Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 12/3/2023
Okunma Sayısı : 291
Yorum Sayısı : 6
Hayatınızda Kaç Kez Kütüphaneyi Cafeye Tercih Ettiniz?


İŞİMİZE GELEN TARİH-İŞİMİZE GELMEYEN TARİH

Bizler Türk Milleti olarak Tarihi seviyorduk aslında. Ama bizim Tarih sevgimiz bambaşkaydı. Nasıl mı? Anlatayım.

Daha ilkokul 5. Sınıftayım.

Bir gün öğretmenimiz bizi aldı topluca sinemaya götürdü. 1964 Yılı için, hem de Erzurum'un Pasinler ilçesi gibi bir ilçede okulca sinemaya gitmek çok büyük bir lüks.

Neyse efendim, film tarihi bir film. Konu Truva Savaşları.

Truvalı Hektor, birilerini tepeledikçe arkamda bir amca bağırıyor: '' Vur Hektor, Allahaan gurban. Vur da Türk'ün gücünü göster kafirlere. ''

Dayanamadım artık '' Amca, burada Türkler yok. O Hektor dediğin de kafirin teki. Kafirler, kafirlerle savaşıyor.''

Adam öfkelendi. '' Ula bebe. Sen mi bene tarihi ögredcahsan. Hektor Türk, diğerleri kafir.''

Derken efendim Aşil, Hektor'u öldürdü. Bu sefer bizim amca demesin mi '' Ulaaa, meger Aşil Türk'müş.''

Yani efendim bizim tarih sevgimizde yenilgi söz konusu değildir. İlle galibiyet, ille galibiyet.

Yahu peki kültür- uygarlık- Dünya medeniyetine katkılarımız?

Kim takar onları. Tarih demek savaş demektir. Savaş demek zafer demektir. Türk demek savaş+zafer demektir.

İşte o sebepledir ki bizler 50.000 Kişilik Türk ordusuyla 150.000 Kişilik Bizans ordusuna karşı kazandığımız 1071 Malazgirt Zaferini biliriz; Alparslan'ı, Romen Diyojeni biliriz de 1770'de 180.000 Kişilik ordumuzla 30.000 Kişilik Rus ordusu karşısında perişan olduğumuz Kartal Ovası Savaşını bilmeyiz. Lise yıllarında duymuş olsak da unuturuz.

Kanuni'nin sekiz saatte kazandığı Mohaç Zaferi ilgimizi çeker de bugün hâlâ ABD'de ders olarak okutulan Kanuni'nin kurduğu devlet sistemi bizi hiiiç ilgilendirmez.

O sebepledir ki bahsettiğim paylaşımda da dile getirilen Eskişehir- Kütahya savaşlarını bilmeyiz. Evet, I. İnönü, II. İnönü, Sakarya, Büyük Taarruz zaferlerini en azından duymuşluğumuz vardır da Eskişehir- Kütahya muharebelerini bilmeyiz zira bu muharebelerde yenilmişizdir Yunan ordusuna. O sebeple de rahatlıkla (!) ''Eskişehir- Kütahya savaşları diye bir savaş yok.'' Diyebiliriz. Çünkü o yıllara ait TBMM Zabıt ceridelerini okuma zahmetine katlanamayız. Katlanabilsek göreceğiz oysa bu yenilgi yüzünden Meclisin Kayseri'ye taşınmasının TBMM'de tartışıldığını.

Çanakkale Cephesinde Türk askerinin sadece şekersiz üzüm hoşafı ile karnını doyurduğu işimize gelir de I. Dünya savaşında %17'lik bir oranla en çok asker kaçağının Türk ordusunda olduğu gerçeği işimize gelmez ( Bizden sonra en fazla asker kaçağı olayı %2.5'luk bir oranla Rus Ordusundadır.)

II: Abdülhamit döneminde bir karış bile toprak kaybetmediğimiz(!) pek çoğumuzun işine gelir. ''Tuna Nehri akmam diyor/ Etrafımı yıkmam diyor / Şanı büyük Osman Paşa / Plevne'den çıkmam diyor.'' Marşını da çok severiz ama 1878'de Rus ordularının Ayestefanos'a kadar ilerledikleri ve antlaşmayı burada imzalayıp pek çok toprağımızı ele geçirdiklerini bilmek ve öğrenmek işimize gelmez.

Unutmadan... Ayestefanos, İstanbul'un Yeşilköy semtidir. Hani şu eski Atatürk Havaalanının olduğu semt ve 1878 yılında II. Abdülhamit iki senedir Osmanlı tahtındadır.

Mesela belki bin defa anlatmışımdır: Osmanlı Devletine karşı başkaldıran Eflak Voyvodası Vilad,( Kazıklı Voyvoda ) Fatih Sultan Mehmet, üzerine orduyla yürüyünce kaçtı, bir daha da ortalıkta görülmedi. Nasıl geberdiği hakkında kesin bilgi yok.'' Lakin gelin görün ki benim anlattıklarım havanda su dövmektir zira Voyvoda Vilad'ı ille de Kara Murat'ın öldürmesi gerekmektedir hem de tek başına. Kara Murat'ın Bizans Prensesi Lucia'ya ( Mualla Omay ) bindikten sonra cenabet cenabet küffara kılıç sallaması ise umurumuzda bile olmaz. Voyvoda Vilad'ın kellesini aldı ya (!) gerisi önemli değildir.

[ Voyvoda Vilad'ın kellesini en son Gezi Parkı eylemlerinde de baş rolde olan Mehmetali Alabora aldı '' Deliler '' adlı filmde, bir Osmanlı delisi ( bir askeri birliktir deliler. ) olarak... ]

Evet, tarihimizi filmlerden öğreniyorduk ki bu arada çelikten mamul kılıçların suda yüzebildiklerini de bu filmler sayesinde öğreniyorduk.

Okulca toplu olarak gittiğimiz filmlerden biri de '' Vurun Kahpeye.'' idi. O film sayesinde hain din adamlarının nasıl bir Milli Mücadele düşmanı olduklarını öğrenmiştik.

Peki sadece filmler miydi bize tarihimizi öğreten?

Olur mu hiç. Elimizde üç çok çok önemli ve değerli kaynak vardı.

1- '' Sizin için aradığınız her şey bu kitapta vardır.'' Mesabesinde burnumuza dayatılan, Atatürk'ün Nutku.

2- ''Bugüne kadar öğrendiğiniz her şey yalan ve yanlış. Doğrusunu benden öğrenin.'' İddiasıyla piyasaya çıkan Mustafa Müftüoğlu'nun Yalan Söyleyen Tarih Utansın adlı altı ciltlik kitapları ( Daha sonra cilt sayısı fazlalaştı. )

3- Emin Oktay'ın Liseler için Tarih Ders kitapları. ( Nutuk da Yalan Söyleyen Tarih Utansın da defalarca baskıları yapılan yani her şeye rağmen en çok okunan kitaplar arasında olsa da tabii olarak Emin Oktay'ın Tarih Ders kitaplarının rekoruna yaklaşabilecek bir rekora hiç biri sahip olmadı. Düşünün ki ben Liseyi Emin Oktay'ın kitaplarını okuyarak bitirdim, öğretmenlik hayatımın uzun bir bölümünde de Emin Oktay'ın kitapları ders kitabıydı. Sonraları Altan Deliormanlı ve Kemal Kara'nın kitaplarını okuttuk ya onlar da Emin Oktay'ınkilerden çok da farklı değildi. )

İşin komiği bu kaynaklardan Liseler için Tarih Ders Kitaplarının yazarı olan Emin Oktay Tarihçi filan değildi. Dahası Türk olmadığı yolunda da bayağı ciddi iddialar vardı.

İddiaya göre ( İddia diyorum zira aşağıda okuyacaklarınız ile ilgili bir video kaydı bulamadım. ) bir açık oturumda, bir kaç gazeteci tartışıyordu. Türkiye’de, başta Tarih olmak üzere, mevcut yanlışları tartışıyorlardı. Emin Oktay'ın Tarihçi olmadığını Abdurrahman Dilipak söylemişti. Kısa bir aradan sonra Amerika’dan ‘Emin Oktay’ canlı telefonla bağlandı. Uzun bir tartışmanın ardından Türkiye’de kendilerine baskı uygulandığını, yaşam hakkı tanınmadığını, özgürlüklerinin olmadığını vs. saçmalayınca Dilipak dayanamadı ve kendisine sualen ‘sen Ermeni değil misin? Ermeni bir vatandaş olarak üstelik Tarihçi olmadığın halde, bu ülkenin çocuklarına okutulacak Tarih kitabını dahi yazdığın halde, daha nasıl bir özgürlükten söz ediyorsun?’ deyince, Emin Oktay, itiraf etti, ‘evet’ dedi, ‘ben Tarihçi değilim, görev verdiler yaptım, Ermeni olmama gelince elbette Ermeni’yim baskı olduğu için ismimizi değiştirmek zorunda kaldık.''

''Başka hiç mi kaynak yoktu.'' Dediğinizi duyar gibiyim.

Vardı elbette ama çoğu kütüphanelerdeydi. Kütüphaneler de kız ya da erkek arkadaş edinmek için akla gelebilecek en son mekanlar olduğu için o kasvetli binalar yerine bugün olduğu gibi geçmişte de daha neşeli mekanlar olan cafeleri tercih ediyorduk. Hem ideolojik kitapları okumaktan vaktimiz mi oluyordu Tarih okumaya?

Ha, bir kaç inek vardı elbette kütüphanelere giden ya da üç kuruş cep harçlığını sahaflarda harcayan... Onlara acımaktan başka ne gelirdi ki elimizden.

Yahu birbirimizi kandırmayalım Allah aşkına. hayatınızda kaç kez bir kütüphaneye gittiniz? Hayatınızda kaç kez bir kütüphaneye gitmeyi bir cafeye ya da kahvehaneye gitmeye tercih ettiniz? Yanlış anlaşılmasın. Bu soruyu kendime de soruyorum. Fakülte son sınıfta mezuniyet tezimi hazırlamak için altı ay boyunca Başbakanlık Arşivi ve kütüphanelerden çıkmayan ben, fakülte bittikten sonra kaç kez ciddi bir kütüphaneye ayak bastım? Hiç...

****

Gelecek bölümde bize tarihimizi öğreten (!) sinema filmleri ve dizi filmlere devam edip ardından Biz Tarih öğretmenleri tarih bilimi olarak ne öğrendik? konusunu ele alacağım inşallah.
( Hayatınızda Kaç Kez Kütüphaneyi Cafeye Tercih Ettiniz? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 12/3/2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.