Karnımı açtım kimse yokken ayna karşısında. Sımsıkı doluydu dün; bugün bomboştu. Titrediğini hissediyordum karnımın. Sanki boşlukta asılı kalmıştı derim ve sallanıyordu. Canlıydı; görevini başarıyla tamamlamıştı. Bedenime, bedenimdeki gücüme, sağlığıma binlerce defa şükürler ettim.
 
Mustafa’m saatlerce bebeğimizi ve beni izliyordu. Emzirirken, altını değiştirirken, kucağımdayken, yanımdayken… Kendisi de küçük bir çocuk gibiydi. Çok istediği bir oyuncak kendine alınmış; ama ona bir şey olmaması için dokunamayan, şimdilik onun olduğunu bilip bakarak mutlu olan bir çocuktu Mustafa’m.
 
Artık bebeğim ele avuca geliyordu. Sütüm de iyiydi maşallah… Adını Murat koymuştuk. Aslında büyüklerimizin ortak düşüncesiydi bu isim. Bizim vereceğimiz ismi etkilememek adına söylemişlerdi; ama konuşma arasında fikir olarak belirtmişlerdi. Bizde çok sevdik Murat ismini; muradımıza ermiştik sonuçta. Murat; Mustafa’mın, benim, tüm ailemizin göz bebeği olarak, günden güne daha çok büyüdü. Bazen annem, bazen Mustafa’mın annesi gelerek evde bakıyorlardı Murat’ıma. Hüsniye teyzem de her zaman yanı başımızda, kendi torunu gibi sever, ilgilenirdi.
 
Okul öncesi çağında Murat’ımın bakışları aynı babası gibi olmaya başlamıştı. Derin, yakıcı ve sevgi dolu, anlam yüküydü bakışları. Akşamları mutluluk oyunları oynar, huzur lokmalarını paylaşırdık evimizde.
 
Yaz sezonu yerini bir sonbahara daha teslim ediyordu. Oğlumu okula yazdırdık. Hazırlıklar tamamdı. Mustafa’m kendi işyerine yakın bir okulun eğitiminin daha iyi olduğunu düşünerek o okula yazdırdı Murat’ı. Arabayla getirip götürmesi daha kolay olacaktı hem bu şekilde.
 
Mustafa, Murat’ı okuldan eve bıraktığında, bazı akşamlar işi olup birkaç saate döneceğini söylüyor ve dışarı çıkıyordu. Ya da arkadaşlarına söz verdiğini, buluşup maça, çeşitli etkinliklere katılacaklarını söylemeye başlamıştı. Daha az görüşüyor olmuştuk. Bu durum beni oldukça rahatsız etmeye başlamıştı.
 
Bir akşam kendimi kontrol edemeyip, Murat’ı annemlere bırakarak takip ettim Mustafa’mı. Arabamız tekti; benim aracım yoktu. Aslında nerede takip edeceğimi de bilmiyordum. Sadece sokaklarda içimi kemiren kuşku ile yürüyordum. Ağlasam açılır mıydım bilmem; ama o da olmuyordu ki… Ha deyince ağlanılmıyordu da.
 
Şehrimiz çok büyük değildi. Benim kararlılığım ise bu gece tüm şehri gezmek pahasına da olsa, Mustafa’mı bulmaktı. Ana caddelerin üzerindeki restoranlar, pastaneler, oturulabilecek yerleri geziyordum nedense. Belki oralara bir yerlere gitmişti arkadaşlarıyla ve bu kuşku boşunaydı. Tek isteğim; O’nu arkadaşlarıyla görüp, kendime kızmaktı böyle düşündüğüm için.
 
Mustafa’mın arabası sahile yakın bir yerde duruyordu. Limanda banklar vardı ve giriş yolu lambaları yanmadığı için o bölüm karanlıktı. Buna güvenerek, karanlık bölümü geçmeyecek kadar yaklaştım ve belirginleşen yüzleri incelemeye başladım. Nefesim tıkandı kelimesinin bu kadar can alıcı yaşandığını bilmiyordum. Ya da titremenin fark ettirmeden bu kadar güçlü sallayabildiğini… Canımı yaksam uyanır mıydım? Gözümü ovuştursam ya da… Yoksa ben hep uyuyor muydum? Mustafa’mın yanındaki bu kadın kimdi? Onunla mı oturuyordu hep dışarı çıktığında? Öptü mü onu da dudaklarından? Seviyor muydu? Âşık mıydı başka bir kadına? Deli olacaktım… Akan yaşları fark ettim. İstemeden, fark etmeden ağlamayı da keşfetmiştim.
 
İçimi yaktın Mustafa’m! Seni çok seviyorum. Neden Mustafa’m neden?
 
Yanındaki kadını birine benzeterek baktım. Evet! Evet tanıyordum! Uzun yıllar önce de görmüştüm ben bu kadını; hem de bu iskelede… Mustafa’mla gülüşüp konuşuyorlardı; çok da samimiydiler. Hatırladım! Yıllar geçti üstünden.
 
Nasıl yani? O hep var mıydı hayatımızda? Beraber mi yaşıyorduk? İçim yanıyor Mustafa’m! Bunu nasıl yaptın bana? “Hayatımda tek sen oldun ve sen olacaksın!” demedin mi? Sen dedin Mustafa’m! Ben de inandım. İnandım Mustafa’m, inandım! Allah’ım; ne yapmalıyım bilmiyorum! Hiçbir şey olmamış gibi mi davranmalıyım? Yapamam! Yapamam!  Allah’ım sen yardım et bana! Yardım et Allah’ım!
        
Her defasında gitmek için hızlı adımlar attığım evimize gitmek mi istemiyordum? Adımlarımın canı mı yoktu? Bilmiyorum! Hayatımda ilk defa, en belirgin özelliğim olan enerjimi yitirip, umutlarımı kaybettiğimi ve bu kuşkunun içime girerken, bu gece beni yiyip bitireceğini hissediyordum. Murat’ım geldi aklıma… Ona da mı acımamıştın Mustafa’m? Yavrumuz, sen, ben, yuvamız… Ah Mustafa’m! Bize nasıl kıydın? Neden yaptın?

14. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK
( Ay Güneşe Teslimdi - 14 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 15.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.