1
Okulun
üçüncü yılını bitiriyorduk. Kışın soğuğu, yerini baharın cilveli hallerine
bırakıyordu. “Hırka mı giysem, paltomu mu alsam?” dedirtiyordu hava durumu.
Bahçenin önünden geçerken Mustafa’yı gördüm; gözlerime inanamadım. Uzun
zamandır görmediğim Mustafa’nın boyu uzamış, delikanlı havasındaydı. Selamlaştık
önce.
-Baban
ceza evinden çıktı mı?
-Evet…
Kahvede işe aldılar babamı; çalışıyor.
-Çok
sevindim Mustafa…
Gözümün
dibine dibine soktuğu şu bakışı yine üstümdeydi. Gülümsedim “Eee…” der gibi.
-Geçtiğimiz
iki sene çalışıp, evimizin geçimini sağlarken, geceleri derslerime hazırlandım;
subay okulunun açtığı sınavları kazandım. Ben de önümüzdeki sene İstanbul’da
okumaya başlayacağım. Hem de çalışıp masraflarımı karşılayacağım.
Gözlerinin
içi parlıyordu. Dimdik duruyorken, benden bir hayli uzun olduğunu fark ettim. Ne
önemi vardı ki bunun? Ne bileyim, aklımdan geçti işte birden.
Bu
gün Hüsniye teyze, annem ve ben parkta gezeceğiz. Hazırlandık ve dışarı çıktık.
Yürüyüş yaparak aşağıya inerken, bulutlar da renk renk giysileriyle yürüyüşümüze
eşlik eder gibiydi. Dr. Ahmet Örs amcanın bahçesinin önünden geçerken Hüsniye
teyze anneme dönerek:
-Mevlüde
senin biberler dökmedi bu sene. Bak, Dr. Ahmet’in bahçesindekilere… Dalı
çekmiyor biberleri. Soralım da, seneye aynı tohumdan ek sende.
Annem
dalgındı. Duymadı Hüsniye teyzeyi. O da yüksek sesle:
-“Mevlüde
sen beni dinlemiyor musun?
O
an annem irkildi.
-Dalmışım.
Hüsniye
teyze ballandıra ballandıra tekrarladı. Biberlerin verimliliğinden başlayarak,
toprağı da havalandırmak gerektiğini, tam zamanı olduğunu ve isterse yardım
edebileceğini söylüyordu anneme. Annem de bir durgunluk vardı ya neyse…
Yaklaşık
iki saattir yürüyorduk. Parkı turlayıp iskeleye geçtik. Canım mısır istedi. Ben
közlenmiş mısırı tercih ederken, annem ve Hüsniye teyze haşlanmış mısır
aldılar. Oturup bankta yerken Mustafa’yı gördüm. Bir kızla şakalaşarak
konuşuyorlardı. Kız kahkaha atıyordu. Öylece bakıyordum. Tanımıyordum; giyimi
kuşamı da farklıydı. Merak etsem de öğrenemedim. Kimdi bu kız?
Geze
geze eve döndük. Saat bir hayli geç olmuştu zaten. Eve yaklaştığımızda
ışıklarımızı gördüm ve sevinçle zıpladım. Elektrikler açılmıştı. Koştum eve
doğru. Annemler de koşar adım peşimden geliyorlardı. Dışarısı karanlıkken,
eşyalarımıza güneş vurmuş gibiydi evde ışık olması. Mumlar her bir köşede
boynunu bükmüş, “Tık” sesle yanan ampullere yenik düşmenin üzüntüsündeydiler.
Heyecanla diğer odaların lambalarını yakıp söndürürken babam bizleri izliyordu;
yaptığı işin ona verdiği mutlulukla…
3. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...