1
Rayici belli olmaz
garip bir muafiyetle ayrı ve uzak tuttum şu sakil kimliği bilinmedik ve seyri
dağınık bir mecburiyet ile tefekküründeyken âlemin âlem uzak olsa da çok
ötemde.
Kara kalem bir resim
çizdim öncesinde gözlerim alışamamışken karanlığa çoktan hibeli olsam da bu
yılgıya.
Garip hem de çok garip:
Nasıl yakın ve nasıl uzaksın.
Gülmek en yakışan olsa
da yaşların esareti her daim galip gelmekte. Yadsıyamayacağım kadar külfetli
bir o kadar eserekli ve tutanaksız bir sancı. Ölümün ne denli uzağında olsam da
yakın tutmak ölüm meleğini düşlerimi de koyultmakta. Kim bilir neden?
Bilmediklerime çentik
atmaktan yorgun düşmenin ötesinde yoksunluk da belli ki kıyametin habercisi.
Ne kolaydı her şey
öncesinde. Öncesi dediğim ise ayrıca koca bir bilinmezlik belki de tarafınca
yutulduğum bir boşluk yeknesak adımlarken ve ayak izlerim akabinde silinirken.
Ben zaten silineceğim kadar silinmişim çoğunun gözünde. Arpacı kumrusu gibi
düşünmekten helak olmak da cabası.
Komik hem de çok komik.
Hatta trajikomik ne de olsa bir sunumu ömrün: Bir öyle bir böyle. Tam ererken
nihayete elimde silgi sil baştan. Sanır mısın ki kolaydır bu sessizliği
muhafaza etmek. Anlatamayacağım kadar karışık ve anlamsız bir döngünün
nihayetinde olacak buydu.
Görmezden geldiğin gün
gibi aşikâr her ne kadar görmezden gelsem de benliğimi en az senin kadar.
O kadar kırık tekrar
yeni bir bütün oluşturur mu ya da kolay mı sanırsın tekabül ettiğim bu noktayı
sabit kılmak nasıl da fevri bir sonucudur şu sefil kimliğimin.
Tutturdum yine aynı
şarkıyı. Kulağımda nakaratı bir bir tanımlarken haiz olduklarımı ya devamı
gelmezse bu hikâyenin… Hangi hikâye deme asla bil ki o hikâye henüz yazılmadı
tarafımca. Ola ki tükenmezse mecalim bir bir yazacağım her bir repliği
söylemekten çoktandır imtina ettiğim.
Dinlediğini görür
gibiyim. Duyduğunu bilir gibiyim.
Ne çok safsata ile
meşgul şu âdemoğlu, havvakızı.
Kısık ateşte pişen
yemeğin altını bile yakmışken bil ki hiç de uzağında değilim her ne kadar esefle
kınasam da. Kınadığım ne sen ne de bir başkası. Olmazın oluru belki de dilimden
dökülen hanidir saklı tuttuğum hem de ilk günden beri.
Yadsıyamayacağım kadar
karanlık o korkutucu silueti ile dururken bir adım ötede bir o kadar aydınlık
gönlüm içindeki onca gömüye rağmen. Kıdemli bir sancı nükseden bin sene evvelinden
miras belki bir öğreti belli bir gelenek belki de fazlasıyla obsesif. İşte
açtım kutuyu söylettim kötüyü.
Sıkılgan ve sıkıcı
belki de fazlasıyla durağan ve bir o kadar meşakkatli. İnan ki cesaretimi
yitireli çok oldu. Bir ara kazanmış olduğumu düşündüğüm ne varsa yine
kayıplarda. Bu değil mi devinimi zorlayan en az seni zorlamam kadar.
Asla da sormam
‘’neden’’ diye. Soruları terk edeli çok oldu. Alacağım dersi fazlasıyla aldım
zira onun için sen de sorma. İnan ki susarak da anlaşılır. Bu belki de
cesaretimi kıvama getiren. Sustum susalı seyri değişti her şeyin. Konuştum
konuşalı muaf tuttular beni. Bu değil mi beni ikilemde bırakan. Oysa bıraksan
günlerce konuşur ve şakırım. Bülbül hasret iken güle nasıl da hasretim sesime.
Unutulalı çok oldu ve ben de unuttum çok şeyi adlandıramadığım ne varsa ya da
çekincelerimin bir bir dizildiği.
Biteviye suçluluk
duymak vazgeçilmezimdir neredeyse dünyanın derdini yüklendim belki de acı
çekmek olmuştur bir parçam hani neredeyse eminim. Külfeti ve rayici tartışılmaz
ya da seyri. Kişiliğimin ayrılmaz bir parçası en az suskunluğum kadar.
Bakışlardaki keramet ne
olabilir ki… Kiminde deli bir bakış kimi karanlık ve fazlasıyla serkeş ve asi
hatta korkusuz. Bu yüzdendir kaçamak bakışlarımdaki o yadsınamaz tedirginlik.
Sen sen ol ve temkini bırakma elinden. Ne de olsa belli olmaz sağım solum.
Büyüsü bu olmalı içimdeki çocuğun: Fazlasıyla korunaklı ve mahcup her ne kadar
anlaşılmasa da…
Yüce Yaratan nasıl da
yaratmış insanoğlunu hem kendi suretinde hem de kendinden bir parça. Bu
yüzdendir içimdeki o bitimsiz sevgi ve inanç. Her ne kadar karşılığında aldığım
darbelerin haddi hesabı olmasa da. Kim bilir belki bu sebeptendir bu gizil
kimliğim izbelere sığınmış.
Ortega Gasset ne güzel
eylemiş: ‘’Her insan başkaları olmak ister, başkaları da o olsun ister…’’
Bu mudur yokluğun
tecellisi her ne kadar zaman zaman muaf tutsam da kendimi harici kimliklerden.
Yoksa yine onun
zikrettiği gibi her birimiz yalnız mıyız özümüzde ve çoğulluğun aksine
taklit-geçirmez bir zırhla mı kaplıdır som yalnızlık…
Fark eder mi sence?
Müdahil olsam ne
değişir ki bu sürece. Eninde sonunda kapı önüne konulacağımı bile bile en iyisi
uzak durmak. Kaplumbağa kabuğumda yaşayıp giderken varsın ebediyete kadar sırça
kalbim sessiz sessiz atsın her ne kadar suskunluk sıksa da boğazımı. Yine de
ihanete uğramaktan ve yaftalanıp örselenmekten bin kat makbuldür.
Bana gülmelerinden haz
etmediğim kim varsa varsın tüm saçmalıklarıma doya doya güleyim.
Saçmalamak bile bir
kaçış değil mi hayatın şu asık yüzlü ciddiyetinden ve acımasızlığından. Yine de
her haliyle kabulüm hayat tüm o yakıcılığına rağmen. Buz tutan bir yüreğe
yeğlerim bu kavuruculuğu.
O içsel hazineyi
seviyorum fazlasıyla yorsa da. Ne bir kusur ne de yadırganası bir mefhum. Altı
üstü bir seçim ya da bir mecburiyet zaman zaman zuhur bulan. Mabedimin geçilmez
surları ne yıkılmaz ne su geçirmez yeter ki söz geçireyim kalbime hep bir adım
uzağında durduğum tabii ki eğer bir gün çözebilirsem içimdeki o semavi özü…