1 Bilmez Miyim...

 

 

Rutine bağlanmış bir döngü nihayetinde.

 

Var ya da yok diye tabir edilesi ne çok duygu anlamdan ve anlatımdan nasibini almamış. Nasibini almayan bir tek onlar olsa gam yemeyeceğim. Ne atıfta bulunmak ne de paye vermek. Ne dâhil olmak ne de dışında kalmak. Öylesine, başıboş, tedirgin, halis munis belki de olması gerekenden durağan yeri geldi mi her kim ise tetikleyen mecbur kılındığım. Biraz yadsımadan biraz örselenmeden ‘’geçip gitse ya’’ deyip de razı gelmek.

 

Razı iken rıza görmemek. Ne acı hibe edilesi duygularımın salkım saçak süzülmesi yaşlar eşliğinde. Ne şikâyetçiyim ne de acınası. Ne suskunum ne de bağırıyorum içim yankılansa da duyulmaz iken ve duyduğunu sanırken. Sanı o kadar ya da tasavvur ettiğim garip bir seyir haricinde tutulduğum. Nazım, niyazım olsa olsa ve hak görmeyen. Sesim, suretim yok sayılan. Tüm doğrularım mütemadiyen yapılan yanlışlarla sümen altı edilen. Ne zaman ki düşsem yollara koşa koşa geri kaçmadım mı terk edilmenin o hicap edilesi tedirginliği ile. Terk edilişler terk etmelerin buğusu sarmalarken varlığımı. Yokluğumun tecellisi bir o kadar gerçek ve olası en az varlığının sefasını süremezken.

 

Ne vardı da eşleşecekti şu iki kelime… Sefa ile yer değiştiren cefa reva görülen tarafınca ve taraflarınca.

 

Bilmez miyim de bundandır tedirginliğim?

 

Sormasan da nedir bu suskunluğum ve sığındığın kabuğun görmezden gelemediğim?

 

Ne yanlışım var da mütemadiyen cezalandırılıyorum?

 

Yasama, yürütme ve yargı… O zaman nedir bunca karmaşa ve kargaşa?

 

Kış ortası, güneş kararsız, sırlı bir gün sırların kol kola gezdiği. Yine de kaçamadığım ahmakıslatan gelip her seferinde beni bulan.

 

Kenarları örselenmiş koca bir kutu içi tıka basa dolu: Ne varsa tıkıştırmışım dünden beri. Hep dünlerde kalmışım ve hiç varamamışım güne ve ana. Dün bitmiş gitmiş hala sürünüyorum hecelerde. Hani bugün, hani yarın? Hani yarınlarımız? Çocuk aklı benimki yarınım yokken nasıl çoğula tekabül edebilirim ki ya da ne zaman ettim ki…

 

Ruhsal kudretimi idame ettirmeye çalışırken tükenen ve tüketilen fiziksel kudretim. Nasıl bir maratonsa ne dur durak biliyor ne de tek bir mola var.

 

‘’Hadi, ne duruyorsun. Aş artık şu engelleri durmaksızın…’’

 

Her yer flu. Herkes gizemli ben her ne kadar yalın ve net olsam da…

 

Oksijen tükenmiş iken nasıl oluyor da hala nefes alabiliyorum. Öğrenilmiş çaresizlik belli ki hâsıl olan bir o kadar aşina olduğum çocukluktan miras. Hanidir duymadığım o sesler sürekli beni tahakküm altında tutmaya çalışan. Ben her ne kadar kuralcıysam bir o kadar yeknesak ve boş vermişlikle geçmekte hayat bir türlü müdahil olamadığım. Sırnaşık ve yapay yüzlü onca insan sevgi özürlü ve en çok da nefret ile barışık.

 

Kötüye ve kötülemeye meyilli bu rutin ise asla kabullenmediğim. Bu yüzdendir belki de yalnızlığım, kim bilir…

 

Narin, naif, nadide bir çiçek çoktan bükmüş boynunu hala köküne sarılmış…

 

Sıkılgan, yaramaz bir kız çocuğu annesinin eteklerine yapışmış…

 

Kocaman bir yetişkin bin bir bağnazlıkla ve hoş görüsüzlükle muhatap olmama gayreti güderken içgüdülerinin ve iç sesinin hükmünde beklerken son celseyi. Ve yitip gitmemek adına belki de çoktan çıkarılmış gözden. Gözlerimin çapağı, kabuk tutmayan onca yara ve eşelenen toprak misali alt üst olmuş gönül odam gönül çeşmem çağlarken kaybolmamak adına her ne kadar çoktan kayıplarda olsa da çoğunun nezdinde…

 

( Bilmez Miyim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.