Devingen bir rahmetin savlası ve
sözcükler dökülen tek tek kibirli bir atmosferde nefes aldığım tek yer kalemin
göğsüne yaslayıp da başımı duyduğum o ahenkli çırpınış.
Mevzu derin olsa ne ki?
Derinlerde yaşamadıktan sonra…
İşveli kum taneleri kum saatinin
benimse en sevdiğim: saat başı kafasını uzatan guguk kuşunun neşeli sesi.
Sesimdeki şenliği…
Neşemdeki efkâra bandım madem.
İşte o gün başladı hikâyem.
Tebessümlerdir ilahi sırdaşı gökteki
meleklerin sadece bana görünen ve işte gölgemle de barıştım bu gün nihayetinde
ve nihai bulacak sandığım çoğu şey henüz vadesini tamamlamadı madem…
Kutsalım.
İlahi Işığım.
Zemherilerde açan bir çiçekten yok
farkım ve puslu yüreklerden çok çok uzağım ve firar edeceğim vakti de Rabbim
tayin etmişken ve işte randevuma geç kalmadan buluştum geceyle ve ilham
perimle.
Ben dahi bilmezken neyi yazacağımı.
Gece ise sıkı sıkı kucaklarken beni.
Heyhat!
En sevdiğim karanlıkla oynaşan
sözcüklerim ve alabildiğine masum zaten sancağıma da sıkı sıkı yapışmışken.
Rengim açık pembe ve bulutlar az da
olsa mavisini göndermekte içimdeki denize: a, evet, bir de içinde yürüdüğüm
dehliz sanırım tahliye olmanın vakti geldi ve uzun dar koridorlarına intikal
ediyorum gecenin.
Martı yavruları aralıksız eşlik
etmekte ve gecenin ninnisi onların bağrış çağrısı daha doğrusu büyüme telaşı
ile yuvalarından uçacakları günü bekliyorlar tıpkı benim beklediğim gibi işin
ilginci neyi beklediğimi ben dahi bilmezken.
Hazan mahsulü hava ve rüzgâr azıcık
içimi üşüten bir de burnumu demek ki kış yavaş yavaş geliyor ne de olsa burnuma
asla örmediğim bir şapkaya ihtiyacım var en azından burnum büyümezken bir ömür.
Teslimiyetim koşulsuz, güzel Rabbime
ve her halükarda ilgili adrese teslim ediyorum sözcüklerimi ve her biri
renklerin tevazu yüklü seferberliğinde nice duyguya denk düşerken ve gün içinde
canım az yandı mı gecenin kıymetini bilmiyorum ve fazla acım olmadığı için
sözcükler pek bir havaya giriyor ve uzaktan kıs kıs gülüyorlar bana.
Sanırım kederimle gizli bir ittifak
kurdum ben: kader diye çıktığım yol ve bir harfin ihlali ile acımı baş göz
ettiğim kaderin günlük hasılası ve bingo!
Canımın yanmasına ek olarak illa ki
alt yazı geçeceğim ve tek tek d/okuyacağım duygularımı kumaşa ve kalemle kuyu
kazmanın verdiği sabır bir o kadar şükürle biliyorum da aslında nedir beni
yazdıran bu bitimsiz sermaye:
Dünün ritmi.
Hayatın ritim bozukluğu.
Normalde hayat yolunda giderken
bilmediğim bir yönden uğradığım taarruz nedeniyle hayatın damarlarına pıhtının
dolduğu ve ben yazarak o tıkalı damarı her gece açmalıyım yoksa duygu birikiminden
infilak ederim ve geceyi de darmaduman ederim içimdeki o tıkanıklık illa ki
imha olmalı ve yüreğimi ihya etmeliyim basit bir operasyon gibi gözükse de
anjiyo sonrası damarlardaki kana dolan sözcüklerle nasıl da şahlanıyor hem
bitkisel yaşamı ertelediğim hem de varlığımı gümbür gümbür duyumsadığım.
Kural dışıyım belki de.
Ya da kuram dışı.
Gerçi mektepli olmanın da çok faydası
yok farklı mecralarda at koşturduğum bir ömrümü illa ki eğitimle süsledim ama
ve işte her ne kadar tevazu yüklü olsam da biliyorum bilginin sonsuzluğunu hele
ki yazmaya başladıktan sonra haiz olduğum elbet bildiklerimin yeterli olmadığı
ve de ünlü düşünürün vurguladığı gibi:
‘’Tek bildiğim hiçbir şey
bilmediğimdir.’’
İnsan ya alaylı olsun ya da mektepli
iyi niyetin ve sevginin bilgiye temel teşkil ettiğine inananlardanım hele ki
sevgiyle bilginin buluştuğu o cennet kapısı yok mu…
‘’Oku’’ diyen Rabbimiz bir yandan
yeryüzündeki tüm oklar göğsümü hedef almışken.
Bense öğrenmekle ve yazmakla iştigal
iken ruhumu da beslediğim elbet huzurun anahtarı iken inanç ve umut
birlikteliği ve işte yaşatan bizi.
Renkler bazen mahzun.
Aşk ise hatırşinas.
Beynimde fazla mesaide geçirmişken
ömrünü ve en şaştığım da alt bilincimin kayıtlı deposu.
Bir ömür kullanmadığım o kadar çok
kelime firar etmişken alt belleğimden…
Ek olarak rüyalarımın da kayıt altına
alındığına şahidim genelde bir film senaryosu gibi gördüğüm rüyalarım sık sık
yazdıklarıma da eşlik etmekte bu bağlamda hayallerin ve gerçeklerin resmigeçit
yaptığı o yolda ben hazır ol’da dururken aklımın yorgunluğa da aldırış etmediği
bir düzlemde yüreğimi de şerh düştükçe ve delişmen ruhumun rüzgârında ve işte
beni benden eden bir o kadar beni bana yakın kılan…
Yakın durduğumsa aralıksız maneviyatı
duyumsadığım: uykuda ya da uyanık iken; dara düşsem de sefasını da sürsem günün
aklım hep Rabbimle dolu ve çevrem ve yeryüzü ve gök kubbe ve her konuştuğum ya
da baktığım insanda illa ki İlahi Aşktan bir parçayı gördüğüm ve sabrı eksik
etmediğim üstelik her anıma şükrettiğim ve umudumu sıkı sıkı tuttuğum ve
herkese her canlıya yere göğe bana, bize, hayvanlara hatta mikro organizmalara
ve toprağa ve ağaca ota böceğe her yere yetişen her şeye muktedir O İlahi Güç.
Tam teslimiyetimle Mevla’ma, ne fark
eder ki dünyada çektiğim acılarla ihya olmayı bilmişken ve O bize
taşıyamayacağımız yükü vermezken ve hamt etmenin güzelliği ile İlahi Rüzgârın
hem serinlettiği aralıksız da ısıttığı gerçeğinden öte gerçek mi var?