Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 2.04.2022
Okunma Sayısı : 1075
Yorum Sayısı : 7

Geçen bölümde '' Osmanlı Devletinde en imtiyazlı toplum oldukları halde Rumlar ve Yunanlılar niçin isyan ettiler?'' Diye sormuştuk.
Bunun sebeplerini aslında orta okul düzeyinde bile bir tarih bilgisine sahip olan herkes az çok bilir. Ben iki önemli sebebi ele alacağın fazla uzatmamak için.
1- Rusya'nın Osmanlı Devleti üzerindeki emelleri:
Biliyorum çok yuvarlak bir cümle oldu. Açalım biraz:
Sene 1792
İstanbul’da Patrikhane’nin bulunduğu Fener semtinde bir Rum ailenin bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Babası Konstantin bu çocuğa Alesandr adını koyar ve çocuk bu adla takdis edilir.
Soyadı İpsilanti olan bu çocuk aslında önemli bir insanın çocuğudur. Zira baba Konstantin İpsilanti, Osmanlı Devleti tarafından Boğdan Voyvodalığına tayin edilmiş biridir.
1805 Yılında Osmanlı Devleti Konstantin İpsilanti’yi Voyvodalık görevinden alır. Bunun üzerine o da oğlu Aleksandr’ı da yanına alarak Rusya’ya gider ve oğul Aleksandr, adaşı Rus Çarı I. Aleksandr’ın ordusunda yükselerek binbaşı bile olur. Hatta çarın yaveri olur.
Çar I. Aleksandr ( ilk bölümde bahsettiğim II. Aleksandr ile karıştırmayın) yaverini aynı zamanda tam bir gerilla olarak yetiştirir ve ona bir görev verir: Ölmüş gitmiş Bizans'ı yeniden diriltmek yerine yepyeni ve bağımsız bir Yunan Devleti kurmak.
İşte Osmanlı Devleti için sonun başlangıçı olan Yunan isyanının sayısız sebeplerinden biri budur.
2- İkinci sebep direkt Halet Efendi ile ilgilidir.
Şimdi '' Ne alaka?'' Diyen sorulabilir.
Halet Efendi Aleksandr İpsilanti ve bir dönem katipliğini yaptığı ve çocuklarının mürebbiliğini yaptığı Kalimaki ailesine ve yine divan katiplerinden Nikola Maruzi'ye kadar pek çok Rum kodamanı ile oldukça yakın ilişkiler içindeydi. Dahası Yunanistan'da görevlendirilecek neredeyse tüm üst düzey bürokrat Halet Efendi'ye belirli bir rüşvet vererek o görevlere atanıyorlar ve atandıkları görevlerde de halkı soyup soğana çeviriyorlardı.
1816'da Akdeniz'de Yunan gemicilerine ait 600 parça ticaret gemisi vardı ve bu gemilerin haracı da Halet Efendiye akmaktaydı. Halet Efendi ise hepsi sözde ticaret gemisi olan bu gemilerin özde toplarla donatılan savaş gemilerine dönüştürüldüğünün farkında bile değildi. Sadece aldığı rüşvete bakıyordu.
Halet efendi aldığı bu rüşvetlerin önemli bir kısmını yeniçerilere ihsan olarak dağıtıyordu yerini sağlamak almak için.
Rum ve Yunan halkı Halet Efendinin yolsuzlukları sebebiyle illallah dese de aynı halkın ensesi kalınları son derece memnundular ondan. Çünkü o yaptıkları ve yapacakları herhangi bir melanet padişah tarafından cezalandırılmaya kalkılırsa Rumlara ve Yunanlılara adeta kalkan olacaktı.
Durun durun.. Gazladık gidiyoruz ve sizler de haliyle merak ediyorsunuz: '' Yahu kim bu adam? Bu kadar gücü nereden buluyor? Padişahtan filan korkmuyor mu bu herif?
En son sorudan başlayayım: Bu adam zamanının padişahı II. Mahmut'tan hiç korkmuyor. Korkmuyor çünkü sırtını yeniçerilere dayamış. Padişah yeniçeri ocağını kaldırmayı düşündüğü için yeniçeriler zaten gıcık padişaha. Her an bir isyana hazır durumdalar.
Padişah II. Mahmut bu adamdan bayağı çekiniyor zira 1807'de gerçekleşen ve III. Selim'in ölümü ile sonuçlanıp kendisinin kıl payı kurtulduğu Kabakçı Mustafa isyanında da bu adamın parmağı olduğu şüphesi oldukça kuvvetli. Yeniçeriler üzerinde bu kadar etkili olan yani Osmanlı ordusunun profesyonel savaşçı askerleri olan Yeniçerileri arkasına almış olan bu adamı oldukça tehlikeli buluyor Padişah ama ona karşı bir şey de yapmıyor/ yapamıyor.
Peki bu adamın makamı ne? Görevi ne? Mesela Sadrazam mı?
Sadrazam filan değil.
Anası kim babası kim ve hangi görevlerde bulundu fasıllarını kısa kesiyorum. Biz onu 1802 yılında Osmanlı'nın Paris Büyükelçiliği baş müsabihi olarak görüyoruz. 1806'da Paris'ten İstanbul'a döner. 1807'de Fransız Elçisi onu '' Bizim aleyhimize İngilizlerle gizli işler çevirdi'' Diye padişah III. Selim'e ispiyonlar Padişah bunu tam Kütahya'ya sürer hemen bir ay demez Kabakçı Mustafa isyanı patlak verir ve III. Selim öldürülür. II. Mahmut son anda kıl payı kurtulur isyandan ve tahta IV. Mustafa geçer.
( Sanırım bu adama niçin ''Osmanlı'nın Fetösü'' ) Dediğim anlaşılmıştır.
IV. Mustafa Halet Efendiyi Affeder ve Bağdat'a gönderir. Görevi: Bağdat'ı haraca bağlayan vali Süleyman Paşayı alaşağı etmektir.
IV. Mustafa aslında oldukça akıllı bir yol izlemiştir burada. Eğer Halet Efendi bu iş başarırsa Süleyman paşadan kurtulacaktır başaramazsa Halet Efendi'den... Ama Halet Efendi boyunu çok çok aşan bu işi başarır.
Üç yıl kadar Bağdat'ta kaldıktan sonra İstanbul'a döner ve bu arada Osmanlı tahtına da II. Mahmut çıkmıştır.
II. Mahmut Halet Efendi'nin Bağdat'ta başarılı görevinden haberdar olarak 1811'de Halet Efendi'yi tekrar rikab-ı hümayun kethüdası yaptı ve kendi maiyetine alarak onu gizli yazışmalarla görevlendirdi. 1815'de Halet Efendi nişancı görevini, yani padişahın başkâtibi sıfatını aldı ve büyük bir nüfuz kazandı.
1815 Yılının aynı zamanda Viyana Kongresinin yapıldığı yıl olduğunu ve Osmanlı Devleti ile ilgili olarak ortaya konan '' Şark Meselesi'' nin de bu yıl ilk kez gündeme geldiğini belirterek bu bölüme noktayı koyalım.
******
Osmanlı Devleti için sonun başlangıcı Yunan ve Mora isyanı- Bu isyanlarda Halet Efendinin rolü ile devam edeceğim inşallah.
( Osmanlı Devletinin Fethullah Gülen'i Halet Efendi--2. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.