Ruhumdaki fırtınaları durduracak bir yer arıyordum, bir
mecra, bir iş, bir uğraş.
Alı al moru mor bir günce ruhumun istiflendiği takvim
yaprakları:
Kendime meylettiğimden de fazlası istirham ettiğim ve ettiğim
tövbeler sözcükler öncemde saklı en başta çehreme geçen çekinceler ve ayağımı
sıkan rugan çizme:
Asla derme çatma bir çocukluğum olmadı hem benim:
Hem bendim ben bana rücu eden hem de sitem dolu insan
izlekleri. Karınca kararınca yürüdüğüm kara gecenin lanetini bürüdüğüm
Lakin kara gecede sökün eden karıncalar kadar olmasa bile
cüssem ve tüm çekincelerin asla ve asla ruhumu azat edemediğim kara iklimi
karartıların içimi kararttığı ne ki?
Ey, yüce Rabbim:
Sadece Sensin Sen yüreğimin gümbürtüsüne tek tanık bense
sanık sandalyesine münafıklar tarafınca oturdum oturalı ta çocukluğuma uzanır
yalnızlığım ve işte feryat ediyorum şimdilerden düne sekip azık biliyorum
yüreğimi bandığım ve kandığımdan da fazla karartılan önüm kamburu çıkmış bir rüzgâr
gibi tünediğim ve yasımla tokalaştığım ve işte Sana koştuğum kadar koşullanmış
iken insanlar artık nasıl bir nefret nasıl bir kin bürümüşse gözlerini.
Keşke.
Ah, keşke latife yapabilseydim.
Nazımda niyazımda saklı berrak ve bakir yüreğim.
Kanadığım kadar da kandığım ve işte bütçemin verdiği sevgi açlığı
özlemin açığı.
Günü hiç mi uymaz insanın gününe?
Uyuya kaldığım o masa başı.
Sedeften düşlerim ve saf sevinçlerim ve aşkı buyur ettiğimden
de öte kâinatın ç/ağrısı iken aşkın beni kendine mahkûm ettiği.
Ey, Rabbim Seni çok sevdim ve işte sırf Sen, razı gel, diye
Senin rızanla düştüm yola hem de çocuk yaşımda canımın yanmasına izin verirken
cihan yâd ellerde teselli aradım ve yârim bildim ben tüm ama tüm duygularımı
safça sahiplendim ve beynamaz rüzgâr tarafından bir oraya bir buraya
sürüklendim sahiplendiğim kadar da gördüğüm boşluğu hoşluğa çevirmek adına ve
işte kırık iğnem kırık plağın radarında takılı kırgın yüreğim ve…
Tüm kırıklarım.
Kırkladığım tüm duygularım.
Kırkı çıkmadan şiirin yazdığım nicesi belki de ihanet ettim
edeli kendime ve işte ikna kabiliyetimle ibraz ettiğim yüreğin cümleleri ve
cümleten kayan duygularım bir yıldız gibi peşimde kuyruğum ve kaçtığım kadar
kovalandım.
Şuursuz bir seçimse benimki.
Şurası iklimin ve işte şuh kahkahaları beşerin.
Öncem.
Sundum sunalı mazimi.
Gökte saklı gövdemden sancılı firarı ruhumun.
Ölümle sevişen cıngılı tutkumun.
Yaşama meyletmedim yaşam bana meyletti.
Doğduğum gün hesabı kesilmişken yüreğimin ve doğaçlama
sevdiğim kadar insanları kendime ettiğim zulmün de farkındayım artık.
Kara gövdesi kara karıncanın zümresi ve işte onca hayvanın
ayak sesi bir beşeri dahi geçemezken gürültüsüyle ve baş koydukları yolda her
biri yürürken Hakkın Yolunda.
Sensin duyan.
Sensin bilen.
Sensin şükrüme delalet.
Sensin en şaşalı İklim.
Sensin doğmayan.
Sensin doğurmayan.
Sensin sadece Sen’den ibaret olsaydı keşke tüm cihan.
Koşullu koşulsuz ben en çok sevmeyi becerdim.
Tükettiğim kadar kendimi tünedim kalemin sırtına.
Türettiğim kadar duyguları tamamladım yarım kalan tüm
masallarımı.
Nöbetteyim.
Şafağı beklerken.
İçtimada geçerken ömür.
İhlal edilmişken hem sınırlarım hem duygularım.
İtiraz edemediğim genel kabul görmüş ne varsa ve kim varsa
uzağımda yakınımda.
Şiarım.
Simyası aşkın.
Semada gezinen şaşkın bir Yıldız.
Yerkürenin tohumu düşmüşken yüreğime ve açan bir çiçek bir
Gül, sadece ve sadece Rabbin emriyle.
Yazgıma razı.
Yazamadığım kaderim.
D/okunaklı el yazım.
Elim el üstünde geçmiş olsa bile alnımın akıyla sevdim
insanları.
Bir takva.
Belki de kayıp bir taka.
Benim yüreğim varsın olsun bir yarım ada.
Ve işte tünediğim o kırık dal tüm endamıyla beni kucaklayan
doğa.
Doğaüstü olmasa da güçlerim doğaüstü bir yalnızlığım var
benim.
Ve dokunulmazlığı yalnızlığın aşka eren aşkla eriyen içimde
saklı buzdağı.
Görünmeyene meylettim ve ben göründüğüm gibiyim sadece
kendim.
Sözcükler dayanağım derdimi tasamı yok saydığım.
Yankısı duyulmaz iken varlığımın ve işte kalemin tebaası sır
dolu aynalarda saklı ruhumun ikizi bir varsayım olsa bile yazdıklarım veryansın
ediyorum mademki cihan bana cephe aldı.
Cenk ettiğim safi sair duygu.
Rengime küskün.
Rakımı ölgün olsa bile günün.
Bir rabıta iken servetim.
Renk körü cihan bense kör noktasından sekiyorum bilinmezin
gizeminde Sana koşuyorum.
Dik açılı bir hüzün ve alabildiğine dik başlı iken kalemimden
damlayan masumiyetin ve sevginin sihri ve şiarı evrenin bazen kala kaldığım
bazen yok sayıldığım ve Sensin Sen: yoktan var edensin madem…
İçimi koydum heybeme ve çıktım Huzuruna.
Boca ettiğim alabildiğine, biteviye itirazsız sahiplendiğim
acılarım ve hüzünlü kalbimi sadece seven Sensin.
Mahcup bir gülüm/seme ile yaşarken.
Belleğimde saklanırken bilinç dışı meziyetlerim bazen eziyet
addedilebilen bir denklem misali peşindeyim kendimin ve Senin emrine sadık
mademki ‘’ol’’ diyensin olmazın oluru bir kavşakta ereceğim hidayetin öncüsü
iken ruhumdan sızan hüznün dayattığı kadar bana benden uzak bir minvalde hala
hangi akılla insanlardan sevgi dileniyorsam.
Kara gecenin karanlığında mademki cüssem ve cübbem kara bir
karıncanın mahiyetinde ve işte aciz benliğimle saf yüreğimle yaşamayı değil
ölmeyi diliyorum artık Sana kavuşma umuduyla yaşarken solumda dinmez ağrının
çağrısında Sana yürüyorum Sana koşuyorum.
Sıradan bir günü sıra dışı kılabilen bir huzurla huzurundayım
anbean sadece beş vakit de değil aralıksız Seni andığım kadar huzur bulmanın
verdiği coşkuya da şükrediyorum.
Bir benden fazlası var içimde.
Nice insanla bir olmanın hayali ile biz olamadığımız kadar da
değil hani asla da beylik değil hıçkırıklarım ve çığlıklarım.
Beyzadesi cihanın.
Beynamaz rüzgârın alabildiğine üşüttüğü şu aciz bedenim.
Kirlenmeden.
Hayallerim sonlanmadan.
Ve sevdiklerim beni terk etmeden…
Sen varsın gam yok.
Yeter ki rüyamı gerçek kıl, yüce Rabbim…
Sadece Sen varsın Sen sonlandığı kadar tüm acılar sonlandığı
kadar acıyan canı ile sadece Seni anarken gamlı notalar ve gamlı yüreğimden
arda kalan Sana koşmakla mükellefim hem de kendimi bildim bileli…
Gerisi mademki yalan mademki Sen varsın sadece Senden de
ötesi yok iken…