İtalik bir itiraf benimki…

Adeta soykırımı aklımı esir alan karabasanlar ve kara kara düşünmekten öte karla kaplı bir İstanbul gecesinde neyi neyle karacağımı bilmez haldeyim.

İçimde ötüşen kuşlar büyük ihtimalle çoğu telef olacak bu karlı gecede.

İçimim cephesinde tam yutkunuyorum ki bir şeyler takılıyor kalemimin boğazına.

Anlatmakla yükümlüyüm olsa ve anlam olmak adına anlamlandırmadıklarımla teselli buluyorum sözüm ona sonra ağıtlar yakıyorum ve kara bağdaş kurup aydınlık ve ılık günlerin hayalini kuruyorum.

Sözcüklerimi hıçkırık tuttu derken bir hapşırma sesi:

‘’Çok yaşa, aklı evvel kız.’’

Dememe kalmıyor bu sefer gök gürlüyor ve ne kadar açılmış olsa da evdeki radyatörler soğuk hava dalgası evin içini de nasıl esir almış.

Eğilip bükülmeden yaşamanın ta kendisi elbet; doğru ve net olmak gerçi kaygan zeminde yürürken düşmek de olası ama…

Üşüyorum.

Belki de aklımı üşütüyorum ve fabrika ayarlarıma dönmek adına havanın da açmasını bekliyorum gerçi çoktan açmaza düşmüş olsam da…

Ufacık yüz ölçümü ile nasıl da tarihte ve dünyada önem kazanmış bir metropol iken yaralı şehir İstanbul…

Aslında yaralı olan İstanbul sakinleri artık kimse geceyi sabaha katık edecek ve evlerine ulaşmak adına tepinen ve işte kara çalıyorum yeniden karanlığı aydınlık kılansa şiddetini git gide arttıran kar taneleri.

Bir öyküsü varsa karın…

Öykülerden öyküler derlediğim.

Milyonları içinde barındıran yamalı şehir mi demeliyim yoksa?

Öyle ya ülkenin dört ucundan gelip de İstanbul’da ekmeğinin peşinde olan insanlar ve yerkürenin en sevdalı en nazenin ve de nazlı şehri sevgili İstanbul…

Kendini naza çekiyor ve ulaşım aksarken nerede ise tüm İstanbul ahalisi aksırıyor.

Mutlu olmak zor değil hani: hele ki kışı pek bir seven biri olarak üstelik yazın ta başında doğmuş olsam da terlemektense üşümeyi seven aklı evvel kimliğim.

Ekmek elden su gölden mi yoksa?

İyi de her yeri ve içimi buz kesmişken artık Allah ne verdiyse hamt ettiğim.

Soytarı bir kahkaha duyuyorum dışarıdan ne de olsa kartopu oynayan İstanbul ahalisi hani kar yağarken bir de her yer kar tutarken mümkün mü karın keyfini çıkarmamak?

Her anlamda her şey yakışıyor işte nazlı şehrime…

Güneşin doğumu ayrı güzel yağmurun rahmeti ayrı yakışıyor yedi tepeli şehre.

Çağ atladığımız bir çağda ağa gelen balıklar gibi aklımın kıyısında oynaşan sözcükler.

Şimdilerde miskin.

Yarına dönük yüzünde iklimin artık zaman neyi gösterecekse.

Kim insan kimi nisyan.

Bazen isyan derecesinde içi dışına çıkmışken insanların.

Radara takılı bir kelam aslında kar ve İstanbul ve buz tutması olası yerlerin üzerinde yürümenin nasıl olacağını şimdiden düşünmek dahi istemiyorum.

İki kıtayı birleştiren ve tarihe öncülük yapan şehri İstanbul nasıl oluyor da birkaç gün yağan kara böylesine teslim oluyor?

İyi de bunun adı aşk değil mi?

Mademki aşk doluyuz ve aşk dolu bir şehirde yaşıyoruz aşkımızın uğruna her şeye nasıl da razıyız.

Adı aşk adı İstanbul adı kar.

Kararan gecenin karambole gittiği ve işte beyaz bir örtüye teslim olmuşken yer gök bazen pembeye boyanıyor üstüne de gök gürlemiyor mu?

Yalnızlığın sefasını süren kimse teslim olmuşken dünyanın en kalabalık şehirlerinden birine…

Kaybolduğunun ertesi kendini yeniden bulmanın öyküsü belki de İstanbul.

Denizi bol insanı bol derdi bol.

Bonkör davranmış Yaratan bu şehre rahmet sunarken…

Gecenin körü ve karın güzelliği…

Eh, adı aşk nasıl olsa:

Adı aşk adı İstanbul ve kar…


( Adı Aşk Adı İstanbul Adı Kar... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.01.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.