Millet-i Sadıka Dediğimiz Ermeniler, Türklere Sadık Değillermiş Ki ---2. Bölüm--
MİLLET-İ SADIKA DEDİĞİMİZ
ERMENİLER, TÜRKLERE SADIK DEĞİLLERMİŞ Kİ ---2. BÖLÜM---
DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLMAK
1375 yılından sonra Ermenilerin yaşadığı toprakların büyük bir bölümü önce
Timur İmparatorluğunun, ardından Akkoyunlu hakimiyetine girdi. Akkoyunlu
hakimiyetinde yaşarlarken 50 kadar Ermeni asilzadesi 1465 yılında Smbad Artsuni
Sefedinyan’ı Van’daki Aktamar Adası Surp Haç Kilisesinde Ermeni Kralı ilan
ettiler ama tabii ki bu krallığın ömrü uzun sürmedi ve 1471 yılında ortadan
kaldırıldı. Böylece Ermenilerin son bağımsızlık hayalleri de suya düşmüş oldu.
İşte bu olaydan sonra Ermeniler, bağımsız bir devlet olma yolundaki ümitlerini
Hıristiyan Avrupa devletlerine bağladılar. Bunun sağlanabilmesi için mücadele
bundan böyle artık kilise kanalıyla yürütülecekti. ( Kilise derken
Türkiye’deki Ermeni Patrikhanesinden
bahsetmiyorum. Türkiye Ermenileri dışında o patrikhaneyi patrikhane olarak
kabul eden Ermeni yok. Ben bugünkü Ermenistan’daki patrikhaneden bahsediyorum.)
1547
yılında Ejmiatsin’de Katolikos V. Stephanos Salmastetsi Ermenistan'ın kurtuluşu
için gizli bir toplantı yaptı. 1548 yılında onun başkanı olduğu bir heyet
Avrupa’ya müzakerelere gitti fakat 1551 yılına kadar yapılan bu
görüşmelerden hiç bir sonuç alınamadı. Hiç bir Avrupa Devleti,
kendileri için hiç bir menfaat sağlamayacak bir Ermenistan bağımsız Devleti’nin
kurulması için kıllarını kıpırdatmak istemiyordu.
1555 Yılında Osmanlı Devleti ile Safeviler arasında yapılan Amasya Antlaşması
ile Ardahan, Arpaçay, Göle Osmanlı hakimiyetine girdi, Kars tarafsız bölge oldu
böylece çok yakın akraba olan Ermenilerin arasına sınır çekilmiş oldu.
1562
yılında Mikayel A. Sebastatsi yine gizli bir toplantı tertip etti. Abgar
Yevdokatsi (Tokatetsi) başkanlığındaki bir heyeti Venedik Cumhuriyeti ve Papa
ile müzakereler yapmaya Avrupa’ya gönderdi fakat bu müzakereler de olumsuzlukla
sonuçlandı.
1575 yılında Patrik vekili Tadevos Avrupa’ya bir ziyarette bulunup, Papa,
Polonya(Lehistan) ve Venedik kralları ile görüştü. Aynı yıl, Sis Katolikosu II.
Khaçatur Zeytuntsi yine Papa’ya yardım talebinde başvurdu.
1584 yılında yeni Sis Katolikos’u I. Azarya Jughayetsi yine Papa’dan yardım istedi.
Bu görüşmelerde Ermeni din adamaları Katolik olmayı kabul ettikleri halde
müzakerelerden olumlu cevap çıkmaması dikkat çekicidir.
Evet tüm bunları ben ya da bir Türk tarihçisi uydurmuyor; bir Ermeni Tarihçi
yazıyor. Ermeniler Papa’nın Türklere ya da Safevilere karşı bir Haçlı Seferi
başlatıp sonunda Ermenilere altın tepsi içinde bağımsız bir Ermenistan
sunacağını düşünecek kadar mantıktan yoksun, böyle bir Ermenistan’ı kurabilmek
için Ortodoksluktan Katolikliğe geçmeye razı olacak kadar alçalmışlardı.
1604 Yılında Şah Abbas, Amasya Antlaşmasını çiğneyerek Türk topraklarına girdi
ve bu arada 300.000 Civarında Ermeni’yi Kars ve Culfa’dan Safevi İmparatorluğu
topraklarının içine sürdü, bunlar üzerinde şiddetli bir din değiştirme baskısı
uyguladı.
Osmanlı Devleti 1645 Yılında Venedik’e karşı
Girit Seferini başlatınca daha önceki bağımsızlık girişimlerinde sadece
maddi ve manevi destek olan Türkiye’deki Ermeniler bu sefer direkt harekete
geçtiler.
‘’Deliriş-İbrahim’’ Başlığıyla yazmaya başladığım ama ilgi gösterilmediği için
sonlandırdığım yazı dizisinde de anlatmıştım.
Osmanlı Devleti Girit Seferi adı verilen bu savaşın ilk başlarında başarı elde
etmiş hatta Kandiye kalesini almış Venediklilerden ama serdar Yusuf Paşa savaşa
devam edip Girit adasının tamamını alacağına Kandiye’de çok az bir asker
bırakıp İstanbul’a gelince Venedikliler toparlanmış ve Osmanlı’nın canına
okumaya başlamışlardı.
Savaşın ilk zamanlarında kıpırdamayan Ermeniler, Osmanlı Devlet zorlanmaya
başlayınca hemen harekete geçtiler Venedik'le ittifak için. Venedik zafer
kazanırsa Anadolu’da kıyameti kopartacaklar, Osmanlı hakimiyetindeki diğer
azınlık unsurlarını da ayaklandıracaklar ve Osmanlı’yı bitirip
bağımsız Ermenistan’ı kuracaklardı(!)
Ortam oldukça müsaitti.
Osmanlı tahtında neredeyse herkesin deli dediği bir padişah vardı. Venedikliler
Çanakkale Boğazını kapatmışlar, Osmanlı Donanması çıkıp Girit adasına
ulaşamıyordu. Sonra deli denen padişah İbrahim öldü yerine geçen padişah henüz
daha yedi yaşında bir çocuktu ( IV. Mehmet.)
Bundan daha güzel bir fırsat bulunamazdı. Ermenilerin, Yunanlıların (
Rumlar kastediliyor ) ve Asurilerin ( Bunu anlamadım. Kimi kastetmiş ki acaba?
Tahminen Ezidi ve Süryaniler olsa gerek ) bağımsız olabilmesi için bundan daha
güzel fırsat olamazdı.
Ermeni ileri gelenleri Avrupa’nın Hıristiyan ileri gelenleri ile uzun
uzun görüşmeler, pazarlıklar yaptılar.
Her şey Hıristiyan Avrupa’nın ve Ermenilerin lehine görünüyordu.
Gerek Avrupa Hıristiyan alemi gerekse
Ermeniler her şeyi hesap etmişlerdi. Bir şey hariç: Köprülü Fazıl Ahmet Paşa.
Babası Köprülü Mehmet Paşa’dan sonra sadrazamlık makamına getirilen Fazıl Ahmet Paşa 1669
Yılında Girit’in tamamını feth ederek bu savaşa son verince Ermeniler bir kez
daha sükut-u hayal yaşadılar.
Ancak bu hayal kırıklığı dönemi çok uzun sürmedi çünkü yine Padişah IV. Mehmet
zamanında Osmanlı Devleti, tarihindeki ilk ve en büyük hezimeti yaşamıştı
Avusturya, Lehistan Venedik üçlüsü karşısında.
Evet, bizim II. Viyana yenilgisi dediğimiz olay tüm Hıristiyan Avrupa dünyasına
büyük bir umut olmuş, o güne kadar asla yenilmeyeceği düşünülen Osmanlı
Devletinin de birlik ve beraberlik sağlanırsa yenilebileceği görülmüştü.
Osmanlı Devleti 1683 de bu büyük yenilgiye uğramadan önce Avusturya, Venedik ve
Lehistan (Polonya ) arasındaki yakınlaşma Ermenilerin de dikkatini çekmiş ve
gerek bugünkü Ermenistan’da yaşayan Ermeniler gerekse Türkiye’de yaşayan
Ermeniler bağımsız bir Ermeni devleti için bu üç devletle dirsek temasına
geçmişlerdi. Ancak bu devletler o an için kendi başlarının derdine
düştüklerinden Ermenilere fazla yüz vermediler.
1683 de Osmanlı Devletinin Viyana önlerinde aldığı bu yenilgiden sonra
Avusturya, Lehistan ve Venedik Osmanlılarla 1699 Yılına kadar savaştı ve bu
savaşların sonunda 1699 da Karlofça Antlaşmasını imzalayarak Osmanlı Tarihinde
ilk kez toprak kaybı yaşadık. Bu arada bu üç devlet aralarında Kutsal İttifak
denen bir ittifak yapmışlardı ve 1700 yılında bu ittifaka Rusya da dahil oldu.
Hemen bir yıl sonra Lehistan, Venedik ve Avusturya’dan bir cacık olmayacağını
anlayan Ermeni liderlerden İsrael Ori, Rus Çarı Deli Petro’nun huzuruna çıktı
ve ‘’ Yar bize bir bağımsız Ermeni yurdu
medet.’’ Diye boyun büktü.
Çar Petro ‘’ Sen hiç merak etme, şu İsveç’in işini bi bitireyim ilk işim size
bağımsız bir devlet kurdurmak olacaktır.’’ Dedi.
Demesine dedi, İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı da yenmesine yendi ( dokuz kez
yenildikten sonra) amma velakin Demirbaş Şarl Osmanlı Devletine sığınınca
otomatik olarak Osmanlı Devleti ile papaz oldu..
Osmanlı Devletini işin doğrusu pek sallamıyordu. Daha bir kaç sene önce feci
bir mağlubiyetle beli kırılmış Osmanlı ne yapabilirdi ki? Hiç çekinmeden Osmanlı topraklarına girdi. Sözde
Demirbaş Şarl’ın peşine düşmüş gibi.
Ermenilerin evdeki hesabı bir kez daha çarşıya uymamıştı zira I. Petro 1710 da
Prut’ta neredeyse kendi kellesinden bile oluyordu. Canını zor kurtardı. Haliyle
Ermenilere verdiği sözü tutması mümkün değildi ama İsrael Ori’nin Deli Petro
ile görüşmesi Ermeni meselesine Rusların müdahil olmasının başlangıçı oldu.
Ermeniler bundan sonra artık sırtlarını Rusya’ya dayayarak bağımsızlık
mücadelesi vermeleri gerektiğine, ancak Ruslar sayesinde bağımsız olacaklarına
inanıyorlardı. Ruslar ise çok ucuz, gönüllü ve sadık bir uşak bulmuş olmanın
sevinciyle ellerini oğuşturuyordu. Lakin her halükarda Ermeni meselesinin
uluslararası bir mesele haline gelmesinin ilk adımı 1701 deki bu girişim
olmuştu.
Ermeniler, Ruslardan ilk kazığı 1724 Yılında yedikleri halde maalesef her zaman
Rusya’nın oyunlarına alet olmaya devam ettiler.
Evet, 1722 de İran ve Azerbaycan topraklarında yaşayan Afganlar, Safevi
yönetimine karşı ayaklandı. Bunu fırsat bilen Gürcüler ve Ermeniler de
ayaklandı. Bu ayaklanmalar üzerine Rusya
bir taraftan, Osmanlı Devleti diğer taraftan Safevi topraklarına girdiler ve
haliyle kafa kafaya geldiler.
Ermeniler ‘’ Aha da bağımsız devletimizi kuruyoruz’’ derken ne oldu peki?
1724 de Osmanlı Devleti ile Rusya arasında tarihimizde ilk kez dostluk
antlaşması imzaladık ve İran topraklarını aramızda pay ettik.( İstanbul
Antlaşması) Nasıl mı?
Derbent ve Bakü kaleleri ile Dağıstan Rusya’ya Gence,
Karabağ,Tiflis,Revan ve Tebriz Osmanlılara bırakıldı.
Yani Ermeniler Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular. Rusya
sayesinde Türkiye, İran ve Azerbaycan toprakları üzerinde Ermeni devleti
kurayım derken Rusya sayesinde – büyük ölçüde- Osmanlı hakimiyetine girdiler. Hatta
öyle ki bu kısa dönemde Karabağ’da kurdukları tırışkadan krallıkları bile
Türklerin eline geçti. [ Not: Bu durum çok uzun sürmedi. İran şahı Nadir Şah,
Türklere kaybettiği topraklarını çok kısa sürede geri aldı. ]
Ama dediğim gibi, Ermeniler, Rusya’dan ileride de çok kazıklar yiyecek
olmalarına rağmen Rusya’nın kıçından hiç ayrılmadılar. Ancak ilerleyen zamanda
Rusya’nın yanında başka hâmileri(!) de olacaktı.
Gelecek bölümde inşallah.
(
Millet-i Sadıka Dediğimiz Ermeniler, Türklere Sadık Değillermiş Ki ---2. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
29.04.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.