1
KESKİN OLUR
LİKÖRDEN AYRANLA KIMIZ.
KARNERA’YI YERE SERER TEKİRDAĞLIMIZ---1. BÖLÜM--
--- ‘’KENDİ HAKLI ONU
AYAKLARINDAN ASACAK’’ ---
Başlıkta okuduğunuz cümle
aslında Hüseyin Nihal
Atsız’ın oldukça uzun
olan ‘’DAVETİYE’’ Adlı şiirinden
bir beyit sadece.
Hüseyin Nihal Atsız’ın
böyle bir şiiri
niçin yazdığını anlayabilmek
için 1930’lu yıllara doğru
gitmemiz gerekiyor.
1934 Yılında İtalya’nın daha doğrusu
bu devletin başında
bulunan Benito Mussoli’nin
mâbâdında kaşıntı başladı.
Herif bir taraftan
Habeşistan’a saldırıp burayı işgal ederken
diğer taraftan açık
açık Antalya’nın İtalya’ya
verilmesi gerektiğinden bahsediyor
ve ve tehditler savuruyordu.
Ayrıca Roma’daki Türk Büyükelçiliği
önünde İtalyan öğrencilere Türkiye
aleyhine gösteriler yaptırıyordu.
Bu durum doğal
olarak Mustafa Kemal
Atatürk’ü oldukça sinirlendirmekteydi.
29 Ekim 1934’de yani
Türkiye’de Cumhuriyetin ilanının
on birinci yıl dönümünün
kutlandığı bir günde Mussolini yine
böyle beyanatta bulunmuştu ‘’Antalya
bizimdir ‘’ gibilerden.
O gün
Ankara’da Ankara Palas’ta Cumhuriyetimizin
ilanının on birinci yıl dönümü münasebetiyle bütün yabancı
devletler temsilcilerinin katılacağı
bir yemek verilecekti
ve bu yemeğe
Türkiye’ye yeni gelmiş
ve itimatnamesini yeni
vermiş olan İtalyan
elçisi de davet
edilmişti.
Atatürk hemen yanında
bulunan elçiye bir
şeyler söylemek istediğini
belirterek Tevfik Rüştü
Aras’a ‘’ Lütfen
tercüme ediniz’’ dedi
ve başladı konuşmaya.
Mussolini’nin çok yanlış
işler yaptığından bahsediyordu
ama konuşması oldukça
öfke doluydu.
Tevfik Rüştü Aras durakladı.
Bu öfke dolu
sözleri tercüme etmekten
çekiniyordu. Atatürk ‘’ Sen
dur ben söylerim. ’’Dedi ve
Fransızca olarak ‘’ Mussolini’ye söyleyin
hiç kimse bizim
vatanımızın bir toprağına göz
koyamaz. Bu çılgın
sevdadan vaz geçsin. Sonuç onun
için hiç de
iyi olmaz ‘’ anlamında
bir şeyler söyledi
ve söylediklerinin Mussolini’ye
iletilmesini rica etti.
İtalyan büyükelçi herhangi bir
cevap vermeden yemekten ayrıldı.
Aradan bir kaç
gün daha geçmişti.
Bu sefer İtalyan
büyükelçi Atatürk ile görüşmek
istedi. Atatürk büyük elçiyi
sivil kıyafetleri ile
karşıladı.
Büyükelçi yine Mussoli’nin
zırvalarını tekrar ediyordu.
Bunun üzerine Atatürk
‘’ Bana on
dakika müsaade ediniz ‘’ Deyip
yan odaya geçti.
Döndüğünde ise üzerinde
Mareşal üniforması ve
ayaklarında çizmeleri vardı.
Çizme malum İtalya
haritada baktığınızda çizmeye
benzer. Mustafa Kemal Atatürk
belli ki iki
mesaj birden veriyordu:
1- Söyle o
Mussolini’ye çizmeden yukarı çıkmasın
2- Bu çizme nasıl
ki ayağımın altındaysa
İtalya’yı da aynen öyle ayağımın
altına alırım. Söyle
o Mussolini’ye aklını başına
devşirsin.
Bunlar sessiz mesajlardı.
Sesli olarak ise
‘’ Buyurun şimdi
görüşebiliriz.’’ Dedi.
İtalyan Büyükelçi şok
olmuştu. Sadece ‘’Ekselanslarına, Duce’nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim
etmek için rahatsız etmiştim.’’ Diyebildi. Bu olaydan
sonra İtalya Rodos
adasına yığdığı askerlerini geri çektiği
gibi Mussolini bir daha
Antalya lafını ağzına almadı.
Afet İnan’ın anlattığına
göre Mustafa Kemal Atatürk
Mussolini için ‘’ O
memleketi için hayırlı
bir insan değil.
Göreceksiniz bak halkı
onu ayaklarından asacak.’’
Dermiş. Gerçekten de
öyle oldu. 28 Nisan
1945’de metresi Clara
Pettaci ile birlikte
önce kurşuna dizildiler
sonra da bir benzin
istasyonunda ayaklarından asılarak
teşhir edildiler.
Evet.. Mussolininin kaşıntısının
tuttuğu günlerde büyük
Türkçü Hüseyin Nihal
Atsız da konumuza
başlık yaptığım ‘’ DAVETİYE’’
Şiirini yazdı.
Şiir bir
dizesi hariç çok
güzel ve anlamlıydı.
O dize
neydi peki:
‘’Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.’’
Din
neden Arab’ın olsun
ki? Hukuk neden
İtalyan’ın olsun ki.
Türklük deyince akla
sadece harp yani
savaş mı gelmelidir?
Evet.. Bu uzun
şiirin bahsettiğim dizesine
katılmasam da tamamını
siz okuyucularımla paylaşacağım. Zira şiirde
geçen bir Tekirdağlı
var ve yazımızın
asıl kahramanı o.
Şimdi Hüseyin Nihal
Atsız’ın ‘’ Davetiye Şiiri ‘’
DAVETİYE
Ey Benito
Musolini! Ey gayet yüce,
İtalyanlar başvekili muhterem Duçe!
Duydum ki, yelkenleri edip de fora
Gelecekmiş orduların yeşil Bosfor'a.
Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür;
Din Arab'ın, hukuk sizin, harp Türklüğündür.
Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa
Türk eri de öyle gider kanlı savaşa.
Hem karadan, hem denizden ordular indir!
Çarpışalım, en doğru söz süngülerindir!
Kalem, fırça, mermer nedir? Birer oyuncak!
Şaheserler süngülerle yazılır ancak!
Çağrı Beğle Tuğrul Beğ'in kurduğu devlet
İtalyalı melezlerden üstündür elbet;
Bizim eski uşakları al da yanına
Balkanlardan doğru yürü er meydanına;
Çelik zırhlı kartalları göklere saldır...
Fakat zafer sizin için söz ve masaldır...
Dirilerek başınıza geçse de Sezar
Yine olur Anadolu size bir mezar.
Belki fazla bel bağladın şimal komşuna,
Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna,
Tanıyoruz Atila'dan beri Cermeni,
Farklı mıdır Prusyalı yahut Ermeni?
Senin dostun Cermanyaya biz Nemse deriz,
Bir gün yine Beç önünde düğün ederiz.
Söyle, kara gömlekliler etmesin keder;
Ölüm-dirim savaşı bir gün mukadder!
Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin;
Fakat yine biz Osmanlı , sen Venediksin!
Tarihteki eski Roma hoş bir hayaldir,
Hayal bütün insanlarda olan bir haldir.
Bu hayaller zamanları hızla aşmalı,
Gök Türklerle Romalılar karşılaşmalı !
Görmüyorsan gönlümüzün içini, körsün!
Kılıçlarımız kınlarından çıkmaya görsün!
Top sesleri, bomba sesi bize saz gelir;
17'ye karşı 44 milyon az gelir.
Arnavut'u yendim diye kendini avut,
Yiğit Türk'le bir olur mu soysuz Arnavut?
Kayalara çarpmalıdır korkunç türküler!
Dalmalıdır gövdelere çelik süngüler!
Sert dipçikler ezmelidir nice başları !
Ecel kuşu ayırmalı arkadaşları!
En yiğitler serilmeli en önce yere!
Kızıl kanlar yerde taşıp olmalı dere!