Ölümü irdeleyebilirim hatta ve hatta
tevafuk eseri ölümden döndüğümün de ertesi mademki tetiklenendir yüreğim ve
kalemim…
Tevazu yüklü bir esinti, aşka
meylettiğim ve şah damarımdan sökün eden kan nasıl ki; İlahi Aşkın hikmeti ve
nimetidir…
Dur durak bilmeden yaşamanın da sırrı
bir de müdavimi sevginin, külümden doğan da sadece ben değilim hele ki nice ben
saklı iken içimde ve işte ‘’biz’’ olamadığım kadar hasretim ama sadece kendime
ve kendimden uzanan o köprüde saklı matemi ekip de şiir biçmenin ötesinde ne
çıkar yorgun savaşçısı olsam ömrün bam telime basan sözcüklerden de aldığım
kadar intikamı…
Bal dök yala:
Sahi, bu mudur aşkın itibarı bu mudur
bir parmak bal çalan beşerin istirhamı bense aşk menşeli bir güne daha neşreden
bir n/esir yaratma telaşı ile ve de sınandığım kadar dünyanın sarmalında kim
saklı ise de içimde ve işte şerh düşüyorum dün gece görmediğim rüyanın hükmünde
bir fiske dahi vurmamışken annem ve babam asla da anlamıyorum hayatta nedir
insanların derdi benimle?
Bir hattat.
Bir nakkaş ve de.
İkbalim umut isyanım zulme.
İtibarımda serili iken ufukta ve göz
hizasında aşkın kaynayan kanımda pişen şiirlerle izdivacına talibim sefil
kalemimin.
Nar misali dağınık yüreğim.
Yüzüme inen nurda saklı iken
asaletim.
Bense delişmen ve asi bir rüzgârım
kalemin parmak bastığı süt-liman bir ömre meyyal arayışımın da sonlandığı kadar
arayıp da hali hazırda bulamazken kendime nasıl ki akacak mürekkep durmuyor
damarda ve Dağıstanlı bir seyyah bir göçmen gibi sektiğim hayatın Arnavut
kaldırımında belki de biten bir ot gibi yüreğin haznesinde mevcut çiçek bahçesi
bense hayli memnunken adımdan adlarımdan ve işte evrenin tek hecesinde saklı o
münferit rüzgâr ve ben ne kadar yazsam da doyamazken aşka ve yazmaya bir o
kadar kaderim iken başım gözüm üstüne ve alt yazı geçmekle iştigal eksik
olmayan arayışıma ve ömre.
Bir minval ki çöreklenen hüzün nasıl
ki emre amade kaleme ve işte yalnızlığın tadını çıkardığım kadar adını
çıkardığım bir şiire daha meylettim.
Önsözü olmalı illa ki şiirin henüz
söylenmemişken son söz ve rötuşladığım bir imgenin çatlak sesini kısıp da
sözcüklere aş eren yüreğimden firar eden o tek kıvılcımı dahi yangına
dönüştürebilmenin keyfini sürüyorum ve canım yandıkça demleniyorum şiirin
kabrine eşlik eden o matemle ve kalbimle sıkı sıkı asılıyorum önce hayata sonra
şiire.
Makamsız şarkılar güzergâhında asılı
kaldığım o sol anahtarı: ‘’ol’’ diyen Rabbime müteşekkir ve olmazın oluru bir
ümidi zimmetliyorum dünüme.
Günahlarımın ve suçlarımın da
cezasını ç/ekiyorum her şiir yeni bir yaraya yol açarken ve aşk da damgasını
vurmuşken yamalı cübbeme dergâhımı arıyorum aralıksız devşirme acıları yok
sayıp dingin bir ruh haline öykündüğüm kadar diri bedenimle dimdik ayaktayım.
Her sözcük bir noksanımı tamamlayan
lakin yetinmediğim.
Her şiir yeniden doğuşumu müjdeleyen
bense her gün ama her gün ölmeliyim ki tadını çıkarayım gün doğumunun ve
yediveren güllerden ibaret iken çehrem yedi tepeli şehre de ulaşmanın tek
yoludur kıblemde saklı sonsuz aşkın minvalinde belki de kayıp defteri kebirim
attığım her çentikte arayışımın büyüdüğü ve ibraz ettiğim her nesir ise
maneviyatın iz düşümü.
Gecesi unutulmuş bir ziyan.
Zinhar sevdiğim.
Zil zurna imgelerden de alamazken
gözümü en çok da kendimden çekip gittiğim.
Defolu aşklar güzergâhı ve işte
kapısından defalarca kovulduğum uzak köylere muhtar olarak adaylığımı koyup bu
sefer bacadan giriyorum içeri yüreklerin tek muhatabı bildiğim sevginin ise
çoktan kaybolmuşken itibarı bense isyanını yüreğimin bastırıp tedarik ediyorum
toplayacağım kadar da gücümü yazıp bu sefer dağılıyorum ve d/ağlandıkça kalbim
daralan dehlizde karanlıkta ve de el yordamı ile bulup da kendimi…
Kendim olmanın da sınırlarını
çizdiğim kadar ihlal edilmiş olsa bile sınırlarım geçiş hakkı tanımıyorum kırmızıçizgimden
öteye.
Yetmezmiş gibi…
Ötelendiğim güruhlarda önemsenmediğim
makamlarda kiminse eli işte gözü oynaşta ve değerlerimden ödün vermediğim kadar
davamı güdüyorum.
Görünürde baştan kaybettiğim.
Görünmeyenin nezdinde sırra kadem
bastığım.
Bir ziynet ise ki aşk zinhar efkârın
eşliğinde.
Bir de zimmetli iken aşk özleme en
çok da imkânsızlığın ç/ağladığı satırlarda mührümü vuruyorum yalnızlık iken
kıblem ibraz ediyorum umudu ve ikaz ediyorum iç sesimi gaipten gelen sevgimin
de coşkunun da sınır tanımadığı bu çok bilinmeyenli denklemde tek bilindik duyguyu
zikrediyorum.
En tekil.
En münferit hece.
Hanemde sayıkladığım kadar endamına
aldandığım aşkın rüzgârında uçuşan bir şiirin de peşinde değilken en çok da
kendimi ıskaladığım ve ıslıklandığım kadar yaşama gayretime de eşlik ederken
kalemin tınısında ve yazmanın titrinde bozguna uğramış olduğum kadar hayatta
kendimi de alamazken yazmaktan en müphem ve de en sihirli yolculuk iken,
kalemimin, ‘’yaz’’ dediği…