Yaldızlı ve bol yıldızlı ruhumun
tarihçesi ve…
Ah, bir de ince uçlu kalemim köküne
sadık o ağacın gölgesinde uyuya kaldığım bir ömrün kâh güncesi kâh güftesi,
renklerin asilzade soyu ve beyazın ve masumiyetin yıkılmayan kalesi, ilkesi.
En son ne zamandı kalbime dokunduğun
ve aylak aylak gezinen sözcüklerden kendime bir ülke inşa ettiğim inan ki: tek
doğru.
Azat edilesi bir kuş olmayı ben
dilemedim ve acı çeken olmayı da ve dar açılı yüreklerden asla haz etmedim
azımsandığım kadar azap dolu güne verip veriştirmeden ben tüm saygımla
ceketimin düğmelerini bir bir şiirlerle ilikledim itiraz etmezken kadere cenk
ettiğim muhabere meydanlarında sayısız cephe edindim içine sığındığım ve karşı
cepheden bakan hangi yürekse öykündüm onu öykündüm tüm kâinatı sevmeye. Sevdim
de sevilesim gelmediği kadar sadece sustum sessizce yaşadım sabrettim sonra
düştüğüm pusuda ölü kuşlara meylettim.
Meçhul düşler sokağında gezinen bir
yabancıyım işin aslı ve de çektiğim o yabancılık kendime: sevgimle ibraz
ettiğim kadar ömrümü ve kutsalımda çağlayan tüm güzellikleri boca ettim kâinatın
tininde saklı o mermer mezar başlığımı dahi sevebildim ve süsledim çocuklar
gibi: sonra ne mi oldu? Neler olmadı ki.
Önce babam gitti ardında üç beş
yolcuyu daha uğurladım derken iklimler çeldi aklımı bir b/aktım ki kendime:
kendime, ah, nasıl da geç kalmışım.
Sonra eklendi kayıplarım bir de
ayıplamadı mı insanlar? Sevgiyle eşleşen her güne her hüzne ağıtlar yakmışken
bir de bağrıma basmışken tüm dünyayı ayıp addedildi sevgim kayıp ilanı vermiş
olsam da kendime hali hazırda kimliksiz hali hazırda zamansız ve mekânsız
yaşayıp seviyorum bir başıma yolculuk ettiğimden de öte kabrimi güncelliyorum
her yeni gün bitiminde gel gör ki, azizim: yaşamayı da seviyorum aslında
seviyormuşum ve dokunulmazlığında aşkın kendimle uzlaşmanın yollarını arıyorum
ama sen gittikten sonra vakıf oldum buna. Yoksa sen hiç var olmadın mı, sevgili
vefasız bayım?
Seni çağrıştıran gökyüzü. Yüreğimi
d/ağlayansa sözcüklerim: hani sağıma soluma dağılmışken her biri; hani sarpa saran
hayallerim ve ben hayallerimin tümünü ama tümünü gerçek kılmışken… Devamı da
gelseydi ya, desem bile yeni hayallere kucak açmanın verdiği huzur ve coşkuyla
yeri göğü tüm kâinatı sevip de kendimi tek bir hecede ifa etmenin verdiği hazla
ifşa ediyorum işte yüreğimin aşk dolu sarkacını.
Şükürler olsun ki: himayesindeyim
Rabbin.
Şükürler olsun ki: kalemim ve
koruyucu meleklerim benim kolluk kuvvetim hem…
Hem arkamı filan da kollamıyorum ve
ben sadece önüme b/akıp yol alıyorum ve bu, dahi yetmezken rüzgâr olup
delicesine esiyorum en çok da içime bu dahi yetmezken sel olup akıyorum bentler
aşıyorum ve diz/e/lerine kapaklandığım yetmezmiş gibi bazen bir notaya düşüyor
yolum: hani, efkârlı bir notaya bazen sol bazen fa anahtarı hele ki sevgiyle
açılırken de tüm kapılar racon kesiyorum notaların güzergâhında renkler
biriktiriyorum en şaşaalısından ve tek heceye tekabül etmenin verdiği
mutlulukla ve gururla şahlanıyor hem yüreğim hem kalemim.
Anlatacağım çok şey var ki daha neyi
anlattım, diyebilmenin verdiği şaşkınlıkla kanat açıyorum defalarca bir b/aşka
ve esip gürlüyorum ne zamanki kalem benden uzaklaşsa ve işte; yaza yaza seve
seve teselli buluyorum tecelli eden yeni güne de ışıklarımı yakıp sekiyorum ve
salınıyorum bazen alınsam da savsaklamadan yaşıyorum hayatı sevebildiğim kadar
sonsuz bir boyutta.
Rüştünü ispatlamaya çalışan bir çocuk
gibi rötarla eriştiğim bu son durakta dur durak bilmeden duyumsamanın verdiği
şaşkınlık ve de huzurla kaçıncı Cihan Harbinden sağ çıkacaksam artık ve ben
alabildiğine şaşkın ve pervasızım her âşık olduğumda yeniden aşka…
Hitap ettiğim nicesi: kâh hafız kâh
azizim kâh bayım ve benim yolum illa ki aşka düşüyor benim yolum varsa yoksa
sevgiden geçiyor en nihayetinde kendimle buluşabildiğim o ferah mekânda
biliyorum artık kim olduğumu ve çalan neyin sesinde biliyorum da kimin neyin
nesi olursa olsun insanlar aslında tüm cihan tek kelimede mevcut hatta tek
hecede…
İçimin alında.
Ruhumun sarkıtında.
Sözcüklerin de rotasında ve dümen
kırıp limanları yakıp da hali hazırda ayakta başım dimdik yürürken ulaşacağım
en Ulu Rakımda biliyorum da beklendiğimi biliyorum da tüm isimlerden sonra
varmam gereken yere adilce eklendiğimi.
Işıyan gözlerimden kayan yıldızlar
gibi.
Çiçek kimliğimde açmaya doymayan gül
gibi.
Adımla sanımla yaşıyor yazıyor
olabilmenin verdiği huzur ve mutlulukla ve işte koşuyorum ben delicesine
eserken ve seviyorum ruhumu ve evreni tek hecede telaffuz ederken.
Rotamdan sapmadan varıp varacağım en
Ulu Makam ve kapısı bana ardına kadar açılan O Dergâh düşüncesi bile huzur
verirken insana ben o günü bekliyorum, Rabbime kavuşmanın verdiği haz ve
huzurla kul olmanın tadını çıkarıyorum defalarca sırtımdan bıçaklayan insanlara
bir kere bile ah, etmeden umudumu sevgimi inancımı da saklı tutup kendimi
kaybetmeden ve sayısız kere kendimden geçmiş olsam bile geçtiğim o köprünün
sapasağlam ayaklarında yıkılmayan kale’mle ve kalemimle dans ettiğim duyguların
da rövanşı iken günbegün içimde büyüttüğüm çiçek bahçesi mademki bir gülüm ve
de gülüm/semenin verdiği şükür huzurla yaşıyorum hayatımı hüznün de eksik
olmadığı minvalde hüzünlü kalbimle tam teslimiyetim sadece ulu Rabbime…