Gerçeküstü onca imgenin yalın bir çözümlemesi aslında günlük hayatta yaşanası yaşanmama ihtimali olsa da. Bir hayalin ötelenmiş tezahürü süregelen evrenin varış ihtimali uzak ya da yakın olsa dahi bir o kadar sürrealist bir süreç ki akla zarar. Ne inkârı mümkün ne kabulü. Belki de bir rüyanın doyumsuz saltanatı güne ve ana nispet edercesine.

 

Aşkın saflığı belki de tüm duyguların yoldan çıkıp sapması çıkmazlara…

 

Âşık bir benliğin sırtlandığı yük mü her şeyi zora sokan yoksa hafiflemiş bir ruh mu mantığa çoktan gem vurmuş?

 

Kesişen yolların çaprazında kalan tüm o seçenekler işaretleme olasılığının uzak kalması olsa da elimizdeki çizelgedeki eklentili tüm duygular bir kez daha çıkmaza sokarken.

 

Kafka’nın çıkarsız ve çalkantılı aşkı mıdır tarihin sayfalarında o heybetli belki de silik mektuplar kadar yol bulan yoksa Flaubert’in kadın karakteri midir ölümün çağrısına sessiz kalamamışken eşgüdümlü bir yenilgi ile sonlandıran ömrünü.

 

İnsanlığın zaman zaman yüceltildiği, avunduğu, avutulduğu kısaca insanlığın manzarası: Dünyanın var oluşundan sonsuza uzanan o yolda hanesiz rakamlara eş güdümlü insan kitlesinin yaşadığı, yaşattığı, duyumsadığı, duyumsattığı…

 

Kişisel bir doktrin eser sahibinin vurguladığı belki de hayal ötesi bir karakter gerçeğe uyumlu ya da okuyucuyu fazlasıyla zorlayan.

 

Belki de zikredildiği gibi: ‘’Ben her zaman şeylerin ruhuna inmeyi istemişimdir.’’

 

Romancının kimliği yoksa romanın ne olduğu ikileminin getirdiği nokta ise zamana bırakılmıştır.

 

Kafka ve çağdaşları Proust ve Joyce ve ayrıldıkları kavşak, Kafka’nın psikolojiden uzaklaşarak bir durumu, bir olayı incelemede gösterdiği titizlik yarattığı karakterleri psikolojik açıdan inandırıcı olmadığı anlamına değil daha ziyade psikolojik sorunsalın ötelendiği ve ikinci plana atıldığı anlamına denk düşmektedir.

 

İnsanın ve insanlığın bilinmez iç dünyaları bir bir yansır okuyucusuna. Bir yandan eser sahibinin desturundan haberdar ederken serpilmiş iken cümle ve satır aralarına.

 

Eksiltili onca duygu ve söylem ve entelektüel açıdan zor ve çetrefil düşünceyi, bir duyguyu romana transfer edip ve akabinde yaratılan komposizyonu romanın ayrılmaz bir parçası haline getirmektir aslolan.

 

Bir adım ileri gitmek gerekirse; bu fikir yürütmenin konu dışı olmadığı gerçeği ve ayrıntısı bilakis yazılmış olan bu düşünen romanlarda eser sahibi tarafından aktarılan olayın ya da betimlemenin fikir yürütmeler sayesinde sağlanan mevcudiyetinin varlığıdır.

 

Son bir örnek vermek gerekirse; Herman Broch ne zaman ki bir karakterin çerçevesini çizmek istese öncelikle onun temel tavrını yakalar ve adım adım özel vasıflarına, öznel niteliklerine yaklaşır. Diğer bir deyişle soyuttan somuta indirgenen bir mecra.

 

Dünya, efsane ve insan tümlemesi, kimi zaman aşk ile yoğrulmuş kimi zaman katıksız umutsuzluğun yaşattığı ve yansıtıldığı çaresizlik.

 

Kahramanlar, sanatçılar ve okuyucu ile bütünleşen sayısız ironi ve sönmek bilmeyen hoş bir ironi ışığı, büyüsü tıpkı kâinat gibi. Ne de olsa her romancının gücünü ilgili sanat dalının gizini ve ihtişamını yansıtan eşsiz bir simya

 

 

 

( İnsanlığın Manzarası... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.03.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.