Tevhid-i Tedrisat Kanunu--1. Bölüm--
Evet.. Dün( 09.05.2022 ) bu sitede okuduğum
bir yazıda bir
arkadaşımız Tevhid-i
Tedrisat Kanununa karşı
olduğunu ifade eden
bir şeyler yazmıştı.
Ama sanırım yazmaktan
ziyade bir yerlerden
kopyala yapıştır yapmıştı.
Zira yazdığı yazıda
aynen şöyle diyordu:
''Tevhit-i Tedrisat anlayış ve
sisteminin bu gün medeni dünyanın standartlarına uymadığı, demokratik anlayışa ters, özgürlükçü dünya normlarına
aykırı bir sistem olmadığı anlaşılmıştır artık. Bu yanlıştan dönmenin
zamanıdır.''
Kendisine sordum:
‘’Tevhid-i Tedrisat Kanununun demokratik anlayışa ters,
özgürlükçü dünya normlarına aykırı bir sistem olmadığı anlaşılmıştır’’
Dediğinize göre bu
kanunun nesinden rahatsızsınız? Demokratik anlayışa ve özgürlükçü dünya
normlarına aykırı olması
mı gerekiyordu?
Uzun süre cevap alamadım.
Sonra o yazıyı pasifledim. Neden
mi?
Çünkü Anayasamızın 174. Maddesine göre
o yazı suç teşkil
etmekteydi aslında.
Anayasamızın
174. Maddesi:
I. İnkılap Kanunlarının Korunması
Anayasanın
hiçbir hükmü,Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve
Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda
gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği
tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde
anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
1. 3
Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2. 25
Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun;
3. 30
Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin
Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair
Kanun;
4. 17
Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen,
evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah
esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
5. 20
Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında
Kanun;
6. 1
Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki
Hakkında Kanun;
7. 26
Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve
Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
8. 3
Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine
Dair Kanun.
Peki neden hemen silmedim de
bekledim?
Bakalım ne cevap verecek diye
bekledim ama bir
cevabı olmadı
Evet.. Maalesef bazı arkadaşlarımız bir şeyler
yazıyor ama ne
yazdıklarının farkında bile
olmadıkları gibi yazdıklarının
kanunen suç olabileceğinin de
farkında olmuyorlar.
Bunun dışında bir
şeyler yazdıkları konulara
tam vakıf da
değiller. Mesela Tevhid-i
Tedrisat Kanunu bize
tam olarak ne
der? Öyle ya
bunu bilmeden nasıl
karşı ya taraf
olabilirsin ki bu
kanuna?
E o
zaman gelin hep
birlikte bakalım Tevhid-i
Tedrisat Kanunu bize
neler söylüyor:
TEVHİDİ TEDRİSAT KANUNU
Kanun Numarası : 430
Kabul Tarihi : 3/3/1340 ( 3 Mart 1924--- Halifeliğin kaldırılması
ile Şer’iye ve Evkaf Vekaletinin
kaldırılması da aynı tarihtedir.)
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 6/3/1340 Sayı : 63
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3
Cilt : 5
Sayfa : 322
Madde 1 – Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif
Vekaletine merbuttur. [ Türkiye sınırları içindeki bütün ilmi
kuruluşlar ve eğitim
öğretim kurumları Milli Eğitin
Bakanlığına bağlıdır.]
Madde 2 – Şer'iye ve Evkaf Vekaleti ( Din işleri ve
Vakıflar Bakanlığı ) veyahut hususi vakıflar tarafından idare
olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine( Milli Eğitim
Bakanlığına ) devir ve
raptedilmiştir.( bağlanmıştır.)
3 – Şer'iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip( mektepler- okullar ) ve
medarise( medreselere ) tahsis olunan mebaliğ( meblağlar) Maarif bütçesine nakledilecektir.
4 – Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları(yüksek din işleri uzmanları ) yetiştirilmek üzere
Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı
diniyenin(imalık ve hitabet gibi din hizmetlerinin) ifası vazifesiyle mükellef
memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir( açacaktır.)
5 – Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye(genel
eğitim ve öğretim) ile müştegil(meşgul)
olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut(Milli Müdafaaya
bağlı) olan askeri rüşti( orta okul) ve idadilerle( liselerle ) Sıhhiye
Vekaletine( Sağlık Bakanlığına) merbut
olan ( bağlı olan )darüleytamlar( Yetim
yurtları ), bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekaletine
raptolunmuştur. Mezkür( Bahsedilen ) rüşti ve idadilerde bulunan heyeti
talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu Vekaletler arasında tahvil
ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya
nispetlerini muhafaza edecektir. (Ek: 22/4/1341 - 637/1 md.) Mektebi Harbiyeden
menşe teşkil eden askeri liseler bütçe ve kadrolariyle Müdafaai Milliye
Vekaletine( Mili Savunma Bakanlığına )
devrolunmuştur.
6 – İş bu kanun tarihi neşrinden muteberdir.( Neşredildiği tarihten
itibaren geçerlidir.)
7 – İşbu kanunun icrayı ahkamına İcra Vekilleri Heyeti memurdur. ( Kanunun
yürütülmesinden Bakanlar Kurulu
sorumludur.)
******
Kanun gayet açık. Akıl ve
vicdan sahibi ve dahi
Türkiye Cumhuriyetinin menfaatlerini
her türlü menfaatin
üstünde gören hiç bir
Türk vatandaşı bu
kanuna muhalif olamaz.
Ancak?
Ancak kanunda yazılanlar
ile bu kanunun
uygulanmasında ortaya çıkan
bazı sorunlar vardır elbette. Sanırım kanuna
muhalefet edenler de bu
sorunlara muhalefet
etmektedirler.
O halde
gelin hep beraber
bu kanun ile gelen
yeniliklere bir göz atalım ve
hep birlikte görelim kanunun uygulanmasında ülke ve
ülke insanlarının menfaatine
aykırı bir durum
var mı?
TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU İLE NE
GİBİ DEĞİŞİKLİKLER OLDU?
I
Türkiye dahilinde faaliyette
olan tüm eğitim- öğretim kurumları
ve bu nitelikli
müesseseler Maarif Vekaletine (
Milli Eğitim Bakanlığına)
Bağlandı.
Neydi bu
eğitim öğretim kurumları?
a) Medresler
b) Vakıfların açtığı okullar
c) Yabancı okulları
d) Azınlık okulları
e) Avrupai tarzda eğitim veren Türk
okulları ( Örneğin Mustafa
Kemal’in okuduğu Şemsi
Efendi Mektebi gibi. )
Bu eğitim öğretim
kurumlarından medreseler kapatıldı
bilindiği gibi. Bu
tartışılır mı? Evet
tartışılabilir. ‘’ Kapatılmasaydı
da ıslah edilseydi’’
Denilebilir. Ancak bu kanun çıktığında ülkede 479
Medrese ve 18.000 kayıtlı
medrese öğrencisi varken
gerçekte medreselerde eğitim
öğretim gören öğrenci
sayısı 6.000 idi.
12.000 kayıtlı öğrenci
sadece ve sadece
askere gitmemek ve vergi
vermemek için kayıt
yaptırmış kişilerdi. Devlet
medrese öğrencilerini askere
almadığı gibi onlardan
vergi de almıyordu. Böyle
olunca da medreseler
asker kaçakları ve vergi
kaçıranlarla dolmuştu adeta. Ayrıca medreseler artık çağın
ihtiyaçlarına cevap veren
bir eğitim veremiyordu
maalesef. Yani Medresler
ne Tuğrul Bey- Nizamülmülk döneminin Nizamiye Medreseleri
ne de Kanuni’nin
Sahn-ı Seman Medreseleriydi.
Kaldırılmasaydı da Nizamiye
ya da Sahn-ı
Seman Medresleri gibi ıslah
edilseydi olmaz mıydı? Tartışılır
elbette. Ama unutmamak gerekir
ki ‘’Alışmış kudurmuştan
beterdir.’’ Yani ıslah
edilmeye çalışılsaydı bu
çok uzun bir
zaman alacaktı. Oysa yeni Cumhuriyetin
bu kadar beklemeye
tahammülü yoktu.
Öte taraftan bugün
kanunlarımıza tamamen aykırı olsa
da ‘’ Medrese ‘’ adı ile açılmış
kurumlar vardır ki
mesela bulardan biri
Adıyaman’ın Kahta ilçesine bağlı
Menzil adlı köyde
faaliyette olan Seyyid Abdülhakim
el Hüseyni Medresesidir. Fotoğraflarda görüldüğü
gibi. Böyle bir medresenin
açılması için çok
para gerekir. İyi de
bu değirmenin suyu
nereden gelmektedir? Ancak daha
da önemlisi: Siz
bu medresede aynen
Nizamiye medreselerinde olduğu
gibi yahut da
Caca Bey ( Kırşehir) medresesinde olduğu
gibi ve yahut
da Kanuni’nin Sahn-ı
Seman medreselerinde olduğu
gibi dini bilimler yanında
Fizik- Kimya- Matematik- Astronomi- Tarih- Coğrafya- Felsefe gibi
derslerin okutulduğunu düşünüyor musunuz? Mesela Caca
Bey Medresesi ve
külliyesinde olduğu gibi Seyyid
Abdülhakim El Hüseyni Medresesinde de din
eğitimi yanında uzaya gidecek
bir roketin tasarlandığını düşünebiliyor
musunuz? Benim aklımın
ucundan bile geçmiyor çünkü bir
müddet içlerinde bulundum. Tanıyorum bu
insanları. Bu arada ülkeizin bir
ilinde ya da
ilçesinde değil de
bir köyünde böyle
bir medrese açılması da
ilginçtir.
Vakıf okulları: Türklere ait
vakıf okulları o
kadar da fazla değildi zaten.
Ama yabancı devletlerin
vakıf okulları sayılamayacak
kadar çoktu. Türklere ait vakıf
okullarının da nitelik olarak
medreselerden pek farkı
yoktu zaten.
Osmanlı Devleti için
asıl baş belası yabancı okulları ve
azınlık okullarıydı. Bu
okullar maalesef kapitülasyonların verdiği
haklardan faydalanarak her
Hıristiyan devlet tarafından
kuruluyordu ( Bazı vatandaşlarımız kapitülasyonları sadece
Fransa’ya verilmiş bir
imtiyaz sanır. Oysa öyle
değildir. İlk
Kapitülasyonlar Fransa’ya verilse
de daha sonra
neredeyse tüm Avrupa
Devletlerine verilmiştir[ Rusya- Almanya- İngiltere- Avusturya- Hollanda vs. Devletler dahil ] )
1860’lı yıllarda Osmanlı toprakları üzerinde yaklaşık 1600 civarında,
azınlık, misyoner ve yabancı devlet okulu vardı. Okul
sayısıyla orantılı olarak artan siyasi faaliyetler, Osmanlı Devleti’nin
aleyhine, oldukça tehlikeli boyutlarda idi ve denetimden uzaktı.
Evet.. Ülkenizde bir sürü
yabancı devletin binlerce
( evet yanlış okumuyorsunuz
binlerce ) okulu var ama
hiç biri Osmanlı Devletinin
en küçük bir
denetimine tâbi değil. )
Peki bu
yıllarda Osmanlı
Devletindeki mesela Lise
sayısı kaç?
Hemen söyleyeyim: 1848’de açılan
ve bugün Çapa
Fen Lisesi olarak
hizmet veren Darü’l Mualliminden ( Öğretmen Okulu)
Cumhuriyet öncesinde açılan son Osmanlı
Lisesi olan bugünkü adıyla Eskişehir Atatürk Lisesi
(1922’de açıldığı günkü
adıyla Rüştiye ( Orta okul ) arasında sadece
57 adet Lisemiz
var... Evet hep
yirmi milyon kilometrekare olmasıyla övündüğümüz
koca imparatorlukta 1848- 1922
yılları arasındaki lise
sayımız maalesef sadece
57. Yetmiş dört sene içinde
sadece 55 lise yapmışız ( İlk ikisi
olan Galatasaray ve
Davutpaşa Liseleri çok
daha eski tarihli )
Şimdi çok dikkat
lütfen !
1894 Yılında henüz daha
bir il bile
olmayan ve nüfusu
100.000 bile olmayan Elazığ’da 83 adet
Protestan Misyoner okulu
vardır. Aynı şekilde Bitlis’te
22, Diyarbakır’da 22, Erzurum’da 24 Protestan Okulu vardır ve
yine aynı dönemlerde sadece Latinlerin Osmanlı topraklarında
700’den fazla okulu
bulunmaktadır.
1904 yılında Osmanlı toprakları üzerinde 465 Amerikalı Protestan misyonerlerine
ait okul ve 1907’de doğrudan ABD’ye ait 400 okul bulunmaktadır.
1910 Yılı itibariyle Beyrut
Osmanlı toprağıdır ve bu topraklarda
sadece Rusya’nın 44 okulu
bulunmaktadır.
1917 yılında yalnızca İstanbul’da 83 İngiliz okulu bulunmaktadır.
Kudüs’te yaşayan İngiliz Protestan
sayısı sadece 232 kişi
olduğu halde İngilizlerin burada
338 öğrenci kapasiteli 6 okulu
vardır ve I. Dünya Savaşı yıllarında yedincisini
açmaya çalışmaktadırlar.
Değerli okurlarım !
Bu örnekler inanın
buz dağının sadece su
üzerinde görülen kısmıydı.
Ülkemizde 1840’lı yıllardan
sonra faaliyette olan
yabancı devletlere ait
okulları tek tek
yazsam aklınız hayaliniz
durur.
Bu arada
dikkatinizi çekti mi bilmem? Azınlık okullarına
hiç dokunmadım bile.
Oysa I.
Dünya Savaşı yıllarında
azınlıkların ( Özellikle
Ermeni ve Rumların )
okulları da bir düşman
askeri karargahı gibi
hizmet görmüştür.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu
işte bu kadar çok
ve çeşitli yabancı
okullar ile azınlık okullarının önüne iki
seçenek koymuştur: ‘’Ya
Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Milli Eğitim Bakanlığına
bağlı ve Türkiyenin
menfaatleri doğrultusunda bizim
denetimimiz altında eğitim
yapacaksınız ya da
bu ülkeden defolup
gideceksiniz.’’
Bir kaçı
dışında en az %99
u defolup gitmişlerdir. Yüzde 1’ i ise
‘’ Tamam siz ne derseniz
o ‘’ Diyerek ülkemizin
kanunlarına ve denetimine tâbi bir
şekilde varlıklarını sürdürmektedirler.
Bugün Heybeliada Rum
Ruhban okulu işte
bu sebeple kapalıdır. Onlar
‘’ Biz Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Milli Eğitim
Bakanlığına bağlı değil tamamen
serbest olmalıyız’’ Derler
biz de devlet
olarak ‘’ Ya
seke seke bizim
kanunlarımıza ve denetimimize
tâbi olacaksınız ya
da o okul
daha nice sittin
sene açılamaz ‘’ Demekteyiz.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu
Osmanlı Devletinde ne
Abdümecit’in ne Abdülaziz’in
ne II.Abdülhamit’in ne
de ondan sonra
gelen padişahların
yapamadığını yaparak bu
şer yuvası okulların
ülkemizden defolup gitmesini
sağlamıştır.
Sadece böyle bir
faydasından dolayı bile
Tevhid-i Tedrisat kanunu
aleyhinde laf söylenecek
bir kanun değil tam
tersine ayakta alkışlanacak
ve dört elle
sarılmamız gereken bir
kanundur.
Peki Tevhid-i Tedrisat
Kanununun eleştirilecek hiç
bir yanı yok
mudur?
Kanunun eleştirilebilecek hiç
bir tarafı yoktur
ama uygulamanın eleştirilecek
tarafları vardır. Olabilir...
Gelecek bölümde de
onlardan bahsedelim.
(
Tevhid-i Tedrisat Kanunu--1. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
11.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.