1 Keskin Olur Likörden Ayranla Kımız. Karnera’yı Yere Serer Tekirdağlımız---1

Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 10.05.2022
Okunma Sayısı : 1115
Yorum Sayısı : 6

KESKİN  OLUR  LİKÖRDEN AYRANLA  KIMIZ. KARNERA’YI  YERE  SERER TEKİRDAĞLIMIZ---1. BÖLÜM--

--- ‘’KENDİ  HAKLI  ONU  AYAKLARINDAN  ASACAK’’ ---

Başlıkta  okuduğunuz  cümle  aslında  Hüseyin  Nihal  Atsız’ın  oldukça  uzun  olan  ‘’DAVETİYE’’ Adlı  şiirinden  bir  beyit  sadece.

Hüseyin  Nihal  Atsız’ın  böyle  bir  şiiri  niçin  yazdığını  anlayabilmek  için  1930’lu  yıllara doğru  gitmemiz  gerekiyor.

1934 Yılında İtalya’nın  daha  doğrusu  bu  devletin  başında  bulunan  Benito  Mussoli’nin  mâbâdında  kaşıntı  başladı.  Herif  bir  taraftan  Habeşistan’a  saldırıp burayı  işgal ederken  diğer  taraftan  açık  açık  Antalya’nın  İtalya’ya  verilmesi  gerektiğinden  bahsediyor  ve ve tehditler  savuruyordu. Ayrıca Roma’daki  Türk  Büyükelçiliği  önünde İtalyan  öğrencilere  Türkiye  aleyhine  gösteriler  yaptırıyordu.  Bu  durum  doğal  olarak  Mustafa  Kemal  Atatürk’ü  oldukça  sinirlendirmekteydi.

29  Ekim 1934’de  yani  Türkiye’de  Cumhuriyetin  ilanının  on  birinci  yıl dönümünün  kutlandığı  bir  günde Mussolini  yine  böyle  beyanatta bulunmuştu  ‘’Antalya  bizimdir ‘’ gibilerden.

O  gün  Ankara’da  Ankara Palas’ta Cumhuriyetimizin ilanının  on  birinci yıl dönümü münasebetiyle bütün  yabancı  devletler  temsilcilerinin  katılacağı  bir  yemek  verilecekti  ve  bu  yemeğe  Türkiye’ye  yeni  gelmiş  ve  itimatnamesini  yeni  vermiş  olan  İtalyan  elçisi  de  davet  edilmişti.

Atatürk  hemen  yanında  bulunan  elçiye  bir  şeyler  söylemek  istediğini  belirterek  Tevfik  Rüştü  Aras’a  ‘’  Lütfen  tercüme  ediniz’’  dedi  ve  başladı  konuşmaya.

Mussolini’nin  çok  yanlış  işler  yaptığından  bahsediyordu  ama  konuşması  oldukça  öfke  doluydu. 

Tevfik Rüştü  Aras  durakladı.  Bu  öfke  dolu  sözleri  tercüme  etmekten  çekiniyordu.  Atatürk ‘’  Sen  dur  ben  söylerim. ’’Dedi  ve  Fransızca  olarak  ‘’ Mussolini’ye  söyleyin  hiç  kimse  bizim  vatanımızın  bir  toprağına göz  koyamaz.  Bu  çılgın  sevdadan  vaz  geçsin. Sonuç  onun  için  hiç  de  iyi  olmaz ‘’  anlamında  bir  şeyler  söyledi  ve  söylediklerinin  Mussolini’ye  iletilmesini  rica  etti.  İtalyan büyükelçi  herhangi  bir  cevap  vermeden yemekten  ayrıldı.

Aradan  bir  kaç  gün  daha  geçmişti.  Bu  sefer  İtalyan  büyükelçi Atatürk  ile  görüşmek  istedi. Atatürk  büyük  elçiyi  sivil  kıyafetleri  ile  karşıladı.

Büyükelçi  yine  Mussoli’nin  zırvalarını  tekrar  ediyordu.  Bunun  üzerine  Atatürk  ‘’  Bana  on  dakika  müsaade ediniz ‘’  Deyip  yan  odaya  geçti.  Döndüğünde  ise  üzerinde  Mareşal  üniforması  ve  ayaklarında  çizmeleri vardı.

Çizme  malum  İtalya  haritada  baktığınızda  çizmeye  benzer.  Mustafa Kemal  Atatürk  belli  ki  iki  mesaj  birden  veriyordu:  1-  Söyle  o  Mussolini’ye  çizmeden yukarı  çıkmasın  2-  Bu  çizme nasıl  ki  ayağımın  altındaysa  İtalya’yı  da aynen öyle  ayağımın  altına  alırım.  Söyle  o  Mussolini’ye aklını  başına  devşirsin.

Bunlar  sessiz  mesajlardı.  Sesli  olarak  ise  ‘’  Buyurun  şimdi  görüşebiliriz.’’  Dedi.

İtalyan  Büyükelçi  şok  olmuştu.  Sadece ‘’
Ekselanslarına, Duce’nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.’’  Diyebildi. Bu  olaydan  sonra  İtalya  Rodos  adasına  yığdığı  askerlerini geri  çektiği  gibi  Mussolini bir  daha  Antalya  lafını ağzına  almadı.

Afet  İnan’ın  anlattığına  göre Mustafa  Kemal  Atatürk  Mussolini  için  ‘’ O  memleketi  için  hayırlı  bir  insan  değil.  Göreceksiniz  bak   halkı  onu  ayaklarından  asacak.’’  Dermiş.  Gerçekten  de  öyle  oldu. 28  Nisan  1945’de  metresi  Clara  Pettaci  ile  birlikte  önce  kurşuna  dizildiler  sonra  da bir  benzin  istasyonunda  ayaklarından  asılarak  teşhir  edildiler.

Evet..  Mussolininin  kaşıntısının  tuttuğu  günlerde  büyük  Türkçü  Hüseyin  Nihal  Atsız  da  konumuza  başlık  yaptığım  ‘’ DAVETİYE’’  Şiirini  yazdı.

Şiir  bir  dizesi  hariç  çok  güzel  ve  anlamlıydı.

O  dize  neydi peki: 

‘’Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.’’

 Din  neden  Arab’ın  olsun  ki?  Hukuk  neden  İtalyan’ın  olsun  ki.  Türklük  deyince  akla  sadece  harp  yani  savaş  mı  gelmelidir?

Evet..  Bu  uzun  şiirin  bahsettiğim  dizesine  katılmasam  da   tamamını  siz  okuyucularımla  paylaşacağım. Zira  şiirde  geçen  bir  Tekirdağlı  var  ve  yazımızın  asıl kahramanı  o.

Şimdi  Hüseyin  Nihal  Atsız’ın  ‘’ Davetiye  Şiiri ‘’

DAVETİYE

Ey Benito Musolini! Ey gayet yüce,
İtalyanlar başvekili muhterem Duçe!

Duydum ki, yelkenleri edip de fora

Gelecekmiş orduların yeşil Bosfor'a.

Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür;

Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.

Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa

Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.

Hem karadan, hem denizden ordular indir!

Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir!

Kalem, fırça, mermer nedir? Birer oyuncak!

Şaheserler süngülerle yazılır ancak!

Çağrı Beğle Tuğrul Beğ'in kurduğu devlet

İtalyalı melezlerden üstündür elbet;

Bizim eski uşakları al da yanına

Balkanlardan doğru yürü er meydanına;

Çelik zırhlı kartalları göklere saldır...

Fakat zafer sizin için söz ve masaldır...

Dirilerek başınıza geçse de Sezar

Yine olur Anadolu size bir mezar.

Belki fazla bel bağladın şimal komşuna,

Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,

Tanıyoruz Atila'dan beri Cermeni,

Farklı mıdır Prusyalı yahut Ermeni?

Senin dostun Cermanyaya biz Nemse deriz,

Bir gün yine Beç önünde düğün ederiz.

Söyle, kara gömlekliler etmesin keder;
Ölüm-dirim savaşı bir gün mukadder!

Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;

Fakat yine biz Osmanlı , sen Venediksin!

Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,

Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.

Bu hayaller zamanları hızla aşmalı,

Gök Türklerle Romalılar karşılaşmalı !

Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!

Kılıçlarımız kınlarından çıkmaya görsün!

Top sesleri, bomba sesi bize saz gelir;
17'ye karşı 44 milyon az gelir.

Arnavut'u yendim diye kendini avut,

Yiğit Türk'le bir olur mu soysuz Arnavut?

Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!

Sert dipçikler ezmelidir nice başları !

Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!

En yiğitler serilmeli en önce yere!

Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!

Ülkü denen nazlı gelin erde şan ister!
Büyük devlet kurmak için büyük kan ister.

Damarında var mı senin böle bol kanın?
Türkün kanı bir eşidir lavlı volkanın!

Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,

Kurulacak yeni Roma boş bir hayaldir,

Karşısında olmasaydı şanlı 'Türk Budun
Belki gerçek olacaktı bir gün umudun,


İnsan oğlu ümitlerle dolup taşmalı,
Aryalarla Turanlılar karşılaşmalı.

Tabiatın yürüyüşü belki yavaştır;

Hız verecek biricik şey ona savaştır!

Keskin olur likörlerden ayranla kımız,

Karnera'yı yere serer Tekirdağlımız.

Yurdumuzun çok tarafı olsa da kuru

Makarnadan kuvvetlidir yine bulguru...

Biz güleriz Façyoların felsefesine,

Dayanır mı kırkı bir tek Türk efesine?

Bizim yanık Fuzuli'miz engin bir deniz!

Karşısında bir göl kalır sizin Dante'niz!

Bizler ulu bir çınarız, sizler sarmaşık!

'General'ler 'Paşa' larla atamaz aşık!..

Ey İtalyan başvekili! Ey Musolini!

İki ırkın  kabarmalı asırlık kini...

Hesabını göreceğiz elbette yarın

Yedi yüzlü , yedi dilli İtalyanların!

Irkınızı hiçe saydı Hazreti Fatih.
Biraz daha yaşasaydı Hazreti Fatih

Ne Venedik kalacaktı, ne Floransa...

Hoş geldiniz diyecekti bize Fransa!

Haydi, hamle kafirindir... ilk önce sen gel

Ecel ile zaman bize olmadan engel!

Burda tanklar yürümezse etme çok tasa;

Süngülerle çarpışmadır savaşta yasa.

Olma böyle sinsi çakal, yahut engerek!

Bozkurt gibi, kartal gibi döğüşmek gerek!

Kılıç Arslan öldü sanma, yaşıyor bizde!
Atila'nın ateşi var içimizde!

Kanije'nin gazileri daha dipdiri!

Sınırdadır Pilevne'nin kırk bin askeri!

Edirne'de Şükrü Paşa bekliyor nöbet!

Dumlupınar denen şeyi bilirsin elbet!

Şehitlerden elli milyon bekçisi olan

Aşılmaz bir kayadır bu ebedi Vatan!

********


Evet... Kimdi  bu  şiirde  bahsedilen  Tekirdağlı?  Gelecek  bölümde  inşallah.
( Keskin Olur Likörden Ayranla Kımız. Karnera’yı Yere Serer Tekirdağlımız---1 başlıklı yazı Sami Biber tarafından 10.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.