1 Zaferler,hezimetler,öncesi Ve Sonrasıyla Kut’el Amare Savaşları---6. Bölüm---

Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 2.06.2022
Okunma Sayısı : 665
Yorum Sayısı : 6

ZAFERLER,HEZİMETLER,ÖNCESİ VE  SONRASIYLA KUT’EL AMARE  SAVAŞLARI---6. BÖLÜM---

--AH  BAĞDAT  AH--

29  Nisan  1916’da General  Townshend  ve  komutasındaki  13.000 İngiliz  ve  Hintli  askerin  esir  edilmesi  ile  sonuçlanan  Kute’l  Amare  Savaşı sonrasında Osmanlı  Genel  Kurmayı bayağı  havalara  girmişti.  Bilhassa  Enver Paşa’ya  göre  İngilizlerin  beli  kırılmıştı. Artık  kıpırdayamazlardı.  Dicle  Cephesindeki  savaşlar  da  sona  erdiğine  göre  Kute’l  Amaredeki  ordunun  orada  boş  boş  oturmasına  gerek  yoktu.

Eee.  Boş  oturmayıp da  ne  yapacaktı ordu? Daha  doğrusu  Halil  Paşa’dan bundan  sonrası  için  ne  isteniyordu?

Enver  Paşa’nın  kendisinden  bir  yaş  büyük  amcası  Halil  paşa’dan  istediği  şey  aynen  şuydu:  Kendisinden  önceki  6.  Ordu  Komutanı  olan  Van Der  Goltz  Paşa’nın  politikasını  aynen  devam  ettirmek.

Yani?

Yani  Orduyu   Ruslara  karşı  İran  üzerine  sevk  etmek.

Halil  Paşa’nın  anılarından  devam  edelim:

“Ne var ki, öteden beri İran’da hayal içinde olan, siyasi ve iktisadî menfaatler peşinde koşan Almanlar, Başkumandanlık karargâhını( Osmanlı  Genelkurmayını  kast  ediyor ) tesirleri altına almışlardı. Bu tesirin neticesinde son derece hatalı bir emirle karşı karşıya kaldım. Emir şöyleydi; Dicle Cephesi’nde yeteri kadar kuvvet müdafaada bırakılarak, İran Cephesi takviye edilecek, ilk olarak da Kirmanşah işgal altına alınacaktır”.

Halil Paşa, Başkumandanlık Vekâletinin bu emrine şu cevabı verdiğini ifade etmektedir:

 “Bir yıl önceki Kut mağlubiyetini unutamayan İngilizler, Bağdat’ın 110 kilometre güneyinde 100 bin süngülük bir kuvvet toplamışlardır. Böyle bir durumda ordunun mühim bir kısmını Dicle cephesinden çekip İran ortalarına sevk etmek cahilane ve caniyane bir sergüzeşt( macera) teşkil eder. Böyle bir kumandan olmak istemem. Bu şekildeki bir harekete de olurum yoktur.”

Halil Paşanın anılarındaki ifadesine göre; Karargâh ısrarla harekete geçmesini istiyor, o da böyle bir harekâtın hatalı olacağını bildiriyordu. Hatta kendisinin Altıncı Ordu Kumandanlığı görevinden alınmasını talep etmiş, fakat cevaben Başkumandan Vekili Enver Paşa imzasıyla “Altıncı Ordu Kumandanı olarak kalacaksınız ve Kirmanşah’ı mutlaka ele geçireceksiniz,” emri verilmiştir.

Halil Paşa, bu noktada yapılacak harekâtın hatalı olacağını ısrarla bildirmiş ve bütün yolları denemiş, mesleki açıdan görevini yapmıştı. Ancak son gelen ve “kesin” olduğu bildirilen emre itaatsizlik etmeyi kendisine yakıştıramadığını belirtmektedir. Halil Paşa sözlerine şöyle devam etmektedir:

 “İlerideki bütün fecaatin sorumluluğu artık Başkumandanlığa aitti. İran Cephesini 13.Kolordu Karargâhı ve bir kısım piyade ve topçu kuvvetleriyle takviye ederek bu kuvvetleri Kirmanşah’ın işgaline sevk ettim’’

Enver  Paşa’nın biraz  da  Kafkas  Cephesindeki  hezimetimizin  öcünü almak  amacıyla ve  Almanların  isteğine  de  uyarak  açmış  olduğu  bu  cephenin  başımıza  bela  olacağı  gün  gibi  aşikardı  çünkü  ana  vatanımızın topraklarını  savunmak  yerine Alman  menfaatlerinin  savunuculuğunu  yapıyorduk.

 Kut  yenilgisine  kadar  , Londra'daki Savaş Ofisi, Hindistan yönetiminin Mezopotamya'daki askeri işlerin yönetimine boyun eğmişti, ancak bu  yenilgiden  sonra artık  işleri  direkt  kendileri  ele  aldılar. Bu  cümleden  olarak Kut  Cephesine  Mezopotamya’nın  her  karışında  başarılı olmuş  ama  ismi  pek  duyulmayan  General Frederick Maude atandı.


Maude, Temmuz 1916'da  Dicle Kolordusunun ve bir sonraki ay tüm cephenin komutanlığına atanmıştı.

Hemen bölgedeki İngiliz ve Hint güçlerini yeniden organize ve ikmal etmeye başladı ve  Ekim  1916 ya  kadar bölgeye  150.000 Asker  yığdı.

General Maude  hızlı  bir  şekilde  ve  aylar  süren  bir  çabayla ordusunu  takviye  ederken  Halil  Paşa,  albay Ali  İhsan Bey komutasındaki  13.  Kolorduyu  İran  içlerine  göndermiş, kendisi  karargahını  Bağdat’a  taşımış  ve  Kute’l  Amare'yi de emrinde  sadece  10.000 Asker  bulunan  ve  cepheye  yeni  gelmiş  olan  Albay  Kazım  Bey’in (Kazım  Karabekir)  idaresindeki  18.  Kolorduya  bırakmıştı.

Kazım  Karabekir, Maude’nin  nasıl  bir  hazırlık  içinde  olduğunu  biliyor  ve  görüyordu. Halil  Paşa’ya  yalvardı  adeta ‘’ Komutanım !  Kut  düşerse  Bağdat  düşer. Etme  eyleme  gel  bu  cepheyi  takviye  edelim. 10.000  askerle  Kut’u  korumak  mümkün  değil.’’

Halil  Paşa da  biliyordu  ki  10.000 askerle  Kut’u  müdafaa  etmek  mümkün  değildi  ama  emir  demiri  kesmişti. Yukarıdan  gelen  emir ‘’ Ruslara  karşı  savaşın. Tüm  gücünüzü  o  cepheye  verin’’  Diyordu. Ancak  burada  bir  noktanın  altını  çizmem  de  lazım: Askerlik  yapmadım.  ( Ayağım  sakat  olduğu  için)  Askeri  kuralları  bilmem  fazla.  Ama  sanırım  bir  ordu  komutanının  kendi  inisiyatifi  diye  bir  şey  de  vardır  değil mi?  Yani  Halil  Paşa’nın ‘’ Ben  n’aapıyım  emir  öyleydi’’  mazereti  bence  çok  da  geçerli  bir  mazeret  olmasa  gerek.

Maude  kısa  süre  içinde  askerinin  miktarını  210.000’e  çıkarmıştı.  O  sürekli  ordusunu  takviye  ederken  biz de ( Osmanlı  Genel  Kurmayı ) durmuş  bir  sinema  filmi seyreder  gibi  seyrediyorduk.  Kendi  kuvvetlerimizi  takviye  etmemiz  gerekirken  tam  tersini  yaparak  kuvvetlerin  büyük  bir  bölümünü  İran  içlerine  göndermiştik.

Bu arada  Maude, Townshend’in  yaşadığı  açlık  ve  hastalık  sorunları  gibi  bir  sorun  yaşamamak  için   gerek  yiyecek  gerek  tıbbi  malzemeyi  ziyadesiyle  stoklamıştı.

İngilizler  için  artık taarruza  geçme  konusunda  hiç  bir  engel  kalmadı.  General  Maude  İngiltere’ye  ‘’ İstikamet  Bağdat.  Okey?’’ diye  sordu  ve  Londra’dan ‘’  Elbette  Okey.  Haydi  göreyim  seni.’’Cevabını  alınca 50.000  kişilik  bir  kuvvetle 13-14 Aralık 1916’da  Dicle  Nehrinin  her  iki  yakasından saldırıya  geçti. ( Dikkatinizi  çekmiştir.  Adamlar  neredeyse  7  ay  hazırlık  yapmışlar  biz de  durup  seyretmişiz.)


Şiddetli  yağmurlar  ve  fazla  kayıp  vermeme  kaygısıyla çok da  hızlı  hareket  edemeyen Maude 29 ocak 1917’de müstahkem  bir  mevki olan Kadir-i Bend’i  ele  geçirdi. Buranın  ele  geçirilmesi demek  Kut’un  düşmesi  demekti  aslında.

Bu  arada kahramanca  Kut’u  savunan  Albay  Kazım  Bey  hâlâ  ısrarla  Halil  Paşa’ya  ‘’  Komutanım !  Hiç  olmazsa İran  içlerine  gönderdiğiniz  ve  Hemedan’ı  alarak  görevini  tamamlamış  olan  13. Kolorduyu  geri çağırıp  derhal  yardımımıza  koşun.  Yoksa  Kut  gidecek.  Kut  giderse  Bağdat  gidecek’’  diye  feryat  etse de  hiç  bir  yardım  gelmedi.

Kut’da  kalmak  hem  kendisinin  hem  emrindeki  askerlerin ölümü  demekti.  Kalıp  direnmek  ise  boşu  boşuna ölmekten  öteye  bir  anlam  taşımayacaktı.  Tek  çare  vardı:  Kut’u  boşaltıp  çekilmek. Townshend  gibi  teslim  olmayı  hiç  düşünmüyordu.

Evet.. Kut’dan  geri  çekilecekti  ama  bu  geri  çekilme  çok pahalıya  mal  olabilirdi. Zira  düşman  sadece  İngilizler  değildi. Hangi tarafı  güçsüz  görürlerse  o  tarafa  saldıran  yağmacı  Arap  çapulcu aşiretleri  de  bir  başka  bela  olarak karşılarındaydı.

Kazım  Karabekir’in  tek  yardımcısı  ise  o  sıralarda  başlamış  olan  mevsim  yağmurlarıydı. Her  yer  vıcık  vıcık  çamur  içindeyken  nazik  İngilizler  siperlere girip  bomba  ve  kurşun  yağdırmakta çok  da  hevesli  olmayabilirlerdi.

Bir  Gambot  Filosu  hazırlattı  ve 24  Şubat 1917’de tüm  askerleriyle  birlikte  oldukça  başarılı  bir  geri  çekilme  yaparak  Kut’u  boşalttı.

İngiliz  Ordusu  27 Şubat  1917’de Aziziye’ye  girdiğinde  Kazım  Karabekir  hâlâ  Halil  Paşa’ya  ‘’  Paşam!  İran'daki  en  azından  13.  Kolorduyu  geri  çağır.  Adamlar  Bağdat’a  ilerliyor.’’  Diyordu.

Halil  Paşa, ancak  1 Mart 1917’de  İngilizlerin  ciddi  ciddi  Bağdat’a  doğru  ilerlediklerini  anlamış  olacak  ki  1 Mart 1917’de  İran’daki  orduyu  geri  çağırdı.

Ancak   bu  ordu 6. Mart’ta  Bağdat’a  yetiştiğinde   çoktan    işten  geçmişti.  General  Maude  Bağdat’ı  öylesine  bir  kıskaca  almıştı  ki  onu  kurtarabilmek  artık  mümkün  değildi. Bağdat  ya Kazım  Karabekir’in  komutasındaki  10.000  askerden oluşan 18. Kolordu  tarafından  savunulacaktı ( Bu  imkansızdı.  Daha  önce de belirttiğim  gibi  Maude Kut’a  her  ne  kadar  50.000  kişilik  bir  ordu  ile  saldırmışsa da  emrinde  210.000 kişilik  bir  ordu  vardı. Böyle  bir  orduya  karşı  10.000  askerin  başarılı  olması  imkansızdı ) veyahut  aynen Kut’dan  çekilme  olayında  olduğu  gibi  Bağdat’ı  da  boşaltıp  çekilmek  gerekiyordu.  Teslim  olmak?  Bu  hiç  bir  şekilde  komuta  kademesindeki  hiç  kimsenin  aklının  ucundan  bile  geçmiyordu.

Bağdat'tan  çekilmeye 10 Mart 1917 akşamı Har Köşkü’nde toplanan harp meclisine yer verilmişti. Ordu, Kolordu ve Tümen Komutanları ile Kurmay Başkanların hazır bulunduğu bu meclisin gündemi Bağdat’ın savunulması ve yahut boşaltılması konusuydu. 6.Ordu Komutanı Halil  Paşa 11 Mart 1917 için kesin neticeli muharebenin tutulan hatta verilmesini uygun buluyordu. Zira bu büyük tarihi şehrin kolay kolay ve mevcut kuvvetin üçte birine mal olacak bir muharebe vermeden terk edilmesinin ordu için silinmez bir leke bırakacağı düşüncesindeydi. Yani  ‘’ gerekirse  kuvvetlerimizin  üçte  birini  kaybedelim  ama  çarpışmadan  geri  çekilmeyelim.  Bu  Türk  ordusunun  şanına  yakışmaz. Ayrıca  Bağdat gibi  bir  şehrin  öyle  kolayca  düşmana  teslim  edilemez.’’  Diyordu.


18. Kolordu Komutanı Kâzım Bey ise İngiliz zırhlı otomobillerinin 14. Tümenin gerisine sarktığını, bunun erlerin maneviyatını bozduğunu, 14. Tümenin büyük gayretle akşama kadar mevzilerini sebatla savunduğunu, sağ sahilde düşmanın büyük bir kuşatma hareketine karşı kâfi bir ihtiyat bulunmadığından Ümmü’t-Tubl mevziinin yarın kuşatılacağını ve buradaki muharebenin bir imha muharebesi şeklinde sonuçlanabileceğini ifade etmişti. Yani  özetle:  Eğer  çekilmezsek  bu  noktadan  sonra  İngilizlerin  yapacağı  şey  bir  imha (  yok etme )  savaşı  olacaktır. Sabah  olmadan  hazır  hareket  serbestliğine  sahipken  hemen çekilmenin  en  doğru  karar  olacağında  ısrar  ediyordu.

Halil Paşa sonunda  “Evet, fakat Bağdat nasıl terk olunur,” diyebildi. Buna rağmen gerçeği kabul edip, çekilmeye onay vermek zorunda kaldı  sonunda.

Alınan karar gereğince 18. Kolordu Komutanı Albay Kâzım Beyin çekilme emrini 10 Mart 1917 akşamı saat 20.00’de birliklerine tebliği üzerine 18. Kolordu 10/11 Mart 1917 gecesi Bağdat’ı tahliye ederek, Bağdat’ın kuzeyindeki Müşahede İstasyonu civarına çekildi.

Bahse konu emirde, kolordu birliklerin şimdiye kadar yaptıkları hizmetleri övülerek, çekilmenin askerî sebeplerden ileri geldiği belirtilmekteydi.

11 Mart 1917 günü, sabahın ilk saatlerinde ileri hatlardan hareket eden İngiliz piyadesi önlerindeki mevzilerin tahliye edilmiş olduğunu görerek şaşırdı. İngilizler, Bağdat’ın zifiri karanlıkta şiddetli toz fırtınası altında ve düzensiz bir vaziyette terk eden Osmanlı kuvvetlerinden geç haberdar olmuş ve dolaysıyla da takip harekâtına teşebbüs etmekte geç kalmışlardı.

Halil Paşanın 10 Mart 1917 akşamı saat 20.00’de Altıncı Ordunun Bağdat’tan çekilmesine ilişkin Başkomutanlık Vekâletine gönderdiği rapor kısaca şöyleydi:

“ Düşmanın üç aydan beri sayıca pek üstün bir kuvvet ve bol cephane ile durmaksızın yapmış olduğu taarruz karşısında 18.Kolordunun hemen tamamıyla âciz kaldığını ve maneviyatının Komutandan en genç ere kadar o derece kırılmış olduğunu anlıyorum ki, eğer yarın düşmanın bütün kuvvetine karşı muharebe edersek Bağdat’ın kaybedileceğine ve bütün kuvvetin topları ile beraber esir olacağı kanaatindeyim. Muharebeyi kesmek, Ordunun maddi ve manevi kuvvetini ıslah etmek zaruretini takdir ederek Bağdat’ı terk etmek ve 18.Kolorduyu 10/11 Mart 1917 gecesi Dicle boyunca kuzeye çekmek gibi elim bir zaruretle karşı karşıya bulunmaktayım”.
 

Evet... Kute’l  Amare Zaferi  diyoruz  ve  gurur  duyuyoruz  eyvallah.  Ama  bu  zaferin  devamı  var.  Maalesef  bu  konuda  neredeyse  hiç  kimse bir  şey  bilmiyor. 29 Nisan 1916  Nasıl  ki  bizim  bir  zaferimiz  ise  maaleset  11  Mart 1917 de  İngilizlerin  zaferidir ve üzücü  ama  bizim  zafarimiz  sadece  bize  Kute’l  Amereyi  getirmişken İngilizlerin  zaferi  onlara  Kute’l  Amare  yanında  çok  daha önemli  bir  hedefi  getirmiştir: Halifeler  şehri  Bağdat..  İslam  Dünyasının  göz  bebeği  Bağdat...İslam  Dünyası  için  Mekke- Medine- İstanbul ve Kudüs’den  sonra beşinci önemli  şehir  Bağdat...

****

Biraz  da  tarihin  magazinini  yapalım:

General Stanley Maude  bu  zaferinin  tadını  fazla  yaşayamadı. Zira  kendisi  yaşayamadı.  18  Eylül 1917’de yakalandığı  kolera  sebebiyle  daha  önce  Van Der  Goltz Paşa’nın  tifo  sebebiyle  öldüğü  evde  53  yaşında  hayata  gözlerini  kapattı  ve  Bağdat'ta  defnedildi.  Daha  sonra 1918’de  cenazesi  İngiltere’ye  nakledildi.  General  Townshend’in  ailesine öldüğünde  tek  kuruş  para  vermeyen  İngiliz  hükumeti  Maude’un  dul  eşine  25.000 Sterlin  para verdi. İngilizlerin  II. Kut  Zaferinden  sonra da  Bağdat’a  General  Maude’u  at  üstünde  gösteren  bir  heykeli  dikildi.
******


                                    -SON-

( Zaferler,hezimetler,öncesi Ve Sonrasıyla Kut’el Amare Savaşları---6. Bölüm--- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.06.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.