Sevgi ve saygının ön
planda bir olduğu, mutluluğun paylaşımla arttığı ve hakların gözetildiği bir
ailede büyümüşseniz, öğrendikleriniz ve duyumsadıklarınız bir ömre bedel. Hele
ki, aynı zamanda demokratik ve eşitçilik ilkesine sahip bir tutum sergileyen
emsaller varsa gözlemlediğiniz, bu da ikinci bir kazanım. Çağdaş bir eğitimin
de önemi yadsınamaz, her ne kadar muhafazakâr bir bakış açısına sahip olsanız
da, tabii ki belli ölçüler çerçevesinde. Bunun kişilik yapısıyla ilintili
olması çok muhtemel; zira her iki kavram kendi içinde çok farklı ve uç
noktalara çekilebilir.
Yaşadığınız çevre,
yakınlarınız, sevdikleriniz, sergiledikleri tutumlar, onlarla olan iletişiminiz
sizin kişiliğinizin şekillenmesinde o kadar önem arz ediyor ki… Sahip olunan
farklılıklar, geldikleri kültür, inançları ne kadar uzak olsa da size, bunu fark
etmek asla olası değil çünkü ortak bir paylaşım içindesiniz:’’Sevgi’’ adında
ortak bir diliniz var; herkese hitap eden ve tüm tezatlıkları ört bas eden…
Sözün özü; ‘’insan insandır’’, diğer bir deyişle gönül eğitimcisi olan,
insanlara sevgiyi, gerçek aşkı öğütleyen ‘’Mevlana’ nın’’ evrensel bakış açısında
da her daim dile geldiği gibi. Benimsenen tutumlar, algılamada seçicilik,
farklı eğitim düzeyleri, sosyo-ekonomik şartlar asla bir kıstas değil ve
olmamalı da.
Sevgi ve saygı
tanımlamasında bir sorun yoksa, kişi karşısındakini bir obje ya da menfaat
aracı olarak görmüyorsa, ona karşı tamamen insani hislerle yaklaşıp, saygı
gösterip, empati kuruyorsa, anlaşılan o ki; ‘’evrensel bir dil’’ her şeye hükmetmekte.
Somut bir örnek vermek gerekirse,
bunun ne denli doğru ve kabul edilebilir olduğuna, bizzat şahit oldum,
yetiştiğim çevre itibariyle… Ömrümün geçtiği baba evi benim için olan önem ve
özelliğini, pek çoğumuz gibi, hala muhafaza etmektedir. Muhit itibariyle,
farklı renkler taşıyan sayısız örnek vardı çevremde. Ama bu, asla bizim güçlü
dostluklar kurmamıza engel olmadı. Komşularımızdan biri, asker kökenli bir aile
iken farklı dinlere mensup gayri Müslim komşularımızın sayısı da çoğunluktaydı.
Ne bunlar ne de akla gelebilecek başka faktörler, asla ve asla onlarla olan
iletişimimizi, ilişkimizi zedeleyemedi, keza bu durum bugün de geçerliliğini
korumaktadır, her ne kadar şartlar değişmiş olsa da…
Kısaca, kozmopolit,
sevgi dolu bir dönem ve inanılmaz bir hayat deneyimi yaşadım tabir-i caizse. Dediğim
gibi halen de değişen bir şey yok,en azından bizim açımızdan.
Gerek onların dini
bayramlarını gerekse bizim hem milli hem dini bayramlarımızı ortak kutlardık. Kurban
bayramlarında seve seve verirdik onların paylarını, Noellerde de onlar
paylaşırlardı bizimle coşkularını. Renkli yumurtalar, paskalyalar, topik adlı o
güzelim tatlı hala dün gibi gözümün önündedir. Paylaşımlarımız, dostluklarımız,
sohbetlerimiz bir başkaydı, çünkü aynı dili konuşuyorduk. Ne onların hayat
görüşü ne de bizimki asla söz konusu olmazdı, çünkü hepimiz hayata aynı
pencereden bakıyorduk. Albay olan diğer komşumuz, sanılanın aksine, inanılmaz
neşeli, esprili, merhametli ve muazzam bir insandı, harika bir eş, sevgi dolu
bir babaydı aynı zamanda da; ne zaman beni görse espriler yapar, gönlümü
alırdı.
Hey gidi günler hey; ne
yazık ki hepsi mazide kaldı; geriye kalan üç beş dost ve yâd ettiğim o
unutulmaz anılar. Ben, insanlığı, eşitliği, dostluğu onlardan öğrendim.
Eğitim aldığım Anadolu
Lisesinde de durum farklı değildi. Gerek öğrenci değişim programıyla gelen
öğrenciler gerekse yabancı hocalarımız; farklı kültürlerin ne denli uyum içinde
olabileceğinin en somut kanıtlarıydı. Tüm hocalar, farklı mizaçta yüzlerce
öğrenci harala gürele yaşar giderdik; birbirimizi incitmeden, saygı ve sevgi
çerçevesi içinde…
Dedim ya, her şey
mazide kaldı. Temiz, saf duygular, lekesiz, masum aşklar, gerçek dostluklar…
Ya, babamdan
öğrendiklerim, gördüklerim… İstanbul kökenli bir aileye mensup olup, daha
elverişli çalışma şartlarında görev alma şansı olsa da; o, kolayı seçmemişti:
En genç, en verimli ve en deli dolu yıllarını, Anadolu’ nun en ücra köylerinde öğretmenlik
yaparak geçirmiş, sayısız öğrenci yetiştirmiş idealist bir adamdı. Soğuk ve
karlı kış günlerinde, ders öncesi, tezek yakıp sınıfı ısıttıklarını az
duymamışımdır ondan.
Onlarca örnek, sayısız
yaşanmışlıklar var bunun gibi hafızamda.
Sevgi yine sevgi;
inanç, idealler, kanıksanan değerler, paylaşım, eğitim ve akla gelebilecek
diğer tüm olumlu örnekler.
Netice itibariyle,
kişiliğiniz şekillenirken bunlardan nasıl olur da etkilenmezsiniz; arada
eksikler, hatalar olsa da, onlar da bende kalsın.
Kısaca, her ne kadar,
insan denen mefhum büyük bir evrim geçirip, katı, ayrımcı, alaycı, bencil olsa
da, ben hala sevmeye devam ediyorum insan denen canlıyı. Bazen öfkelenip,
sinirlensem de, gözyaşlarına boğulsam de, başka çarem yok ki, sevmekten vaz
geçemiyorum, çünkü başka şansım yok.
Uğradığım
haksızlıkların haddi hesabı yok, yediğim darbelerin, yapılan saygısızlıkların
çetelesini tutmayı bıraktım artık; gerçi şimdi hala tutsam da çetelemi, ufak
bir farkla: Artık sevdiklerimin, dostlarımın yanına çentik atıyorum, böylesi
daha kolay zira sayıları az. Hala da umudum var bu arada. Umarım attığım
çentiklerden bir gün defterim dolar da, ben de derin bir oh çekerim...
Sevgiler…