Sarmal bir kalabalıktan yansıyan ışıkların eksiltili gölgelerle dansının yarattığı o romans.

 

Utancın izlerini taşıyan aşk…

 

Mecazi bir yadsımazlıkla sırra kadem basmış o utangaç mizaç. Sırıtan sanrıların ruhani çekimi ve devinimi bir kez bir kez daha düşmüşken ayağa aşk…

 

Adsız bir coğrafyanın sıradan ve sırnaşık tahayyülü ve adeta bir erdemmişçesine zihinlerde yer bulan o ketum vurdumduymazlık.

 

Adını bile bilmediğim o beşinci iklim. On üçüncü ayın, haftanın sekizinci günü derken esir düşmüş eşref-i mahlûkat ve elindeki orakla nöbette ölüm meleği…

 

Tanısı henüz konmamış bir hastalık gibi kıvrandırırken bedeni ve yosun tutmuş solgun gülleri küllerinden doğarken gecenin ortasında o izafi yanılsama vururken yüzüme akşam güneşi.

 

Kurtçuklar kemirmekte zihnimi.

 

Örümcek ağları çoktandır kuşattı yüreğimi. Kilidi kırık sunumu yarı saydam ve gözlerim ezelden kapalı görmemek adına yılgı ile donatılmışken üstüm başım.

 

Tanrıların iş birliği melekler mahzun bir o kadar kayıplarda. Ölüm orucu iken aşkın kefaretini ödemekte beden.

 

Yıldızlar kayıp.

Çiçekler hepten soldu.

Kırık kanatları ile sürgünde kuşlar.

 

Sıradan hikâyelerin sıra dışı kahramanları.

 

Sağ yanım tutuk sol yanım kayıp. Duymaz, görmez oldum gittin gideli.

 

Kayıplarda bir ruh gıyabında çekimser iken insanlık.

 

Asayişi sağlamak adına cehennem bekçisi kapattı tüm geçitleri. Yolu düşen cehenneme, aç gözlerle beklemede olur da insafa gelir melekler.

 

Korkak suretler o akıl almaz ve yeknesak devinimle kısır döngüye müdahil olmanın şerefiyle aşk sarhoşu adeta. Bezgin ve sefil ne kadar korunaklı yaratık varsa cehaletin hükümsüzlüğüne bel bağlamışlar.

 

‘’Hey, sen sıradaki…’’

‘’Bana mı seslendiniz?’’

‘’Söyle, neydi suçun?’’

‘’Vicdanımı kendi ellerimle öldürdüm.’’

‘’Neden?’’

‘’Susmak bilmiyordu.’’

 

Rağbet göresi ne çok suç vicdana eş değer sayısız safsata ile mesken tutmuş iken nefis. Kraldan kralcı nice zihniyet…

 

Ne seyre doyar insanlık ne de sonlandırır zulmü.

 

Rabıtanın seyri akıl almaz. Güdümlü muafiyetiyle yoldan çıkmışsın bir kere o gizemli kimliğinin mademki eş değer onca yanılgıya hadi savunun tezinizi. En baştan sırala hem de.

 

Yağmurun altında kımıltısız nehirlerin tepkisiz ve ayrımsanmaz devinimi…

 

Acılarını, kırışıklıklarını ve yaralarını bir ton makyajla ve o üstün rol yeteneği ile saklamaya çalışan yaşlı ve kirli dünya.

 

Mademki aldın payını hadi sen de sav sıranı.

 

Sen sus, konuşsun kirli vicdanlar.

 

Bırak, yağsın yağmur ki aksın makyajı o yobaz düşlerin.

 

Soyun ve at tüm fazlalıklarını. Sadece göster gerçek yüzünü: Ne eğreti gelin ne kabadayı.

 

Alabildiğine insan ve olabildiğince masum.

 

Geldi artık zamanı. Zaman sürgün zamanıdır artık; göçük yaşamların ve ölü tenlerin zamanı…

 

( Sen Sus... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 9.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.