-herseferindedahaderine-
sildim yazılmış onca sözü bir anda
ve hiç çekinmeden.
bir mektuba benziyor diye belki de,
masal diye anlatılırdı erken kalkılan sabahlarda
erken uyanmış çocuklara ki
değiş tokuş ediyorduk deniz yıldızlarımızı
kırık gemilerimizle…
geri dönmek olsun diye…
yakılmış limanlar/yanılmamış doğrular ne fark eder ki
renksizleşiyorsa bebekleri gözlerinin
ve d-üşüyorsa elasına/içine,
derine
daha
derine…
koyu karanlığın belirsiz Atlaslarına,
surlarına/duvarlarına.
yazılmamış kurallar ve unutulmuş ahitler gibi,
dağılıyor
dağlanıyor
tenin ki
derin…….
bir mevsimden diğerine taşıyıp seni/ıslak,
içinin sığınAKlarına kaçıyorum şimdi.
için derin ve ıslak/sırılsıklam bir su göçü ki
ip uçlarımı veriyorum hiç öpmediğim avuçlarının arasına
beni bul,beni çöz diye…
yokluğun kalabalık,
AKciğerlerime doluyor iç çekişlerimin huzursuzluğu
ve tırnak izlerinden bağışlıyorum tenini/esirgeyerek…
bil ki sevgilim olmayan sevgili;
hiçbir soruyu cevaplandırılması için sormadım ben,
keskin cevaplar beklemedim
pencere önünde savrulmuşluğunda tülün ki
bağlamadım saçlarını/dağıtmadım/çözmedim
lakin sakladım yüzünü/yüzüm gibi
unutulmuş gömlek ceplerinde
Yusuf kokarken s-özünün sahibi olurum diye..
offf evet
sana benziyorum bazen yani in-sana,
kitle imha provalarına çıkıyorum
iç çekişlerimin beni soluksuz bıraktığı o yokuşta ki
kızıyorum sana
sonra yüreğime düşüyor son sözün
ve adımım oluyor ilk
sonra taşınıyorum bir mevsimden diğerine
göçe zorlanmış uluslar gibi/
gömülemeyen hiçbir yere sensiz/sessiz/kefensiz ki
bir mektuba benziyor ellerin diye
parmak izlerimi öpüp,
katlayıp nabzımı kırarAK
yırtman için gönderiyorum şehir şehir...
taşınıyorum şimdi
bildiğin tüm adreslerden
bilindik bir cevap gibi
kayıp olmak
çekti içine/derine…