‘’Hasret
türkülerinin sonu neden hep üç noktadır bilir misin? Çünkü kalan, gidene dair
dönme ümidini hiç yitirmez. (…) Ne son noktayı koymaya cesaret edebilir ne de
bir harfi yazacak dayanak bulabilir. Şiiri pek tabii kalan yazar. Çünkü giden
mısra mısra gitmiştir. Şiir gidenin ta kendisidir.’’(Alıntı)
Müzmin renkler
resitali rabıtası aşkın sözcüklerse muhtırayı veren kaleme tabi.
Göğün yüreğinin
attığı her sekant ve kum dökülen bedeni kum saatinin hicri hicreti ve
sözcüklerin dalkavuğu iken şairin ve kaleminin de atan beti benzi.
Bet sesi
zalimin mazlumunsa yürek yarası.
Yamalı ağıtlar
dizen şair ve söküklerinde saklı sevginin kat izi.
Temennim o ki:
gün doğsun asla da batmasın güneş.
Tecrit
edildiğim bir cihan hele ki şafağı da attı mı şairin.
Renkler muteber.
Duygular
devinen.
Hayaller ve
gerçekler kucak kucağa hele ki yok mu o yaşanan can pazarı?
Giden gittiği
ile kalırken şair de gidemezken kendinden ve işte içine sıkıştığı o münferit
hece elbet: aşk iken payidar olan ve bahtiyar bazen dikiş tutmayan ve de içinde
saklı o vaveyla.
Gidenlerin geri
dönümü nasıl ki yok ve işte şairin verdiği selamın da yok tek işareti: idam
sehpasında yatıya kalan hayaller ve sözcükler ve hüzünle şerh düşülesi evrenin
kubbesinin seyrinde şairin hayatı kuş bakışı resmettiği kadar yüreğinin de
recim edildiği.
Üç noktalı
vazgeçişler ve gidenlerin ardından dökülen gözyaşı misali su dökerken bir eli
şairin ve diğer elinde kalemi asla yetinmediği sözcüklerin muktedir ve de ukde
olduğu içine:
Yıldız olmanın
kerameti şair âşık mehtaba.
Çiçek olmanın
istirhamı:
Şair en çok
dikenlerini kendine batırmayı severken…
Hulasası
duyguların kaynayan bir kazan adeta cihanın asla soluklanmadığı cereyanın
sonlanmadığı ve şirret gölgeler şuh kadınlar şüheda mazinin şeceresinde açılan
kayıtlar gün gibi aşikâr.
Güne sevdalı
güneş.
Güneşe sevdalı
şair.
Karanlığa
sevdalı iklim ikilem yüklü bir devinim kırılan tahtında açan çiçekler nasıl da
olası bazen düşse de gözden şair.
Gönlün umresi
sözcükler seyyah.
Cebbar gece ve
karanlığı delen yazılası her şiir her hece.
Uyumsuz mudur
yoksa kalbinde fink atan bunca kelime sadece bir kelimeye de sığdırabilirken
hayatı şair elbet aşk ile kıyama durduğu ve yine aşk iken kıyılan en çok da
makamsız mekânsız zamansız sevdalara kanat açan.
Ölüm derin.
Ölümsüzlük müphem.
Gizinde hayatın
izini sürdüğü illa ki aşk yüreğine merhem.
Sevecen göğün
kodaman akça pakça bulutları nasıl da sevdayı nasıl da masumiyeti çağrıştırır.
Bir Anka kuşu
külünde yangın.
Bir kırlangıç
yüreğinde saklı sevginin bombardımanı.
Belki de sadece
serçe parmağına konan serçenin minnacık kalbine sığabilmişken sevgi ve kâinat
ve işte aşkın şerh düştüğü ve işte tek zerreye haiz bir varlık iken insan
sevgiyle müptelası olabilmişken evrenin ve sonsuzluğun ç/ağrısında saklı iken
üç noktalı hikâyelerin üç noktalı şiirlerin de güzergâhı iken yürekten yüreğe
kurulan nice köprü bazen dalgın bazen ateşli bazen suskun bazen yorgun.
Telaşla yaşamak
nedir bilir misin?
En çok da
yazarken ve âşıkken insanın kendine sorduğu o soru bir o kadar cevabının Allah
katında saklı olduğun nasıl ki sevgi mubah nasıl ki İlahi Aşk kutsanmış evrenin
duasında saklı.
Aşkın kemale
eren sesi.
Aşkın bazen bir
rivayete tekabül eden dinmeyen nefesi.
Ölü nefsini
dahi defalarca yargılayabilirken şair ve nefesin ne kadar değerli olduğunu ona
ispatlamışken kader ve işte anne sesinde ve işte annesinin nefesinde şakıyan
ötüşen kuşlar senfonisi en çok sevginin eşlik ettiği umudun körelmediği ve de
şanlı şerefli iken mazisi elbet vatan aşkında nükseden o coşkuyu da eksik
etmeden Rabbine tapındığı kadar da ulu iken erişilmez bir nokta olsa bile
mutluluk ereceği hidayetin esen rüzgârında değil üşümek aşkla şerh düşmek
hayata ve an’ a ve her anı andan sökün eden bir zaman aralığında eşlik ederken
kalemin de zaferi iken üç noktalı şiirlerin ve yazıların ve aşkın asla
nihayetlenmediği…