Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 11.05.2022
Okunma Sayısı : 1005
Yorum Sayısı : 11


Evet.. Dün( 09.05.2022 ) bu  sitede  okuduğum  bir  yazıda  bir  arkadaşımız  Tevhid-i Tedrisat  Kanununa  karşı  olduğunu  ifade  eden  bir  şeyler  yazmıştı.  Ama  sanırım  yazmaktan  ziyade  bir  yerlerden  kopyala  yapıştır  yapmıştı.  Zira  yazdığı  yazıda  aynen  şöyle  diyordu:

''Tevhit-i Tedrisat anlayış ve sisteminin bu gün medeni dünyanın standartlarına uymadığı, demokratik anlayışa ters, özgürlükçü dünya normlarına aykırı bir sistem olmadığı anlaşılmıştır artık. Bu yanlıştan dönmenin zamanıdır.''

Kendisine  sordum:

‘’Tevhid-i  Tedrisat  Kanununun demokratik anlayışa ters, özgürlükçü dünya normlarına aykırı bir sistem olmadığı anlaşılmıştır’’ Dediğinize  göre  bu  kanunun  nesinden  rahatsızsınız?  Demokratik anlayışa   ve özgürlükçü  dünya  normlarına  aykırı  olması  mı  gerekiyordu? 

Uzun süre  cevap  alamadım.  Sonra  o  yazıyı pasifledim.  Neden  mi? 

Çünkü  Anayasamızın  174. Maddesine  göre  o  yazı suç  teşkil  etmekteydi  aslında. 


Anayasamızın 174. Maddesi:

I. İnkılap Kanunlarının Korunması

Anayasanın hiçbir hükmü,Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:

1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;

2. 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun;

3. 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;

4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;

5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;

6. 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;

7. 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;

8. 3 Kanunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.

 
Peki  neden hemen  silmedim de  bekledim?

Bakalım  ne  cevap  verecek  diye  bekledim  ama  bir  cevabı  olmadı

Evet.. Maalesef bazı  arkadaşlarımız  bir şeyler  yazıyor  ama   ne  yazdıklarının  farkında  bile  olmadıkları  gibi  yazdıklarının  kanunen  suç  olabileceğinin  de  farkında  olmuyorlar.

Bunun  dışında  bir  şeyler  yazdıkları  konulara  tam  vakıf  da  değiller.  Mesela  Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  bize  tam  olarak  ne  der?  Öyle  ya  bunu  bilmeden  nasıl  karşı  ya  taraf  olabilirsin  ki  bu  kanuna?

E  o  zaman  gelin  hep  birlikte  bakalım  Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  bize  neler  söylüyor:


TEVHİDİ TEDRİSAT KANUNU

Kanun Numarası : 430
Kabul Tarihi : 3/3/1340 ( 3 Mart 1924--- Halifeliğin  kaldırılması  ile Şer’iye ve  Evkaf  Vekaletinin  kaldırılması  da  aynı tarihtedir.)
Yayımlandığı R. Gazete : Tarih : 6/3/1340   Sayı : 63
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3
Cilt : 5
Sayfa : 322

Madde 1 – Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur.  [ Türkiye  sınırları içindeki bütün  ilmi  kuruluşlar  ve  eğitim  öğretim  kurumları Milli  Eğitin  Bakanlığına  bağlıdır.]

Madde 2 – Şer'iye ve Evkaf Vekaleti ( Din işleri  ve  Vakıflar  Bakanlığı )  veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine( Milli  Eğitim  Bakanlığına )  devir ve raptedilmiştir.( bağlanmıştır.)

3 – Şer'iye ve Evkaf Vekaleti bütçesinde mekatip( mektepler- okullar ) ve medarise( medreselere ) tahsis olunan mebaliğ( meblağlar)  Maarif bütçesine nakledilecektir. 

4 – Maarif Vekaleti yüksek diniyat mütehassısları(yüksek  din işleri uzmanları ) yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin(imalık  ve  hitabet gibi din  hizmetlerinin) ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir( açacaktır.)

5 – Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye(genel eğitim ve  öğretim) ile müştegil(meşgul) olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut(Milli  Müdafaaya  bağlı) olan askeri rüşti( orta okul) ve idadilerle( liselerle ) Sıhhiye Vekaletine( Sağlık  Bakanlığına) merbut olan ( bağlı  olan )darüleytamlar( Yetim yurtları ), bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekaletine raptolunmuştur. Mezkür( Bahsedilen ) rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu Vekaletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir. (Ek: 22/4/1341 - 637/1 md.) Mektebi Harbiyeden menşe teşkil eden askeri liseler bütçe ve kadrolariyle Müdafaai Milliye Vekaletine( Mili  Savunma Bakanlığına ) devrolunmuştur.

6 – İş bu kanun tarihi neşrinden muteberdir.( Neşredildiği  tarihten  itibaren geçerlidir.)

7 – İşbu kanunun icrayı ahkamına İcra Vekilleri Heyeti memurdur. (  Kanunun  yürütülmesinden  Bakanlar  Kurulu  sorumludur.)

******

Kanun  gayet açık.  Akıl ve  vicdan  sahibi  ve dahi  Türkiye  Cumhuriyetinin  menfaatlerini  her  türlü  menfaatin  üstünde  gören hiç  bir  Türk  vatandaşı  bu  kanuna  muhalif  olamaz.

Ancak?

Ancak  kanunda  yazılanlar  ile  bu  kanunun  uygulanmasında  ortaya  çıkan  bazı  sorunlar  vardır elbette. Sanırım  kanuna  muhalefet  edenler  de bu  sorunlara muhalefet  etmektedirler.

O  halde  gelin  hep  beraber  bu  kanun ile  gelen  yeniliklere bir  göz  atalım ve  hep  birlikte görelim kanunun  uygulanmasında ülke  ve  ülke  insanlarının  menfaatine  aykırı  bir  durum  var mı?

TEVHİD-İ TEDRİSAT  KANUNU  İLE NE  GİBİ  DEĞİŞİKLİKLER OLDU?

                                        I

Türkiye  dahilinde  faaliyette  olan  tüm  eğitim- öğretim  kurumları  ve  bu  nitelikli  müesseseler Maarif  Vekaletine ( Milli  Eğitim  Bakanlığına)   Bağlandı.

Neydi  bu  eğitim  öğretim  kurumları?

a) Medresler
b) Vakıfların  açtığı  okullar
c) Yabancı  okulları
d) Azınlık  okulları
e) Avrupai  tarzda  eğitim veren  Türk  okulları (  Örneğin  Mustafa  Kemal’in  okuduğu  Şemsi  Efendi  Mektebi  gibi. )

Bu  eğitim  öğretim  kurumlarından  medreseler  kapatıldı  bilindiği  gibi.  Bu  tartışılır  mı?  Evet  tartışılabilir. ‘’ Kapatılmasaydı  da  ıslah  edilseydi’’  Denilebilir.   Ancak bu  kanun çıktığında  ülkede 479  Medrese ve  18.000  kayıtlı  medrese  öğrencisi  varken  gerçekte  medreselerde  eğitim  öğretim  gören  öğrenci  sayısı  6.000  idi.  12.000  kayıtlı  öğrenci  sadece  ve  sadece  askere  gitmemek ve  vergi  vermemek  için  kayıt  yaptırmış  kişilerdi.  Devlet  medrese  öğrencilerini  askere  almadığı  gibi  onlardan  vergi de  almıyordu.  Böyle  olunca  da  medreseler  asker  kaçakları ve  vergi  kaçıranlarla  dolmuştu  adeta. Ayrıca medreseler artık  çağın  ihtiyaçlarına  cevap  veren  bir  eğitim  veremiyordu  maalesef.  Yani  Medresler  ne  Tuğrul  Bey- Nizamülmülk  döneminin Nizamiye  Medreseleri  ne  de  Kanuni’nin  Sahn-ı  Seman  Medreseleriydi. 

Kaldırılmasaydı  da  Nizamiye  ya  da  Sahn-ı  Seman Medresleri  gibi  ıslah  edilseydi  olmaz  mıydı?  Tartışılır  elbette. Ama  unutmamak  gerekir  ki  ‘’Alışmış  kudurmuştan  beterdir.’’  Yani  ıslah  edilmeye  çalışılsaydı  bu  çok  uzun  bir  zaman alacaktı. Oysa  yeni  Cumhuriyetin  bu  kadar  beklemeye  tahammülü  yoktu.  

Öte  taraftan  bugün  kanunlarımıza tamamen  aykırı  olsa  da ‘’ Medrese ‘’  adı ile  açılmış  kurumlar  vardır  ki  mesela  bulardan  biri  Adıyaman’ın Kahta ilçesine bağlı  Menzil  adlı  köyde  faaliyette  olan Seyyid  Abdülhakim  el  Hüseyni Medresesidir. Fotoğraflarda  görüldüğü  gibi. Böyle bir  medresenin açılması  için  çok  para  gerekir.  İyi de  bu  değirmenin  suyu  nereden  gelmektedir? Ancak  daha  da  önemlisi:  Siz  bu  medresede  aynen  Nizamiye  medreselerinde  olduğu  gibi  yahut  da  Caca Bey ( Kırşehir)  medresesinde  olduğu  gibi  ve  yahut  da  Kanuni’nin  Sahn-ı  Seman  medreselerinde  olduğu  gibi dini  bilimler  yanında  Fizik-  Kimya-  Matematik- Astronomi- Tarih-  Coğrafya- Felsefe  gibi  derslerin  okutulduğunu  düşünüyor musunuz? Mesela  Caca  Bey  Medresesi  ve  külliyesinde  olduğu  gibi  Seyyid Abdülhakim  El Hüseyni  Medresesinde de  din  eğitimi  yanında uzaya  gidecek  bir  roketin tasarlandığını  düşünebiliyor  musunuz?  Benim  aklımın  ucundan  bile  geçmiyor çünkü  bir  müddet  içlerinde bulundum.  Tanıyorum bu  insanları. Bu  arada ülkeizin  bir  ilinde  ya  da  ilçesinde  değil  de  bir  köyünde  böyle  bir  medrese  açılması da  ilginçtir.

Vakıf  okulları: Türklere  ait  vakıf  okulları  o  kadar da fazla  değildi zaten. Ama  yabancı  devletlerin  vakıf  okulları  sayılamayacak  kadar  çoktu. Türklere  ait vakıf  okullarının da  nitelik  olarak  medreselerden  pek  farkı  yoktu  zaten.

Osmanlı  Devleti  için  asıl  baş belası  yabancı okulları  ve  azınlık okullarıydı. Bu  okullar  maalesef  kapitülasyonların  verdiği  haklardan  faydalanarak  her  Hıristiyan  devlet  tarafından  kuruluyordu (  Bazı  vatandaşlarımız  kapitülasyonları  sadece  Fransa’ya  verilmiş  bir  imtiyaz  sanır.  Oysa öyle  değildir. İlk  Kapitülasyonlar  Fransa’ya  verilse  de  daha  sonra  neredeyse  tüm  Avrupa  Devletlerine verilmiştir[ Rusya- Almanya-  İngiltere- Avusturya- Hollanda  vs. Devletler dahil ] )

1860’lı yıllarda Osmanlı toprakları üzerinde yaklaşık 1600 civarında, azınlık, misyoner ve yabancı devlet okulu vardı. Okul sayısıyla orantılı olarak artan siyasi faaliyetler, Osmanlı Devleti’nin aleyhine, oldukça tehlikeli boyutlarda idi ve denetimden uzaktı.

Evet.. Ülkenizde  bir  sürü  yabancı  devletin  binlerce  ( evet  yanlış  okumuyorsunuz  binlerce ) okulu  var  ama  hiç biri  Osmanlı  Devletinin  en  küçük  bir  denetimine  tâbi  değil. )

Peki  bu  yıllarda  Osmanlı Devletindeki  mesela  Lise  sayısı  kaç? 
Hemen  söyleyeyim: 1848’de  açılan  ve  bugün  Çapa  Fen  Lisesi  olarak  hizmet  veren Darü’l  Mualliminden ( Öğretmen  Okulu)  Cumhuriyet öncesinde  açılan  son Osmanlı  Lisesi  olan bugünkü  adıyla Eskişehir Atatürk  Lisesi  (1922’de  açıldığı  günkü  adıyla Rüştiye ( Orta okul ) arasında  sadece  57  adet  Lisemiz  var...  Evet  hep  yirmi  milyon  kilometrekare olmasıyla  övündüğümüz  koca  imparatorlukta  1848- 1922  yılları  arasındaki  lise  sayımız  maalesef  sadece  57.  Yetmiş dört sene  içinde  sadece 55  lise  yapmışız ( İlk  ikisi  olan  Galatasaray  ve  Davutpaşa  Liseleri  çok  daha  eski  tarihli )

Şimdi  çok  dikkat  lütfen !

1894  Yılında henüz  daha  bir  il  bile  olmayan  ve  nüfusu  100.000 bile olmayan  Elazığ’da 83  adet  Protestan  Misyoner  okulu  vardır. Aynı  şekilde Bitlis’te 22, Diyarbakır’da 22, Erzurum’da 24 Protestan Okulu vardır  ve  yine  aynı  dönemlerde sadece  Latinlerin Osmanlı  topraklarında  700’den  fazla  okulu  bulunmaktadır.

1904 yılında Osmanlı toprakları üzerinde 465 Amerikalı Protestan misyonerlerine ait okul ve 1907’de doğrudan ABD’ye ait 400 okul bulunmaktadır.

1910 Yılı  itibariyle  Beyrut  Osmanlı toprağıdır  ve bu  topraklarda  sadece  Rusya’nın  44 okulu  bulunmaktadır.

1917 yılında yalnızca İstanbul’da 83 İngiliz okulu  bulunmaktadır.

Kudüs’te  yaşayan İngiliz  Protestan  sayısı  sadece 232  kişi  olduğu  halde İngilizlerin burada 338 öğrenci  kapasiteli  6  okulu vardır ve I. Dünya Savaşı yıllarında   yedincisini  açmaya  çalışmaktadırlar.

Değerli  okurlarım !

Bu  örnekler  inanın  buz dağının  sadece  su  üzerinde  görülen  kısmıydı.  Ülkemizde  1840’lı  yıllardan  sonra  faaliyette  olan  yabancı  devletlere  ait  okulları  tek  tek  yazsam  aklınız  hayaliniz  durur.

Bu  arada  dikkatinizi  çekti  mi bilmem? Azınlık  okullarına  hiç  dokunmadım  bile. 

Oysa  I.  Dünya  Savaşı  yıllarında  azınlıkların ( Özellikle  Ermeni  ve  Rumların )  okulları  da bir  düşman  askeri  karargahı  gibi  hizmet  görmüştür.

Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  işte  bu kadar  çok  ve  çeşitli  yabancı  okullar ile azınlık  okullarının  önüne iki  seçenek  koymuştur:  ‘’Ya  Türkiye  Cumhuriyeti  Devleti  Milli  Eğitim  Bakanlığına  bağlı  ve  Türkiyenin  menfaatleri  doğrultusunda  bizim  denetimimiz  altında  eğitim  yapacaksınız  ya  da  bu  ülkeden  defolup  gideceksiniz.’’

Bir  kaçı  dışında  en  az  %99 u  defolup  gitmişlerdir. Yüzde  1’ i ise  ‘’  Tamam  siz  ne  derseniz  o ‘’  Diyerek  ülkemizin  kanunlarına  ve  denetimine tâbi  bir  şekilde  varlıklarını  sürdürmektedirler.

Bugün  Heybeliada  Rum  Ruhban  okulu  işte  bu sebeple  kapalıdır.  Onlar  ‘’  Biz  Türkiye  Cumhuriyeti Devleti  Milli  Eğitim  Bakanlığına  bağlı değil  tamamen  serbest  olmalıyız’’  Derler  biz  de  devlet  olarak  ‘’  Ya  seke  seke  bizim  kanunlarımıza  ve  denetimimize  tâbi  olacaksınız  ya  da  o  okul  daha  nice  sittin  sene  açılamaz ‘’  Demekteyiz.  

Tevhid-i  Tedrisat  Kanunu  Osmanlı  Devletinde  ne  Abdümecit’in  ne  Abdülaziz’in  ne  II.Abdülhamit’in  ne  de  ondan  sonra  gelen  padişahların yapamadığını  yaparak  bu  şer  yuvası  okulların  ülkemizden defolup  gitmesini sağlamıştır.

Sadece  böyle  bir  faydasından  dolayı  bile  Tevhid-i  Tedrisat  kanunu  aleyhinde  laf  söylenecek  bir kanun  değil  tam  tersine  ayakta  alkışlanacak  ve  dört  elle  sarılmamız  gereken  bir  kanundur.

Peki  Tevhid-i  Tedrisat  Kanununun  eleştirilecek  hiç  bir  yanı  yok  mudur?

Kanunun  eleştirilebilecek  hiç  bir  tarafı  yoktur  ama  uygulamanın  eleştirilecek  tarafları  vardır.  Olabilir...  Gelecek  bölümde  de  onlardan  bahsedelim.


( Tevhid-i Tedrisat Kanunu--1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 11.05.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.