Kayar geçer
üzerimizden alemin bin türlü bilgisi O istedikçe. Alemleri yaratan kime ses
olmamış ki , seni bıraksın öksüzce.
An gelir ,
kapanır gözlerimiz madde aleme , açılır semadan kapılar ;an gelir o
basamaklarda soluk soluğa kalırız ,bir el çeker ruhunuzu hafifliğiyle.
Dönüyor
evren , dönüyor ağaçlar ,dönüyor insan…
Beş duyudan
münezzeh , saydam duyular varmış alemde.
Bilene ,isteyene , kabul edene…
Sen zamana
nasıl sığdırırsın en kutlu kelamı? Aç
kulaklarını. Bir bir dinle ki sözü , bilinenden gayrısı var alemde.
Saklandığı yerde kaynayan kazan gibi durmakta
, kapağı tıkırdamakta.
Hadi aç
kulaklarını. Bugünün sözü kulak zarından ulaşacak kalbine.
Dinle!
‘Kalem yazdı
,mürekkebi bile kurudu’
Olan oldu da
biten bitti mi sanıyorsun şimdi. Seni
kendine getirmek için kaç kalemin daha ucu kırılacak. Mürekkep an be an kurudu.
Yazdıran yazanın kıymetli kulunun hür iradesiyle yaptıkları.
Ve oku!
Onca
kalabalık lafın arasında kendini kaybetmeden kal diye verilmiş kitap sana. Gözünle
gördüğün ,sesinle tekrarladığın satırları ,kulakların duysun diye.
Bugünün sözü
kulak zarından gizli , sessizce dinle şimdi.
Gören kalbe
ihtiyacın var ey can! Sıyrıl da madde aleminden bi kerecik , perdeler aralansın
senin için. Duyan kulağa ihtiyacın var ey can! Şah damarında tut parmaklarını
şimdi. Her bir ritmin Allah diye inlediğini duy da aşkın güzelliğine var kulak
zarında. Yakın olanın yakınlığını bil de , öyle ara.
Bilinir mi
anlatmakla? Hele bir titresin kanın
damarın da öyle geç O’ nun karşına. HATIRLA! Her daim huzurdasın aslında.
Huzurunda.
Üstelik el
pençe divan dur demiyor sana. En saf ,en yalın ,en içten halinle gel diyor .
Sense bahanelerin ile öyle meşgulsün ki
, görünenin ardına bakmaya mecalin yok , miskince oturuyorsun o geniş tahtında.
Kimler neler
söyledi. Her birinin kendi gerçekliği vardı belki .Ama senin değildi. Şimdi
uzaklara bakmayı bırakma zamanı gelmedi mi?
Aç kulaklarını
kutlu kelama.
O vakit biz yokuzdur artık .Döner etrafımızda meleklerden bir ordu. ilahi güç ısıtır avuçlarımızı , dökülür
yaşlar , kurtuluruz toprak bedenimizden usulca. O vakit sen , ben erimiştir
artık. Bir olmuşuzdur güneşin toprağında. O vakit , bir boşluk oluşur içinde.
İhtiyaçtan hasıl olan bir boşluktur ve beklediğimizdir işte o. O boşluğu sen yaratacaksın , iste.
Dar zaman
,dar mekan ,dar beden yoktur alemde. Süzülürüz eminlikle.
‘Kalem yazdı ,mürekkebi bile kurudu’ Sen bu
sözü nasıl anladın da ümitsizliğe kapıldın ,hadi söyle.
Eğri gidenin
eğri ,doğru gidenin doğruydu ya yazısı ,
sen kalemi tutanın adaletine teslim et kendini. Teslimiyeti öylece oturup
beklemek sanıyorsan bir kez daha yokla kalbini.
Ve kalem
yazdı ,mürekkebi bile kurudu. An be an göründü gerçek. Günahını yazdı . Devran
döndü , sevabını yazdı. O’ nun terazisi hiç şaşırmadı.
Bilinenin
ardına bak şimdi. Nasıl ? diye sorma. Sorular cevaplarıyla zımbalı ulaştı sana.
Hani her
köşe başında bir üstad oturmuş vaaz vermekte . İçinizde olan sevgiyi bulun
demede. Hani her gün yüzlerce insan o içeriye giden yolu bir türlü bulamamakta.
Çünkü uzun uzun yol aramakta. Hakikat ise Rabbin ile aranda hiçbir yolun
mesafenin olmayışında.
Ey can!
Bugün kulak zarında yaşam. O ince zarın bir perde gibi süzüldüğünü düşün
zihninde. Ve belki de bir aralık görünür gözüne ; umulur ki özünden bir sahne
belirsin yüzünde…
(Gülşen Karasu Kazgın)
*Mesnevi.5.cilt: Kalem yazdı ,mürekkebi bile kurudu.