Günümüz insanı kalabalıklar arasında yalnızlığı yaşıyor. Tutunmaya çalıştığı hayatın zorlukları içinde bir yandan da iyi insan olmanın çabasını veriyor. İnsanın doğasında var olan günah ve sevap ikilemi içinde kendi iç savaşı sürüyor. Atamız Adem (as)’den beri insanın gayreti hep aynı. Günahlardan korunmak ve sevap hanesi daha ağır gelmek.

Önce sevap ne demek tanımına bir bakalım: Bu kavramın aslı olan ‘sevb’ kelimesi sözlükte; bir şeyin kendi önceki haline geri dönmesi demektir. Meselâ, bir kimsenin evine geri dönmesine, ‘o eski haline döndü’ derler. ‘Sevb’ böyle durumları ifade eder. ‘Sevb’ aynı zamanda, bükülmüş yün ve pamuk ipliğinin düşünülen, takdir edilen şekline de denir. Ki bu da elbiseden başkası değildir. Türkçede kullanılan ‘esvâb’ kelimesi bu ‘sevb’in çoğuludur.

‘Sevab’ Islâmí kaynaklarda, insanın işlediği amellerin sonuçlarından doğan şey şeklinde anlaşılmaktadır. Yapılan şeyin sonucuna ‘sevab’ denmektedir. Ceza, bir amel için takdir edilen, düşünülen sevaptır, yani amelin karşılığıdır. Nitekim Kur’an, "Kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını görecektir, kim de zerre miktarı şer işlerse karşılığını görecektir” (99/Zilzâl 7-8) buyuruyor.

Ceza daha çok olumlu veya olumsuz anlamda karşılık demektir. Sevap ise, yapılan bir işin neticesidir. ‘Sevap’ hayır ve şer olan bütün ameller için kullanılsa da, hayırlı ameller hakkında kullanılması daha yaygındır. Kur’an şöyle buyuruyor: “… (Bu), Allah katından bir sevap (karşılık)tır. Sevabın (karşılığın) en güzeli şüphesiz O’nun katındadır.” (3/Âl-i İmrân, 195) “Kim dünya sevabını (faydasını) isterse ona ondan veririz, kim de âhiret sevabını (karşılığını) isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri yakında ödüllendireceğiz.” (3/Âl-i İmrân, 145)

Mesûbet de sevâb demektir:“Eğer onlar inanıp (Allah'ın azabından) korunmuş olsalardı, elbette Allah katından (verilecek) sevap, (kendileri için) daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi! “(Bakara: 92/103)

“Biz Beyti (Kabe'yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık. Siz de İbrahimin makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmâ'îl'e: "Tavaf edenler, ibâdete kapananlar, rükû ve secde edenler için Ev'imi temizleyin!" diye emretmiştik.” (Bakara: 92/125)

‘Sevab’, iyi amellere karşı Rabbimizin vermesini ümit ettiğimiz sonuçtur. Mü’minler, İslâm'ın kendilerine emrettiği şeyleri yerine getirdikleri zaman bunun ‘sevabını’ alacaklarını bilirler. Sevab, farzları ve vacipleri yerine getirmenin karşılığı olduğu gibi, mü’minlerin nafile olarak yaptıkları her türlü ibadetin ve her türlü iyiliğin (hasenenin) de karşılığıdır. “Her kim kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar. İman edip sâlih amel işleyenlere gelince; onlar da cennetliktirler. Onlar da orada ebedi olarak kalacaklardır.” (2/Bakara, 81-82). Bu âyette ve diğerlerinde iyi ve kötü diye nitelenen amellerin karşılığının mutlaka verileceği bildiriliyor. Üstelik bu karşılıklar da geçici bir zaman için değil sürekli olacaktır. Âyette geçen insanı çepeçevre kuşatan ve sahibini ebediyyen cehenneme sürükleyecek amel şüphesiz ki inkârcılıktır. Zâten İslâm'a inanmayanlar sâlih amel işlemeyi bilmezler.

İnsanın âhiretteki durumu sevabının azlığı veya çokluğu ile belli olacaktır. Sevabı çok olanlar Cennete, günahı çok olanlar Cehenneme gidecektir. Kur’an bunu ‘tartısı ağır olanlar, tartısı hafif olanlar’ diye nitelemektedir. Allah’ın insana verdiği mallar ve evlâtlar dünya hayatının süsüdür. Fakat devamlı kalacak olan güzel amellerin Allah’ın yanında sevabı (karşılığı) ise hayır bakımından daha önemlidir. İnsanlar belki mal ve nesil yönünden zengin olmayı daha hayırlı sanabilirler. Ancak amellerin Allah katında güzel bir sevaba kavuşması, sevab kazanabilecek amellerinin çok oluşu insan için daha hayırlıdır .“Allah, hidayet bulanların hidayetini artırır. Sürekli olan sâlih davranışlar, Rabbinin katında sevab bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” (19/Meryem, 76)

Halk arasında her türlü hayırlı iş, sâlih amel veya Allah’ın razı olacağı bütün davranışlar ‘sevab’ diye nitelenir. Bu, İslâm'ın insanları davet ettiği ‘hayr’dır. İslâm insanları devamlı böylesine hayırlı ve sevap iş yapmaya dâvet ediyor. Mü’minler, daha çok sevab kazanmak için insanlara iyi davranırlar, iyilik ederler, yardımda bulunurlar, hayırlı işlere koşarlar. Onlar bilirler ki Allah rızâsı için yapılan bütün ameller mü’mine sevab kazandırır. Unutmamak gerekir ki sevab ancak sağ iken kazanılır. Yalnız sadaka-i câriye (devam eden sadakanın) sevabı ise ölümden sonra da sürer.

“İslâm açısından sevap, Müslümanlar arasında dayanışma ve sevgi bağlarının kuvvetlenmesini sağlayan güzel bir davranıştır. Sevap duygusu ve sevap işleme aşkı, Allah ile kulların birbirlerine bağlanmasını sağlayan en güzel bir köprüdür. Bu bakımdan dilimizde, "sevaba girmek", "sevap işlemek" ve "sevap kazanmak" vb. deyimler hayır işleri ve hayırlı teşebbüslerde daima hatırımıza ilk gelen cümleler olmuştur. Sevap kazanmak hem bu dünyada iyi bir insan olmak için, hem de ahrette amel defteri açılıp mizana konulduğunda karlı çıkanlardan olmak için önemlidir. Aslında zamanın değişmesiyle ne günahlar değişmektedir, ne de sevaplar. İnsan da imtihanı da aynıdır. Hayatın ve şartların değişmesi insan olmanın sorumluluğunu değiştirmemektedir.

Hangi amellerin sevaplarının ne kadar olacağı, mükâfatının ne kadar olacağı bizce bilinmemektedir. Bu sebeple de küçük büyük demeden iyilik yapmak ve sevap kazanmak sonu kazançlı bir çaba olarak görülmektedir. Biz biliyoruz ki, bizi ancak Rabbimizin rahmeti kurtaracaktır. Rahmete vesile olacak amelimizin ne olacağını da ancak O bilir.

Allah Resulü kolay sevap yollarını ümmetine göstermiştir. İşte bakın birkaçı:

“Mü’minin mü’mine karşı tebessümü sadakadır.”

“İki mü’min karşılaşınca, biri elini uzatır da musafaha ederse, sararmış yaprakların dökülüşü gibi dökülür günahları.”

“Sadakanın sevaplısı, dargın insanların arasını bulup barıştırmaktır.”

“Allah (cc) kulunun yardımındadır. Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu müddetçe.”

“Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Siz bu dünyada canlılara acıyıp merhamet ediniz ki, Rabbiniz de ahirette size acıyıp merhamet etsin...”

Rahmeti bol olan Yüce Rabbimiz bu sevapları kat kat nasıl mükâfatlandıracağını da müjdelemiştir:

"Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin hâli, yedi başak bitiren ve her başağında yüz tane bulunan bir tohuma benzer. Allah, dilediğine daha fazla da verir. O vâsi ve âlimdir." (Bakara)

“Bir iyilik yapana on misli verilir; bir kötülük ise ancak misli ile cezalandırılır; hiç kimseye haksızlık yapılmaz.” [Enam 160]

“Allah, [kötülüğün cezasını adaletle verir] zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar iyiliğin sevabını da kat kat artırır ve ayrıca büyük mükâfat verir.” [Nisa 40]
“ Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir.” Zümer 10

Allah Resulü bu müjdeleri bizim anlayabileceğimiz şekilde tefsir ederek teşvik eder:

"Her kim ki iyi bir işi işlemeye niyet eder de onu yapmazsa, ona tam bir iyilik olarak yazılır. Niyet eder ve yaparsa, on mislinden yedi yüz misline kadar, hatta daha fazla bile yazılır. Kötü bir işe niyet edip, de, yapmayana tam bir hasene [iyilik] sevabı, niyet edip yapana ise bir günah olarak yazılır." [Buhari]
"Bir iyiliğe on mislinden 700 misline kadar sevap verilir. Ancak oruç hariç, Allahü Teâlâ, onun mükâfatını ben [hesapsız] veririm buyurdu." [İbni Huzeyme]

"Her iyilik için on mislinden yedi yüze kadar sevap yazılır. Her kötülük ise, bir misli yazılır. Allahü Teâlâ onu affederse hiç yazılmaz."[Buhari, Müslim]

"Malını Allah yolunda harcayana, mükâfatı 700 misline kadar artırılır. Oruç tutana verilecek sevabı, Allahü Teâlâdan başka kimse bilemez." [Beyheki]

İnsan sorumluluk alanına giren her yerde sınanmaktadır. Bütün evren ona amade olduğu için evrendeki tüm varlıklara karşı sorumlulukları vardır. Bunlar arasında insanlara karşı sorumlulukları daha ağır basmaktadır. Elbette Rabbine karşı sorumlulukları hem kendisi hem de sorumlu oldukları sebebiyle daha da önemlidir. Bugün bu sorumlulukları yerine getirmek daha da zorlaşmıştır. Bugünün insanı mazluma, muhtaca nasıl ulaşabilecektir?

Tek başına insanın imkânları sınırlıdır. Oysa ihtiyaçlar sınırsızdır. Yakınımızda olmayan açlar, yoksullar, hastalar yardım beklemektedir. Çölde susuz kalmış bir köpeği sulamak, insanın cennetine vesile olabilmektedir. Milyonlarca canlının can çekiştiği bir dünyada bir köpeğe yetişmek bugün için yeterli olmamaktadır. Komşumuzun ihtiyacını gidermek sevap kazandırır, komşumuz olmayan milyonlara nasıl ulaşacağız.

Bugün sevaba ulaşmak için cemaatleşmeye ihtiyaç doğmuştur. Güçler ve imkânlar birleştirilerek, örgütlenerek daha fazla yardımlaşma ve dayanışma mümkün olmaktadır. Bugün bütün dünyaya ulaşan iyilik ve yardım organizasyonları vardır. Her insan bir şekilde bu cemaatlerle birlikte sevap kazanma yollarını arayabilir. Önemli olan, bizim ihtiyacımız olan, sevap kazandıracak sebeplere sarılmaktır. O, hemen yanı başımızda olmayabilir. Onu aramak da ayrıca sevaptır.
( Çağdaş İnsanın Sevap Kazanma Çabası başlıklı yazı ahmet-ilhan tarafından 2.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.