Babil kulelerini ben yıksam ne olurdu


Gökler devrilmeseydi üstüme böyle birden
Kelepçelenmeseydi güller bileklerime
Kısık ve ince bir ses duyulunca çöllerden
Issız bir ölüm hüznü çöker sevdiklerime
Annem hiç görmediği Safadan ve Merveden
Güvercinler uçurur öksüz ülkelerime
Örümcekler utanır yağmurdan ve çiçekten

Gözleri çiçeklerde ve yağmurda dururdu
Ansızın sonbaharı girdi bahçelerime
Yüzüme öyle masum bakmasa ne olurdu


Bir hatıra bir resim yerde cam kırıkları
Şarkılar böyle başlar ve böylece sürüp gider
Ardından bir bebeğin susuz hıçkırıkları
Annemin telaşını boğazımda düğümler
Merveden yüreğime süzer karanlıkları
Yalancı nişanlılar ve yalancı düğünler
Yalancı nişanlılar ve çeyiz sandıkları


Sormayın beni böyle hangi rüzgar savurdu
Gitgide çoğalıyor konuşmadığım günler
Ah sesimi sesinde saklasa ne olurdu


Sormayın kaç sevdadan düşünmeden vazgeçtim
Saymadım kaç ölümden dönüp geldim kaç kere
Firavunlardan kaçtım Kızıldenizden geçtim
Hükmeden hükmediyor aşka ve denizlere
Sırrımı paylaşmaya hep ölüleri seçtim
Beyaz bayraklar çekti selviler fanilere
Hiç kimse görmeseydi ben söylemeyecektim


Aynaların ardında bir çocuk avunurdu
Adını yazarlardı Merve denen bir yere
Aradığımı çölde bulsaydım ne olurdu



Daha gün batmamıştır onun ufuklarında
Bir gün bir şarkı gibi onu söyleyeceğim
En büyük günahlarım yetim çocuklarında
Minik ellerine ah nasıl gizleneceğim
Kordan gülden bir yüzük beyaz parmaklarında
Her gece sarhoş gelen aşka söyleneceğim
Saadet yasaklanmış kader topraklarında


Güllerimi kapkara bir el derde vururdu
Onun şarkılarını söyleyip gideceğim
Çocuklarım bir kere gel dese ne olurdu


Rüzgar esiyor anne Yesrib kapılarına
Cahiller dağıtıyor örümceğin ağını
Güvercinler gelmiyor viran yuvalarına
Sorma kimler başlattı zalimlerin çağını
Kimler dönüp bakmadı yurtsuzların yurduna
Sorma kim yağmaladı Mihr-i Şah otağını
Kimler kabus ekledi Mehdi uykularına


Bizim kanunumuza kim kıydı kim soğurdu
Kim indirdi göklerden insanlık sancağını
Sen söyle Merve böyle olmasa ne olurdu


Ölü doğan bebeğe benim adım verilir
Ayaklarım durur da ben isyana yürürüm
Hep kurşunlar sıkılır hep yeminler verilir
Bir kadının yanağı bir damla kan görürüm
Yaftam hazır her gece idam hükmüm verilir
Siz bilmezsiniz elbet isyanı ben bilirim
Çünkü ölü bebeğe benim adım verilir


Duvardaki ebrular hasretimi korurdu
Dokunsanız derdimden yola düşebilirim
Aşkın kum tepesine düşseydim ne olurdu


Ben artık suya inen yaralı bir ceylanım
Merveden yola çıkıp menzile gireceğim
Doğan güneşle tamamlandı zamanım
Ölümsüz bir aşk için menzile gireceğim
Hileli sözler sesler ve renklerdir düşmanım
Kim ne derse desin ben menzile gireceğim
Mavi bir kıvılcımla sarıldı dört bir yanım


Bilmem ki bu tarifsiz sevdayı kim yoğurdu
Sözlerim biter bitmez menzile gireceğim
Sözler sesler ve renkler değişse ne olurdu


Sen artık bir kurşunla dağılmış gül yaprağı
Ben mazinin içinde kıvranan yırtık resim
Sen burçlarıma çekilen hayallerin bayrağı
Sen tutunduğum andığım duyduğum söylediğim
Senin yanında bütün sözler sesler bayağı
İnan bana ben artık şair bile değilim
Yazmak hüner değilmiş yazmadan ayrılığı


Kiracısı olduğum sevdadan çıktım işte
Yolumda kör dikenler olsa da gideceğim
Dönüş yok gemilerin hepsini yaktım iste
Yağmura ve çiçeğe yeminler edeceğim
Babil kulelerini sonunda yıktım işte



Babil kulelerini sonunda yıktım ANNE!


(10.12.2005 TÜRKİSTAN)



(FARKINDAYIM, ŞİİR UZUN... BİR SEFERDE YAZILDI! BİR SEFERDE YAYINLANSIN İSTEDİM!)
( Babil'de Yansıma Aşk başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 21.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.