Sen içimin öksüz kalanlarına bestelenmeden uyumak istedim
olmadı
savaşlara bulaşmış bir sessizliğe fısıldıyordum bütün kelimeleri
yol haritamızdan kaldırılmışlar gibiydi
üç ayaklı sandalyede ütüsü bozulmuş deli gömleğine dönüşmüştüm
gül tablasına yarım söndürülmüş sigaraya
daha hiç giyilmemiş çıplaklığa
ve daha fazla azınlıkta kalmalıydım bu odada
ben hiç kitap yazmamıştım yani yeltenmemiştim bu suça
yine de yırtılan sayfalara dönüşüyordum sensizliğe dokundukça



kim kükreyecekti gençliğime sen yokken
pençeleri sökülmüş duvarlar diliyordum karanlıktan
gölgelerini düşürmüş bir anne misali soğuk ve şefkatsizdiler
suyun bile serinliğine dair bir jargonu olmalıydı
sürahi ve bardağa mahkum kalmışlığında sessizken
ve ben daha içememişken, sen yokken
bir bebeğin uykusuna ortak olmak mıydı bu yok oluş
sorular, sorular, sorular



kimse bu boş meydan kokusuna boynumda aldırış etmeyecekti
sükuta tünemiş güvercinler bile gökyüzünü ret ediyordu bu odada
bize ait pencereleri kırdım göçmen mahallelerinde
şehre yabancı kavuşmalarımızı öldürdüm, sisli bir yıkımdı beklemek
ve sana katil kalmışlığımın cinnetine dönüşmüş zamanı unuttum
yine o pencerelerin kuytusunda iki büklüm olmuş bir kelimeye dönüşmek
tüm kesiklere sevecen, tüm puntolara resimsiz
çamurlu bir yağmur damlası kadar kaybolmuş, ömrümüzden çoğalarak



seni etnik bir hücrede sevdim ve aşkımızı yedi kıtaya bölsem de
olmadı
zihnimde bize ayrılan her köşe işgal edildi
ağaçların kavukları, mağaralar, çiçek polenleri, okyanus dipleri
bu oda ve hayaline yankılanan dar bir koridor
oysa ki sahipsiz bir inanç gibiydik biz,
başkalarının isyanına her lehçede panzehir olan
gökyüzüne eksilen tüm renklerle sevdim bu hayal hikayesini
hayatlarımıza dair haraların geceleriydi saçlarına dokunmak
bugün dualarımız bile bir müminin heybesinde koşuyor bilinmezliğe



çünkü biz anlatamıyoruz bize ait olan bu sessizliği
çünkü sana biraz yaklaşsam küle dönüyor yanardağlar
aşka inancımı tamamlamışım sana bağlanarak farkında olmadan
her beden gibi sonunu bekliyor bedenim
avuçlarım terliyor toprağı ve seni seviyorum
balkon gibi yarım bakıyorum çocuklara ve çocukluğuma
seni hatırlamakla batırıyorum dağların arkasından güneşi
senin kadar anlamlandıramıyorum aldığım bu nefesi



sen yokken, senin yokluğun beklemek gibi
beklentisiz hüzünlerin bağımlılığına dönüşmüş bir yaşamak, beklemek gibi…







( Ruh Minberinde Son Bir Adım başlıklı yazı Tolga Baş tarafından 25.05.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.