Cürüm işleyen bir renkti karanlık:
Sabahın tılsımında saklı bir veda
belki de…
Surelerin gücüne tanık bir asa
Devasa boyutlarından firar eden nice
sözcük ve dilek
Hummalı bir cihanın hububatı iken
şiir
Şiirinde göz teması kurduğu kaygan
bir zeminde
Güç bela ilerleyebilen tılsımlı bir
eda
Aşkın başşehri illa ki düşüp de
yollara şair
Düşlemsel bir mekân
Zıtlıklarla örülü devran
Kanıksadığı sözcüklerden örülü
Kabrin çağrısı
Kalbin ağrısı
Menşei illa ki aşk ve sevgi
Kaderin örtüsü
Zikzakların sarmalında
Ziyan olmuş olsa bile ne ki ömür
Zararından neresinden dönülse kar
Boyut atlayan kelam ve zifirine eşlik
edense şiir…
Her düş, azizim her düştüğünde yere…
Düşsüz geçen ömrü neyleyim
sözcüklerimse kâh yorgan kâh kafiye kâh sızan demli bir acı derinlerde yüzdüğümün
ertesi kıblemde saklı o sessiz feryadı sunarken evrene.
Hazzın değil haiz olmadıklarımın
uğruna.
Sevdiklerimle atan kalbim kürediğim
kadar ufkun hizasına dikili gözlerim…
Ve mealim.
Ve metanetim.
Zevcesi olduğum güneşin aralıksız
kıyama durduğum kıyametin öncüsü.
Serpilen bir nur.
Bağdaş kurduğum huzur.
Göğün temennisi ve akan çeşmenin umut
veren sesi bense:
Kâh bir zerre kâh bir çiy tanesi…
Tanışıklığımız rüzgârdandır, azizim
hani rüzgârda uçuşan şapkama siz iken sahip çıkan.
Ardıç kuşları gibi seken yüreğin
mefkûresi.
Başaklara öykündüğüm baş eğdiğim
hayatın baş koyduğum hazanın baş veren bir tohum bir fidan elbet boynum kıldan
incedir mademki meylettiğim mekân kaderin ç/ağlayan sesi.
İnzivada geçen ömrün hali hazırda
solmayan ukdesi ve işte düş pazarlarında ruhumu serdiğim gönül tezgâhında ne
çıkar ki olmasa ederim ne de çıkarırım sözcükleri çıkımdan elbet bir derviş
gibi salındığım mekân bir sarkıt gibi dikilesi dikitlerin kırılan parçacıkları
kıyamadığım kadar da sevdiklerime umresi evrenin ve kederin dökümlü
eteklerinden yuvarlanana taşlar ne ki taşlandığım kadar şu şaşkın dünyada
taçlanacağıma dair inancım ne zamanki çıksam Rabbin Dergâhına.
Salınımı ruhumun.
Tok sesi umudun.
Serpilen vecizeler.
Sarpa saran hurafeler.
Meşk eylediğim bir günden de yok iken
ötesi elbet sair imge bilumum hasretle yığılmışken de yüreğin çeperine.
Müzmin bir rüzgârım bazı bazı estiğim
içime.
Münferit bir hecede saklı
mevcudiyetim andığım kadar aşkı rahmetle ve çıp gibi büyüyen bir gam gönlün
radarına takılı iken sözcükler hem de sol yanımda kasıp kavuran gam dolu
notalar baş eğdiğim aşk nasıl ki saklı tutulası bir ziynettir sevdiğim
sevdiceğim yüreğin uğruna.
Balta girmemiş ormanlardan
müteşekkildir benim hayal dünyam:
Hem görgülü hem de saçları iki yandan
örgülü bir okul çocuğu gibi hatmettiğim duyguların emaresi iken kalemden sızan
ve işte takvimde işaretli bir günden de öte kendime kavuşabilmenin verdiği
gururla neşe ile telaşımı da sonlandırdığım bir günün nezdinde şaşkın bir âşık
gibi tamamlıyorum varlığımı huzur bulduğum nasıl ki maneviyatın içine çeken o
coşkusu: hüznüme biat kalbimi açtığım Rabbime dönük yüzümden çekilen kan gibi
nasıl da yeniden doğdum ölüm ertesi.
Dikenli olsam ne ki diklendiğim
mademki zalim ve dünya?
Dilemması sözcüklerin ve işte dilaltı
bildiğimdir yazmaya durduğum şiirlerim.
Neşrim.
Yazılası nesrin.
Nakkaşı olduğum kadar ruhumu
eşelediğim.
Ve künyemden dahi firar edebilirken
ismim.
Gönül koysam ne koymasam ne?
Gönlünü aldığım kadar sevdiklerimin…
Ve işte ayakları yere basan bir duygu
unuttuğum kadar kendimi ve yeniden kendime kavuşabilmenin güdüsü ile şerh
düşmekteyim hem anıma hem anılarıma.
Bir gönül ki bendeki endamına yenik
düştüğüm kadar sonsuzluğun ve de şiirler iken meskenim sözcüklerse mealim…
Teselli babında şevkim kırılmış olsa
bile tecelli edecek mucizelerin de izini sürdüğüm kadar tüm benliğimle
teslimiyetim şükürler olsun ki Rabbime ve uçuşan sureler ucu bucağı olmayan
hayaller dünyanın ceddi var olmanın bedeli yoksunluğun ve de yokluğun ve de
ölümün kıyısından döndüğüm kadar cendereden sökün eden yeni doğmuş baş vermiş
fideler mademki fedaisiyim sevginin mademki bir firariyim ben ezelden ve işte
mahiyetine ömür biçemediğim kadar bende saklı bu hayallerin ve özlemin nezdinde
sürüklendiğim yere kadar da gidebilmenin verdiği kâh merak kâh huzur aşkın
endamına yenik düşen ruhumla da tavaf edebildiğimdir evreni yüreğime iyi gelen
umudun da güftesi…
Düş topla benim için azizim mademki
içine düşülesi bir ateşsin…
Atandığım makamın başşehri kıblemde
uçuşan tülüsün gönlümün ve efkârın dibine vurduğum hüzün teknem ve sağdıcım ve
siması tanıdık bir yabancıdan da öte yabancılaştığım kadar kendime ruhuma batan
kıymıksın kıytırık hayaller mahzeninde ulaşabildiğim en ulu makam körelen
duygularımdan inşa ettiğim yenidünyam.
Menşei mi ömrün yoksa biten ömür
müdür benim savsaklandığım şu güzergâhta manen zengin madden yoksul olsam ne ki
sevgi fukarası şu insanların dile gelen niyazlarında varsa yoksa kordan bir
alfabe zemheride solan düşlerime yeniden gebe kaldığımdan da öte gaipten gelen
sevgime ve coşkuma sahip çıkmakla iştigal bir tutam da huzur serpseydin ya
gönlüme azizim…