Özlemin genzimi yakan
kokusu eskilerden kaldı, desem doğru olur mu sence? Mirası mıdır geçmişin,
tezahürü mü sensizliğin kıymet bilmezliğimin acı bir faturası olarak?
Ateşe uzattığım elim
çok acıyor baba inan ki çok acıyor. Tek bir kıvılcım nelere kadirmiş. Yeknesak
ve olmaması gereken ne varsa. Su döküleceğine alevlere bidonlarca benzini boca
ediyorlar, için için yanıyorum. Sebebini bilmediğim bir sancı esir almışken bedenimi
hissetmediğim ruhum kuş gibi kanatlanmak adına cebelleşiyor o tezat canlı
cesedimle. Var mıyım yoksa bir görüntü müdür şu eşkâlim. Mademki yokum neyin
telaşıdır bunca mücadele. Hüzün kokuyor zaman, sensizlik kokuyor, yoksulluk
kokuyor hiç olmadığı kadar. Karınca misali çalışsam da ağustos böceklerine bile
yetişemezken kışlık erzakımı da yığamadım yuvama. Hangi yuva, diye soracağını
biliyorum ama ne olur beni suçlama baba çocukluğumda olduğu gibi. Şimdi sitem
de edersin sen eskiden olduğu gibi yine. İnan ki katlanamam buna. Tek sitem
eden sen olsan keşke ya da tek suçlu ben olsam. Hatta çok isterdim suçlu
olmayı. En azından bilirdim suçumu ve çekerdim cezamı. Razı da olurdum ve tek
serzeniş duymazdın benden.
Hayır, baba, serzenişim
asla sana değil. Aslında öfkemi kustuğum ve sorumlu tuttuğum sendin önceleri
ama artık göreceli imiş hissettiklerim ve kocaman bir yanılsama imiş yüreğimi
dağlayan.
Tek bir adım bile
ilerlemiş olsaydım inan ki huzur ile dolacaktı içim. Eksikliğini hissettiğim
pek çok duygudan biri. Mutlu olan çok insan var akislerini kaybetmiş. Denedim
fazlasıyla denedim baba: Benzemek adına ama beceremedim.
Kavşaklarda az
beklemedim hani ve duraklarda da. Ne gelen var ne giden. Yükleyen yüklemiş
yükünü. Tek çalı parçası bile götüremezken yuvama martılar uzaklardan göz
ucuyla süzüyorlar ola ki ağızlarından kaparım, diye. Başkasının malında gözüm
olmaz ki benim hani öğrettiğin gibi. Ne çalarım ne çırparım ne de kusarım
öfkemi.
Şu çocuğu görüyor musun
kollarını açmış sana yürüyen. Biliyorum henüz erken ama çok şey için de
inanılmaz geç. Geç kalmışlığımın pişmanlığını da eklersen esmer bulutlar teslim
aldı yine. Esir düştüğüm o muharebe henüz nihayete ermese de sonucu az çok
tahmin edebiliyorum.
Az kaldı bayrama, şunun
şurasında iki üç gün. Beklersin ama vefamı sana gelip gösteremiyorum ki. Ruhların
sırdaşı mezar taşları o kadar soğuk ki gelmeye gücüm yetmiyor, baba. Yeteri
kadar sessiz iken ortalık o taşlara dokunmak gelmiyor içimden. Nasıl da ot
bürümüştür kim bilir ve nasıl susamışındır benim pek çok şeye susamam gibi. Ah,
bir de susmayı öğrensem. Bir de alışsam yokluğa ve yoksunluğa.
En acısı bilip
görmezden gelmek ve gömmek en derine.
Med-cezir kuvvetinde ne
varsa beni sağa sola çekiştiren. Bir Allah’ın kulu da el verse. Alışmış olmam gereken
ne varsa binlerce adım uzağındayım hatta zamanın bile. Belki de budur sebebi
uyumsuzluğumun. Devinim nasıl da hızlı ve değişken. Kazanımların karşılığı
takas edilen duygular, satılan dostluklar ve haris gönüller gönül olmaktan
çıkmış. Engin diyarların deniz aşımı coğrafyaları belki de gidip görmem
gereken. Öznel hayatların sakındığı o yaptırımlar üzerimde baskı kuran. Baskı
ve baskıcı zihniyetin acımasızlığı diğer taraftan. Ki nasıl da kızardım sana o
otoriter kimliğinden dolayı ve son zamanlarda inanılmaz ivme kazanmıştı bu
kızgınlığım ta ki… Anlatamam ki neden böyle çark ettiğimin. İfade zorluğu
çektiğim bir çıkmazdayım yine elimi kolumu bağlayan. Oysa çoktan çözmüş
olmaları gerekirdi. Çoktan kavuşmuş olmalıydım hürriyetime. Çalıntı yaşamları
ve benim çalınmış hayallerimle sefa sürerlerken yaşıyorum payıma düşeni.
Yapraklar bile kabullenmişken terk ettikleri dallara olan özlemlerini
kabullenemediğim nice yaptırım var engel koyamadığım. Ket vuran ve kamçılayan
bir yandan yoksa çoktan kopmuştum. Kopan ipler, kaçan fırsatlar ve
hükümsüzlüğümün pervasız isyanı…
Sakıncalı düşler bile
özgürce yaşanırken sessiz kalmamı gerektiren ne varsa.
Tutumsuz duygularım
yine at koşturuyor meydanı boş bulmuşçasına yoksa sana bu satırları yazıyor
olmazdım.
Üşüdüğünü biliyorum en
az benim kadar. Yorgun ruhunun yangını söndü mü, diye de merak etmiyor değilim.
Ama sen yine de beni merak etme, baba. Bakarım başımın çaresine. En azından
bunca zamanı devirdikten sonra öğrendim ne denli güçlü olduğumu.
Ben seni ne kadar merak
etsem de sen yine de merak etme beni.
Bayramın kutlu olsun
baba her ne kadar inanılmaz derecede üşümüş olsak da…
Değerli dostlarımın bayramını tüm içtenliğimle kutlarım. Yüreğiniz hep sıcak kalsın.