik ikramiyesinden arabaya verdikten
sonra artan parayla, ikisi de ‘he’ derse, Ümmühan ile Halil’in düğününü
yapacağını konuşmuşlardı.
Bedri Kaya,
Ümmühan’ın lafı açıldığında karısına laf vermek gayesiyle, damdan düşer gibi, “Hanım,
oğlumuz yirmi dört yaşında; artık evlendirsek mi, ne? Mesleğini de kazandı… Ne
dersin?”dedi.
Halil,
evlilik lafını duyunca irkildi.
Nisa Kaya, “Çeyizlikleri
hazır. İstesin yeter ki... Hemen evini kurarız,”dedi.
Halil,
konudan sıkıldığını belli etmemeye çalışarak, ”Kız da hazır mı anneciğim?”diye
sorarak zoraki gülümsedi.
“Hazır.”
Halil Kaya
bu defa şaşırarak bakakaldı.
Bedri Kaya,
karısını düzeltmek isteyerek, oğluna, “Sen kimi stersen, gider isteriz...”dedi.
Nisa Kaya,
kocasının ukalalığına tepki gösterdi. “Benim oğlum, üniversiteye giderken,
ben kimi beğenirsem onu alacağına söz verdi bana!”dedi.
Halil Kaya,
şakaya vurarak, “Anneciğim, senin beğenmeyeceğin bir kızı alır mıyım ben
hiç? Söz, sana beğeneceğin bir gelin getireceğim,” dedi.
Nisa Kaya
şüphelenerek, “Getirecek misin?” diye sordu.
“Kimi?”
Bedri Kaya,
karısına gülerek, “Okulundaki kızlar, altı yıl boyunca, rahat bırakırlar
mıydı böyle yakışıklı bir delikanlıyı sanıyordun? Getirecektir onlardan
birini...”dedi.
Nisa Kaya,
ani bir tepkiyle, “Ay, aman, istemem! Tanımadığım, bilmediğim...”diyerek
söylenmeye başladı.
Halil Kaya,
gevrek gevrek güldü. “E, anneciğim, babam haklı. Okuldan bir kıza âşık
olmuşumdur belki…”
Nisa Kaya,
kızgınlıkla, “Ben, seni kiminle evlendireceğimi biliyorum,”diye çıkıştı.
Halil Kaya,
konuyu değiştirmeye çalışarak, “Tabii ki, sen kiminle evlendirmek istiyorsan,
ben onunla evleneceğim anneciğim, ama önce işimi elime alayım bir… Olur mu?”diye
sordu.
“Biz de
hemen yarın evlen, demiyoruz zaten. Okulun bittiğine göre bir işe girmeye
gelmiştir sıra herhalde. O arada düğün hazırlıklarına da başlarız.”
Halil zoraki
gülümseyerek, “kimin başını yakmayı planlıyorsun; onu da söyle bari,”dedi.
Nisa hanım
da gülümseyerek, “Ümmühan’ın,”dedi.
Halil,
şaşkınlıkla, “bizim Ümmühan ile mi?”diye tekrarladı.
“O Erol’un
kardeşi yahu…”
“Ne olmuş
Erol’un kardeşiyse? Daha iyi ya…”
“Ama
anneciğim, o benim kızkardeşim sayılır.”
Bedri Kaya,
oğlunun memnun olmadığını fark ederek oturduğu yerden doğruldu, salondan
çıkarken, “Benim uykum geldi. Yatmaya gidiyorum...”dedi. “Hanım,
oğlan yol yorgunu… Gelir gelmez binme çocuğun tepesine, bırak da yatsın o da”
Halil Kaya,
onun arkasından, ayaklanarak, “İyi uykular babacığım!”diye seslendi.
Bedri Kaya, “Sağ
ol. Size de...”diyerek salondan çıktı.
Halil,
gerçekten de yol yorgunuydu, göz kapaklarına zor hâkim olabiliyordu. “Bu
konuyu yarın konuşsak ya, anneciğim. Ne olur…”
“Haydi madem
ki, yarın konuşuruz; biz de yatalım,” diyerek Nisa hanım da ayaklandı.
“Odan hazır.
Bu günlerde geleceksin diye temiz çarşaf ta sermiştim. Yat sen de haydi.”
Halil Kaya
da onunla birlikte hareketlendi. “Sağ ol anneciğim. İyi uykular… Sabah
konuşuruz daha…”diye gülümseyerek annesiyle birlikte salondan çıktı.
*