Babillilerin âdetlerine göre;
bayramlarda herkes bir yerde toplaşarak bayramlaşıyordu. Hiç kimse evinde
oturmazdı. O gün, Hz. İbrahim, evinden çıkmamaya karar verdi ve hadi gidelim,
diye gelen komşularına iştirak etmek istemedi.
O zamanlar yıldızlara bakarak, hareket
etmek modaydı. İbrahim, hasta olmadığı halde, hastalığın olacağını görmüştü
yıldızlarda.
Komşuları, "biliyorsun, bugün evde
durmak yasak. Sen gitmiyorsan dışarı çık, kapıyı sıkıca kapayalım,"
dediler.
İbrahim’de dışarı çıktı. Komşuları, kapıyı sağlamca kapadılar, bayram yerine
gittiler.
İbrahim, komşuları gidince dedi ki:
SAFFAT(37)/88-90: "(İbrahim),
yıldızlara bir bakışla baktı ve dedi ki: ’Ben hastayım.’ (Kavminden olanlar),
ondan, yüz çevirip gittiler."
ENBİYA(21)/57:"Andolsun Allah’a,
sizler dönüp gittikten sonra, putlarınıza tuzak kuracağım."
Ve kendi kendine şöyle söylendi:
"Siz, evimin kapılarını bana karşı
sağlamca kapattınız, ama ben de vallahi, siz gidince puthanenizin kapısını
açarım. Putlarınızı kırar, paramparça ederim. "
Onun böyle söylendiğini puthane
hizmetçilerinden birisi duymuştu. Adam, "Bu çocuk delidir! Ne söylediğini
bilmiyor." dedi. Önem vermeden gitti. O da, bekçiler gözden kaybolunca,
puthaneye gitti. Kapısını açtı. İçeri girdi. Elinde balta vardı. Putlara baktı,
önlerine, türlü türlü yiyeceklerin konulmuş olduğunu gördü. Kâfirlerin âdeti şu
idi ki, bayram için ne yiyecek pişirirlerse, büyük puta ondan bir pay
ayırırlardı. Her putun önüne de, o yemeklerden biraz koyarlardı. Sonra o
yiyecekleri alarak: "İlâhlarımızın bakışı ile bereketlenmiştir,"
derlerdi. Onları saklar, kendileri yerlerdi.
İbrahim baltası elinde, putlara şöyle
seslendi:
"Niçin bu yiyecekleri yemiyorsunuz?
Niçin cevap vermiyorsunuz? Söylesenize! Ama doğru! Yiyemezsiniz! O halde bu
halka nasıl ilâhlık edersiniz?"
Baltayı sağ eline aldı. Putlara
saldırdı. Balta ile kiminin başını kırdı. Kiminin ayağını kesti. Kimini
belinden ikiye ayırdı. Kiminin başını ikiye böldü. Kimisini de yüzüstü bıraktı.
Büyük puta ise ilişmedi. Onu, altın bir tahtın üstüne oturtmuşlardı. Türlü
mücevherlerle de o putu süslemişlerdi. Baltayı, onun boynuna astı. Sonra dışarı
çıktı. Kapıyı, bekçilerin kapadığı gibi kapadı. Dışarıda oturdu, bekledi.
Puthane hizmetçileri geldiği zaman, o
hali görünce şaşırıp kaldılar. Feryada başladılar. Hemen, o saatte gidip
’Nemrut’a haber verdiler:"Putlar kırılmış!"
’Nemrut’, hemen yerinden fırladı.
Puthaneye geldi. O hali görünce şaşırıp kaldı. Ve:
ENBİYA(21)/59: "Dediler ki: ’Bunu
ilahlarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerdendir.’"
Nemrut hizmetçilere kızdı:"Bunu
yapan kim ise onu bulup, getirin!"
İbrahim’in, Siz gidin, ben de
putlarınızı kırarım, dediğini işiten bekçi, Nemrut’a: "İbrahim adlı bir
gençten, putlarınızı ben kıracağım!" diye söylendiğini işittik, dedi.
Nemrut, "İbrahim’i bana getirin!
Eğer bu söz doğru ise, işitenler tanıklık etsinler! Ben onun cezasını
veririm!" dedi.
ENBİYA(21)/61: "Dediler ki: ’Onu,
insanların gözleri önüne getirin. Umulur ki onlar, şahitlik ederler."
Nemrut, ne kadar kâfir ise de, iki kişi
tanıklık etmeyince hüküm vermezdi. Hem de şöyle düşündü: "Bu genç,
Vezir’in oğludur. Suçlu değilse cezalandırmayalım."
İbrahim’i getirdiler.
ENBİYA(21)/62: "Dediler ki: ’Bunu
ilahlarımıza sen mi yaptın, ey İbrahim?’"
ENBİYA(21)/63: İbrahim: "Bilakis,
onların büyüğü bunu yaptı. Şayet konuşabilirlerse, onlara sorun." dedi. Sonra şöyle ilave etti:
-Onlar, söyleyemeyecek olursa, o büyük
puta sorun! Bu işi niçin yaptığını, söylesin!
ENBİYA(21)/65: "Sonra başlarını
çevirdiler. ’Sen gerçekten bilirsin ki bunlar konuşamazlar!’" dediler.
İbrahim, bu sözleri işitince, şöyle
dedi: "Bu putlar, mademki konuşamaz bunu biliyorsunuz, o halde kimseye
fayda ve zarar veremeyecek şeyleri niçin İlah ediniyorsunuz?"
O zaman putları kıranın İbrahim olduğu
anlaşıldı. Nemrut:
"Bunu cezalandırın, işkence edin!" dedi.
Bundan sonra da İbrahim, peygamberliğini
açığa vurdu. Halkı, Hakka çağırdı. Babilliler, İbrahim’e:
"Atamızın, anamızın dinini
bırakmamızı mı istiyorsun?" dediler.
O da: "Ana ve atalarınız da sizin
gibi sapkınlık içindedirler. Çünkü öyle bir şeye tapıyorlar ki, onlara ne
faydası, ne de zararı vardır! Nitekim Allah(c.c) şöyle buyurur:
ENAM(6)/ 83: "Biz bu delillerimizi,
kavmine karşı İbrahim’e verdik. Biz, dilediğimiz kimsenin, derecelerini
yükseltiriz. Muhakkak, senin Rabbin, Hakim’dir, Alim’dir."
Ve yine Allah(c.c) şöyle buyurmuştur:
ENAM(6)/ 80: "Onun kavmi, onunla
mücadele etti. (İbrahim) dedi ki: ’Allah, beni doğru yola iletti. Siz, O’nun
hakkında, benimle mücadele mi ediyorsunuz? Ben, O’na şirk koştuğunuz şeylerden
korkmuyorum, ancak, Rabbimin dilemesi müstesna. Benim Rabbim, ilmiyle her şeyi
kuşatmıştır, düşünmüyor musunuz?’"
Nemrut, İbrahim’e:
"Senin İlahın ne yapıyor ki bende
onu yapayım?" dedi.
Nitekim Allah(c.c) şöyle buyurdu:
BAKARA(2)/258: "Allah’ın, kendisine
mülk verdiği o kimseyi, görmedin mi? Ki o, İbrahim’le Rabbi konusunda mücadele
ediyordu. İbrahim dediği zaman, benim Rabbim O ki, diriltir ve öldürür. (Nemrut)
dedi ki: ’Ben de diriltir ve öldürürüm.’"
Nemrut, zindandan iki kişi getirtti.
Birisini öldürttü:
-İşte, dedi. Diriyi öldürdüm!
Sonra ötekisinin ellerini çözdürdü:
-İşte, ölüyü de dirilttim! Çünkü elleri
bağlı olan öldürülecek kimseydi. Şimdi onu bağışladım, salıverdim. Böylece ona
hayat verdim! Dedi. Bunun üzerine İbrahim, Nemrut’a tekrar şöyle hitap etti:
BAKARA(2)/258: ".İbrahim dedi ki:
’Muhakkak benim Rabbim, Güneşi, doğudan getiriyor, sen de onu, batıdan getir.’
(Bunun üzerine) o Hakkı örten, şaşırdı. Muhakkak Allah, zalim kavmi hidayete
erdirmez. "
Nemrut, buna cevap veremedi, sustu. O
cebbar Nemrut’un dili sanki tutuldu. İbrahim, bundan sonra yine halkı,İslam’a
çağırdı. Fakat hiç kimse, olumlu cevap vermedi. Çünkü Nemrut’tan korkuyorlardı.
Nemrut: "İbrahim’i bir eve kapatınız!" dedi.
Bir kapalı yere İbrahim’i kapattılar,
bekçiler koydular. Elini, ayağını sağlamca bağladılar. Halktan insaflı,
merhametli kimseler, onun yanına görmeye gelirlerdi. O da onları, İslam’a davet
ederdi.
İbrahim, o hapishanede, bu şekilde bir
süre kaldı. Bir süre sonra, babası Azer öldü. Nemrut’ta, İbrahim’e işkence
etmeye ve öldürmeye niyetlendi. Bu nedenle de ateşe atmaya karar verdiler ve
şöyle dediler:
ENBİYA(21)/68: "Şayet yapacaksanız,
onu(İbrahim’i) yakın! Ve ilahlarınıza yardım edin!"
Sonra, Nemrut’un emrince, yüksek bir yer
yapıldı. Ateş yakılacak yeri çevirdiler.
Nitekim Allah(c.c) şöyle buyurur:
"’(İbrahim) için bir bina yapın da
onu ateşe atın!’ dediler."
Ateşin çevre duvarı, yapılıp-
tamamlanınca, Nemrut emretti.
Ateş için odunlar taşındı. Oraya odun
götürmek için odun yüklenen develer, odunların, İbrahim’i yakmak için
taşındığını bildiklerinden, sırtlarındaki yükü yere düşürürlerdi, götürmek
istemezlerdi. Bundan ötürü İbrahim, onlara hayır duada bulunurdu. Ancak katır,
hırsla ve gönülden odun taşımıştı. İbrahim, katırlara lanet etti. Bu odunlar,
bir yıl boyu taşındı. İbrahim’in, ateşe atılacağının bütün ülkede bilinmesi ve
halkın orada hazır bulunması için iş uzatıldı. Beli bükülmüş, ihtiyarlar,
hastalar sürüne sürüne giderler, dağdan sırtlarında birer, ikişer odun
getirirlerdi.
Bizde bir hayırda bulunalım.
İlahlarımıza yardım edelim. Onların düşmanını ateşte yakalım, derlerdi. Bu
yolda bir yıl tamamlanınca, odunlar bir dağ gibi yığıldı. Sonra bu odunlar,
ateşe verildi. Öyle bir yanış yandı ki, alevleri gökyüzünü sardı. Daha sonra
İbrahim’i, zincirlerle bağlı olduğu halde, o ateşe atmaya getirdiler. Nemrut
halkı, onu görünce sevindiler. İbrahim’i sevenler ise gizli gizli ağlaşır,
Allah’a yalvarırlardı.
İbrahim’in ateşe atılmasına gelince,
sıcaklığından ötürü kimse yanaşamadı. Ne kadar çalıştılarsa, onu ateşe
atamadılar. Aciz kaldılar. Şeytan, İbrahim’in ateşe atılamadığını görünce,
hemen, kendisini önemli bir kimse şekline soktu. Önemli bir insan havasında,
Nemrut’un karşısına geçti.
Nemrut ona:
-Sen kimsin, ne kişisin? Diye sordu.
Şeytan:
-İşittim ki, şu büyücü kimseyi, ateşe
atmak istemiş, atamamışsınız. Sana, onu ateşe atmanın yolunu göstermeye geldim,
dedi.
Nemrut:
-Yöntemin nedir, söyle bakalım! Dedi.
Şeytan:
-O’nu mancınıklarla atın! Diyerek
Nemrut’a mancınığın yapılmasını öğretti.
Mancınık yapılınca, Nemrut emretti,
İbrahim’i, zincirlerle bağlı olarak getirdiler. Mancınığa koyup, atmak
istediler. Lâkin mancınıkla da atamadılar.
Tekrar aciz kalınca, yine Şeytan işe
karıştı ve şöyle dedi:
-Bir erkekle bir kız kardeş, burada
çiftleşmeli ki, bunu ateşe atabilesiniz!
Nemrut onun dediği gibi biri kız, biri
erkek iki kardeş buldurttu. Çin ile Gane adlı iki kardeş bu işi yaptı ve
Çingeneler de onların soyundan türedi.
İbrahim, sonra mancınığın içine konuldu
ve ateşe atıldı. İbrahim mancınıktan fırlatılınca, havada ateşe doğru
ilerlemeye başladı.
Allah(c.c), Cebrail’e emretti:
"Yetiş! İbrahim havadayken
tut!"
Ona: "Ben Cebrail’im de! Benim yapabileceğim
bir dileğin var mı? Diye sor", dedi.
Cebrail, hemen o anda, İbrahim’e
yetişti:
-Ey İbrahim! dedi. Ben Cebrail’im!
Allah(c.c.)’nün emriyle sana geldim. Benden ne dilersen dile!
İbrahim:
-Benim dileğim, Allah(c.c.)’na dır, sana
değildir. Ben O’nun kölesiyim! Ateşte O’nundur! Nasıl dilerse öyle yapsın!
Dedi.
İbrahim, Allah’tan başka kimseden yardım
dilemeyerek:
"Ben sadece Allah’tan yardım
isterim dediği için Allah(c.c.), ona, "Halilim" (dostum)dedi ve adı
"Halilullah"(Allah’ın dostu) oldu.
Allah(c.c.), o zaman ateşe şöyle
emretti:
ENBİYA(21)/69: "Biz söyledik: ’Ey
ateş, İbrahim’in üzerine soğuk ve selâmet ol!’"
Ve İbrahim, ateşin ortasına düşünce,
ateş dört yana çekildi. Ateşin ortasında bir yer açıldı. Güzel bir pınar çıktı.
Çevresi yeşillendi. O da geldi, pınarın yanına oturdu. Ayağındaki zincir
bağları çözüldü.
Nemrut, yüksek bir saray yaptırmıştı. O
sarayın üstüne, ağaçtan yüksek bir sedir yapılmasını emretti. O yüksek yere
çıkarak, ateşi görmek istedi.
Hem de şöyle dedi: "İbrahim’in ateş
içindeki halini göreyim! Acaba yanıp kavruldu mu?"
Nemrut, ateşin içine baktı. Ateş
ortasında, pınarı ve yeşilliği gördü. İbrahim’de, sağ olarak pınarın yanında
oturuyordu. Nemrut, bu hal karşısında şaşırdı, kaldı.
-Ey İbrahim! diye bağırdı.
İbrahim’de: "Ey Allah düşmanı! Ne
diyorsun?" diye cevap verdi.
Nemrut, "Bu ateşi senin için kim
böyle yaptı?" diye sordu.
O da: "Ateşi Yaratan!" dedi.
Nemrut, "O Yaratanın hakkı için
ateşin içinden dışarı çık. Seni göreyim!" dedi.
İbrahim kalktı. Ateşin içinde yürüdü.
Nereye
ayakbastıysa, o yerdeki ateş sönüyor, orası çimenlik oluyordu. Bu suretle
İbrahim, dışarı çıktı, durdu.
Nemrut, "Ey İbrahim! Sana ne
söyleyeyim! Senin yüce bir Rabbin varmış. Şimdi dileğim, senin Rabbine konukluk
etmektir!" dedi.
İbrahim, "Benim Rabbimin konukluğa
ihtiyacı yoktur." dedi.
Nemrut, "Ben onu konuklasam gerek!" dedi.
Bin at, bin deve, koyun, sığır ve
kuşları; yani sultanları konuklamaya yarar şeyleri getirdiler. Hepsini,
İbrahim’in Rabbine karşı kurban ettiler. Ancak Allah(c.c.), hiç birisini kabul
etmedi.
Nemrut, kurbanın kabul edilmediğini
anlayınca, İbrahim karşısında mahcup oldu. Bu utançla, İbrahim’in yüzüne
bakamadı. Üç gün sarayına kapandı. Nemrut, halkın kendisinden yüz çevirmesinden
korktuğu için sabırsızlandı. Saraydan dışarı çıktı, hemen adamlarını, dört bir
yana mektuplar yazarak yolladı:
-Çabucak ordular gönderin! Tamamen silahlansınlar. Gök Tanrısı ile savaş etsem
gerek! Dedi.
Yüz bine yakın talimli asker, Nemrut’un
önünde toplandı.
Sonra Melek, Nemrut’un yanına varıp:
"Ey zavallı, senin gibi bir
biçareye asker ne gerek! Yüce Allah, yarattığı en küçük bir kuluna emrederse,
seni de, askerini de yok eder!" Dedi. Yüzünü göğe yöneltti:
"Yarabbi, Sen, bu tağutun neler
söylediğini bilirsin. Bunun helakini, sana havale ediyorum!" Dedi.
Yüce Allah, yaratıklarının en zayıfı
olan sivrisinek ordusuna emretti. Akın akın geldiler. Nemrut ordusundaki
askerin, yüzlerine, gözlerine üşüştüler. Sivrisineğin çokluğundan, askerler,
birbirlerini görmezlerdi. Her adamı ve atını ısırdığında, acısı dayanılmaz
olurdu. Bu acıyla, hayvanlar şaha kalkar, canının acısından, askerleri yerlere
fırlatırdı. Böylece, bu zalim ordu, perişan oldu.
Nemrut, yapayalnız kaldı. Kaçıp,
sarayına girdi. Kapıları sağlamca kapattı. O beladan kurtuldum sandı. Fakat YüceAllah(c.c.),
sineklerin en zayıfına emretti. Öyle ki bir gözü kör, bir ayağı topaldı. Baca
deliğinden içeri girmiş,Nemrut’un dizi üstüne konmuştu. O, onu tutup öldürmek
istedi. Sinek uçtu, yüzüne kondu. O da onu, yüzünden kovmak istedi. Sinek yine
uçtu, onun burnunun içine girdi. Oradan beyninin içine kadar yürüdü. Azar azar
beynini kemirmeğe başladı.
Nemrut iki eliyle yüzüne, gözüne
vuruyor, acısını bir parça dindirmek istiyordu. Sinek, ona, o kadar işkence
ediyordu ki, ne zaman başını sallasa, sineğin kemirişi diniyordu. O da, o zaman
rahat ediyordu. Eğer başına, bir şeylerle vurmazlarsa, sineğin beynini yemesi
yine devam ediyordu. O zaman, Nemrut’un feryadı göklere çıkıyordu.
Sonunda, başına vuracak bir görevli
gerekti. Tokmaklar hazırlandı. Nemrut’un yakınlarından, nöbetle onun başına
vuracak kişiler görevlendirildi. Nemrut, hafif vurandan darılır, kuvvetli
vurandan memnun olurdu. İşte kendisini "tanrılaştıran" ve kendi
çağının en büyük krallığının başındaki zalimin akıbeti!